Trivial translate Turkish
721 parallel translation
Since I believe I that owe you an explanation and do not wish you to regard me as a woman seeking trivial adventures in gaming clubs, I would ask you to take tea with me at five.
Size bir açıklama borçlu olduğum ve beni kumarhanelerde saçmasapan maceralar arayan bir kadın olarak görmemeniz için, saat beşte benimle çay içmenizi rica ediyorum.
It seems to me there's a judicial custom - to start from the trivial, from the very outside matters, to distract the interrogatee, to put him off his guard,
Bana öyle görünüyor ki burada adli özel bir durum var - başlamak saçma, çok uzak meseleler, dikkati dağıtmak için sorgulamalı, onu gafil avlamalı..
But these are trivial difficulties.
Ama bunlar ufak tefek zorluklar.
- Well, it's trivial.
- Değersiz.
Baron, you honor us too much, coming here on such a trivial matter.
Baron, böylesine önemsiz bir olay için buraya gelmekle bizi fazlasıyla onurlandırdınız.
But now I remember those trivial things.
Fakat aklıma ıvır zıvır şeyler geliyor şimdi de...
Elementary, my dear fellow, one of the first principles in solving crime is never to disregard anything no matter how trivial.
Basit, sevgili dostum, cinayeti çözmenin önde gelen ilkelerinden biri ne denli önemsiz de olsa asla hiçbir şeyi gözardı etmemektir.
Yea, from the table of my memory I'll wipe away all trivial fond records that youth and observation copied there.
Aklımın kara tahtasından silerim de bütün boş anıları, gençliğimden, öğrenciliğimden kalanları, yalnız senin buyruğun kalır.
It seems trivial.
Sana komik gelebilir.
Miss Dillwood, I don't think anything as trivial as your fiancé's cough is the real reason for your indecision.
Bayan Dillwood, kararsızlığınızın gerçek nedeninin nişanlınızın öksürüğü gibi önemsiz bir konudan kaynaklandığını sanmıyorum.
Over a trivial thing like that?
Öyle saçma birşey yüzünden mi?
Nothing trivial.
- Lanet olasıca bir Spitfire avcı uçağı.
Thus this film is but another anecdote, simple and almost trivial, of life in the working... poverty-stricken classes of the common people.
Bu ölçüde bu film, başka bir basit ama abes noktaya da parmak basmaktadır. Çok çalışan ama yokluk çeken tramvay işçilerinin mesleki hayatlarına.
- The incident may be too trivial to recall.
Hayır. Olay hatırlamanıza değmeyecek kadar önemsiz olabilir.
Through the infinite reaches of space... the problems of man seem trivial and naive indeed.
Uzayın derin sonsuzluğunda... insanın sorunları elbette ki önemsiz ve anlamsız kalır.
You should be less trivial.
Daha dikkatli olmalısın.
The trivial
Önemsiz...
- You just can't distinguish between the trivial and the important, can you?
Sen önemsiz ile önemli olan arasındaki farkı göremiyorsun değil mi?
Gentlemen, the Empress Mother publicly affronted me, and with it all of us, by regarding the amnesty a trivial formality and continuously perceiving us as enemies.
Beyler, Ana Kraliçe alenen bana hakaret etti. Af ilânını önemsiz bir formalite olarak görüyor bizleri düşman görüyor. Bu hakaret hepimize yapılmıştır.
All I said was, "I trust it's nothing trivial."
Tüm söylediğim, "İnanıyorum ki bu çok önemsiz bir sorun."
But many young people nowadays go astray for trivial causes
Ama günümüzde birçok genç küçük şeylerden kötü yola sapıyor.
Well, if you do think of anything, however trivial, you'll be sure and let me know, won't you?
Şey, bir şey düşünürsen, ne denli önemsiz olursa olsun, mutlaka bana bildir, olur mu?
How dare you say "last" with this trivial tone...
'Son'diyen sesinin tonunu hiç beğenmedim.
In your case, this ambition is trivial.
Sizin durumunuzda, bu istek abes.
Had I known I was to have such an illustrious opponent... on such trivial matter... I would have brought my wife and children.
Bu önemsiz davada böyle şanlı bir rakibim... olacağını bilseydim... karımla çocuklarımı da getirirdim.
The issue itself is rather trivial.
Sorduğum soru zaten önemsizdi.
I'd not insult so beautiful a woman by offering her anything so trivial.
Böylesine güzel bir bayanı, sıradan tekliflerle küçük düşürmek istemem.
It's much too trivial for you to bother reading.
Okuma zahmetine girmeyecek kadar önemsiz.
Saying it is very trivial.
Söyleyince çok yavan oluyor.
A trivial event perhaps, but also a stain on humanity.
Önemsiz bir olay gibi görünür ama aslında insanlık için kara bir lekedir bu.
Hold nothing back however trivial it may seem.
Önemsiz bile görünse hiç bir şeyi saklama.
It's obviously a mistake, something very trivial.
Basit bir hata olmalı.
The Minister may ask me to come in now and again for trivial assignments.
Bakan bazen önemsiz işler için gelmemi isteyebiliyor.
But once you admit that, all other knowledge and skill only becomes trivial and meaningless.
Bunu bir kere kabul ettiğinde, diğer bütün bilgiler ve yetenekler, saçma ve anlamsız hale geliyor.
All this trouble for something so trivial.
Bütün bu tantana, saçma sapan bir kaza yüzünden.
Throwing a tantrum over a trivial bit of rubbish like this.
Şu önemsiz pislik parçası yüzünden kıyameti koparıyorsun.
Trivial matters.
Bir önemi yok.
Everything, no matter how trivial it may seem to you.
Her şeyi, sana önemsiz gelse bile.
It's suddenly trivial now.
Birden anlamsızlaştılar.
A little civil servant so unsightly a trivial typical Frenchman with nondescript looks suddenly appeared in front of the enemy and chased him into his lair.
Basit bir memur çirkin sıradan bir Fransız erkek anlamsız bakışlarla aniden düşmanın önüne çıktı ve onu yuvasında avladı.
Well, a place to pray is not as trivial as you think.
Şey, dua edilecek bir yer olması onu sandığınız kadar önemsiz kılmaz.
Oh, trivial society stuff - not serious
Toplum hakkında sıradan yazılar, ciddiye alınacak şeyler değil.
" When I observe things dispassionately, Basini's theft is a trivial transgression.
" Etrafımdaki şeyleri tarafsız bir gözle incelediğimde, Basini'nin yaptığı hırsızlık önemsiz bir suç gibi duruyor.
Why should we only laugh at the unimportant, trivial things?
Neden sadece önemsiz ve küçük şeylere gülebiliriz?
Trivial, of course, but stimulating for me!
Önemsiz tabii ki, ama benim için uyarıcı!
I wish it were something that trivial.
Keşke o kadar önemsiz olsaydı.
I mean, there comes a time when you realize there's no good frittering your life away in idleness and trivial chitchat.
Gün geliyor, insan fark ediyor aylaklık ve boş lakırdıyla harcanan hayata yazık.
Maybe someone holds a trivial grudge against me and has cursed me.
Belkide birinin bana saçma bir kini var ve beni lanetledi.
But this last incident is... so trivial in its nature and so terrible in its effect...
Bu son olay benim doğama uygun değil.
They're so goddamn rotten and trivial and cowardly I can't be bothered to go into them.
O kadar kokuşmuş, değersiz ve korkaklar ki aralarına girmek için zahmet etmezdim.
I see no point in this trivial discussion, nor in my remaining here any longer, in as much as it is quite clear that you are -
Ne bu gereksiz tartışmaya, ne de artık burada kalmama gerek var.