Tree translate Turkish
18,384 parallel translation
She offered to buy the tree and pay in installments.
Ağacı geri almak için patrona ücretini ödemeyi... teklif etmiş, taksitler halinde ödemek istemiş.
The tree is in their headquarters. It's their fucking logo!
Ağaç ana merkezlerinde, lanet olası logoları.
It's a bit too much, Alma. Do you really think you can come and pick up the tree, just like that?
Bu biraz fazla oluyor Alma, sence gelip ağacı... oradan alıp götürebilecek misin?
I told them the tree is at a church and they're giving it back.
Ağaç bir kilisede ve onlar geri veriyor dedim.
I'm picking up the tree in Dusseldorf, I'll be back two days.
Dusseldorf'a bir ağaç almaya gidiyorum iki güne dönerim. "
And their logo is a tree...
Ve logoları da bir ağaç.
There is an activist group against the tree falling of the company.
Şirketin ağaç kesimine karşı olan bir aktivist grup var.
I'm not going back without the tree, Alma.
Ağaç olmadan geri dönmeyeceğim, Alma.
That's our tree.
Bu bizim ağacımız.
No minister, no church, no Holy Willie who died in Valencia and we're not getting the tree back?
Papaz yok kilise yok, Valencia'da ölen kutsal... Willy de yok ve Almanya ağacı bize geri vermiyor. Böyle mi?
Hands off. Do we have permission to take the tree or not?
Ağacı almaya iznimiz var mı yok mu söyle bana.
Are you telling me we drove up over a thousand miles in a forty-ton truck to pick up this giant tree without permission?
Alma söylemek istediğin 1500 kilometreden fazla yolu... iznimiz, olmayan bir ağacı almak için geldiğimiz mi yani, öyle mi?
This tree belongs to my family!
Bu ağaç aileme ait! Bu ağaç bizim!
This is our tree!
Bu ağaç bizim! Bırakın beni.
She says she won't move until she talks to the owner of the tree.
Ağacın sahibiyle konuşana kadar gitmeyeceğini söylüyor.
It's from our tree.
Bu bizim ağacımızdan.
Fruit of the poisonous tree. You taught me that.
"Zehirli ağacın meyvesi." Bunu bana sen öğrettin.
You email me next time, save a tree.
Bir daha ki sefere mail at, bir ağacı kurtar.
- She fell out of a tree.
- Ağaçtan düştü.
When I went through puberty, my tongue swelled up like a tree trunk.
Ergenlik çağındayken dilim bir ağaç gövdesi gibi şişerdi.
You know what? I think I remember that tree.
Sanırım şu ağacı hatırlıyorum.
Look, you're barking up the wrong tree, all right?
Yanlış kapıyı çalıyorsun, tamam mı?
I'm not cutting down that damn tree!
Lanet olası ağacı kesmiyorum!
- Young man, we love Gabby something terrible, too, but you are barking up the wrong tree.
- Genç adam biz de Gabby'yi çok fena seviyoruz ama yanlış kapıyı çalıyorsun.
" It was beginning to get dark, and Tucker spied a big owl up in a tree.
"Hava kararmaya başlamıştı ve Tucker ağaçtaki baykuşu gözetliyordu."
I always hated that palm tree.
O palmiyeden hep nefret etmişimdir.
You were sitting in a tree!
Bir ağaçta oturuyordunuz!
Pushed him off the tree stand.
Onu ağaçtan aşağı itti.
Hmm? What are you doing, eating a tree?
Ağacı mı yiyorsun?
It's a plastic tree, Charlie.
O plastik ağaç, Charlie.
( JP ) You see that big cherry tree?
Şuradaki koca kiraz ağacını görüyor musun?
The cherry tree that came with me on the ship from Japan bloomed twice.
Japonya'dan gemiyle benimle beraber gelen kiraz ağacı iki kez çiçek açtı.
He said this tree from Mt. Fuji had absorbed my aunt's soul.
Fuji dağından gelen bu ağacın teyzemin ruhunu içine aldığını söyledi.
The servants whispered it was due to the tree's high cost, but I think my uncle was right.
Hizmetçilere göre asıl neden ağacın pahalı olmasıydı ama bence eniştem haklıydı.
Seven gods, drowned gods, tree gods, it's all the same.
Yedi tanrı, boğulmuş tanrı, ağaç tanrı, hepsi aynı.
I thought I saw a tree move.
- Yürüyen bir ağaç gördüğümü sandım.
I left gifts under the tree.
Hediyeleri ağacın altına bıraktım.
So I can talk to an old man in a tree?
Ağacın içindeki bir ihtiyarla konuşmak için mi?
You won't be an old man in a tree.
Ağacın içindeki bir ihtiyar olmayacaksın.
Justine and Chrissy sitting in a tree.
- Justine ve Chrissy bir ağaçta oturuyor. - Yüce Tanrım, nereye düştüm ben?
But then she said, " when I die, I'm gonna be a birch tree.
Ama sonra dedi ki : " Ölünce, huş ağacı olacağım.
Like that all the time, but it has always stuck with me... Because you know, now I literally always think of her... When I see a birch tree, and it is so nice.
İnsanlar hep böyle saçma şeyler söyler ama bu hep bende kaldı, çünkü ne zaman huş ağacı görsem tam anlamıyla hep onu düşünüyorum ve bu çok güzel.
But, you know, she said she was a birch tree.
Ama huş ağacı olduğunu söylemesi.
Planting a tree.
Ağaç dikiyorum.
How big is the tree going to get?
Bu ağaç ne kadar büyüyecek?
What does a tree need to grow?
Ağaç büyümek için ne ister?
And what are we doing about the oak tree in the front lawn?
Ön taraftaki meşe ağacına ne yaptınız?
Tig, tree line.
Tig, ağaç hattı.
And given that this wound has more tree bark than dog bite,
Ayrıca bu yaranın köpekten değil, ağaçtan kaynaklandığını hesaba katarsak tahminime göre ;
Anybody that knows nothin knows that state law says that if a nigger's less than 10 paces from a tree line, that nigger need a pass.
Bunu herkes bilir ki ; Eyalet Yasasına göre..... bir zenci ağaç sınırına 10 adım yaklaşması durumunda..... izin belgesinin olması gerekir.
"The breath of the evening breeze came to cool... " with the mulberry tree... " which sighed faintly...
Akşam rüzgarının nefesi, bir dut ağacının serinliğiyle hafifçe iç geçirirken bu adamın reddederek yanından geçmişti.