Too good to be true translate Turkish
554 parallel translation
It's too good to be true.
Çok mükemmel.
Almost too good to be true.
Keşke...
- This seems a bit too good to be true.
- Bu gerçek olamayacak kadar iyi.
Melanie, you're just too good to be true.
Ah Melanie, gerçek olamayacak kadar iyisin.
Too good to be true.
Doğru olamayacak kadar güzel.
I knew it was too good to be true.
Olacak bir şey değil demiştim.
Your Schneider index seems too good to be true these days.
Schneider indeksin bugünlerde inanïlmaz iyi.
I knew this was too good to be true.
Gerçek olamayacak kadar iyi olduğunu anlamıştım.
It's too good to be true.
Gerçek olamayacak kadar iyi bir haber.
It was too good to be true!
İnanılamayacak kadar güzeldi!
He's too good to be true.
Fazlasıyla iyi.
Said to Holmes that old front is too good to be true.
Daha başından senden kuşkulanmıştım. Holmes'a'yaşIı adam fazlasıyla iyi'demiştim.
It's too good to be true.
- İnanması zor.
I knowed this was too good to be true.
Bunun gerçek olamayacak kadar iyi olduğunu biliyordum!
This is too good to be true, Slim.
Gerçek olamayacak kadar güzel Slim.
I knew this was too good to be true.
Fazla iyi olduğunu biliyordum.
Oh, perhaps you think it is too good to be true.
sen muhtemelen doğru olmadığını düşünüyorsun.
Too good to be true. 25 Top secret documents from an unknown agent.
Gerçek olamayacak kadar iyi. Bilinmeyen bir ajandan 25 çok gizli belge.
It sounds too good to be true, but it better be.
Doğru olamayacak kadar güzel, ama gelse iyi olur.
If I were Francie's age, you'd sound too good to be true.
Francie'nin yaşında olsam, gerçek olduğunuza bile inanmazdım.
Either you're just too good to be true, or you're clever and careful.
Either you're just too good to be true, or you're clever and careful.
- Sounds too good to be true.
- Gerçek olamayacak kadar güzel.
I'd say it was too good to be true.
Doğru olmak için fazla iyi derdim.
From their point of view, it'd be altogether too good to be true.
Gerçek olamayacak kadar güzel bir rastlantı demektir bu.
That sounds too good to be true.
Bu gerçek olamayacak kadar kulağa hoş geliyor.
It seems too good to be true.
Gerçek olamayacak kadar güzel.
It was too good to be true...
Gerçek olamayacak kadar güzeldi.
Well, it was too good to be true and then all of a sudden up she come.
İşler yolunda gidiyordu ve sonra birden,... bir şey oldu.
It's too good to be true.
Gerçek olamayacak kadar güzeldi.
It was too good to be true.
Gerçek olamayacak kadar güzeldi.
This is too good to be true!
Bu gerçek olamayacak kadar güzel!
It does sound too good to be true, I must confess. But we can only admit our doubts to each other.
Gerçekten öyle olsaydı, çok iyi olurdu.
It was almost too good to be true.
Bu gerçek olamayacak kadar iyiydi.
Doesn't it seem too good to be true?
Hiç şüphelenmediniz mi?
I knew she was too good to be true.
Gerçek olamayacak kadar iyi göründüğünü biliyordum.
The whole house sleeps. Too good to be true. Such luck.
Demek bütün ev halkı uyurken, Nerede bizde o şans.
Your stuff was too innocuous. It was too good to be true.
Senin eşyaların zararsızdı, inanılmayacak kadar masum.
This is too good to be true.
Bu doğru olamayacak kadar iyi.
Almost too good to be true.
İnanılması güç bir durum.
Thought it was too good to be true.
Gerçek olamayacak kadar iyi olduğunu düşündüm.
I suppose it was too good to be true.
Zaten inanılmayacak kadar iyi bir haberdi.
Too good to be true.
Doğru olamayacak kadar iyi.
It was too good to be true.
Doğru olamayacak kaar güzeldi.
This attitude you're putting up is too good to be true!
Bu davranışın gerçek olamayacak kadar iyi!
Ah, that would be too good to be true.
Ah, bu gerçek olamayacak kadar güzel olurdu.
- It's almost too good to be true.
Neredeyse gerçek olamayacak kadar güzel.
- Nothing's too good to be true.
Hiçbir şey gerçek olamayacak kadar güzel değildir.
- Too good to be true.
- Gerçek olamayacak kadar iyi.
That sounds too good to be true, Zhongping.
Oldukça iyi bir meslekmiş, Zhongping.
- That's too good to be true.
- Bu doğruysa çok iyi.
- You're just too good to be true - It's my shot, right?
Sıra bende, değil mi?