Umbrella's translate Turkish
357 parallel translation
I mean, if the stage doorman's umbrella somehow got mixed up with Sir Roger's...
Yani, eğer sahne kapıcısının şemsiyesi bir şekilde Sir Roger'ınkiyle karıştı ise...
A fantastical being rushes on an astronomer who defends himself and with a stroke of his umbrella the Selenite bursts into a thousand pieces.
Bu olağanüstü yaratık, kendini savunan gökbilimcilerden birini sıkboğaz eder. Bir şemsiye darbesiyle Selenit binlerce parçaya dağılır.
But suppose this were the killer's other umbrella.
Ancak sanırım, bu katilin diğer şemsiyesi.
Last night when I was at your house, I took the wrong umbrella.
Geçen gece, evinize geldiğimde yanlış şemsiyeyi almışım.
Now, the killer wedges the umbrella up the chimney.
Şimdi, katil şemsiyeyi bacaya sıkıştırıyor.
- What's the umbrella for?
Şemsiye ne için?
How about a nice new umbrella, monsieur?
Yeni ve şık bir şemsiyeye ne dersiniz bayım?
- Do you always carry an umbrella?
- Şemsiye hep taşır mısın?
Your umbrella's in the corner there.
Üzerine yağmurluk giy. Şemsiyen orada, köşede.
An Englishman's home is his umbrella...
Bir İngiliz'in evi onun şemsiyesidir.
You had no umbrella, and your coat's wet.
Şemsiyen yok, ceketin de ıslak.
It's not the umbrella!
O sadece bir şemsiye değildi.
That umbrella of yours must've got pretty wet last night.
Dün gece şemsiyen çok ıslanmış olmalı.
You know he's got a fever, and no umbrella.
Ateşi var ve üstelik şemsiyesi de yok.
Now, let's pretend that umbrella of yours is a shotgun.
Şimdi farz edelim ki elindeki şemsiye bir tüfek.
Don Saverio, this is don Carmine's umbrella.
Bay Saverio, bu Bay Carmine'nin şemsiyesi.
And another thing, never a briefcase in Paris and never an umbrella. There's a law.
Bir de, Paris'te doküman çantası ve..... şemsiye taşıyamazsın.
IT'S JUST THAT SHE WENT BACK TO GET HER UMBRELLA.
Sadece unuttuğu şemsiyesini almak için geri dönmüş.
From the anchor from the bench from the bucket from the umbrella...
Çapadan sıradan kovadan şemsiyeden... - Konstantin Eduardovich! Hareketli ya da değiliz?
YOU WILL RECALL THE LADY WHO TOOK EXCEPTION TO THIS AND TRIED TO HIT YOU WITH HER UMBRELLA.
Genç bayanın yanlış anlayıp, şemsiyeyle vurmaya çalıştığını hatırlarsınız.
Where's the umbrella?
Şemsiye nerede? Şemsiyem nerede?
En garde! - Excuse me, that's my umbrella.
Özür dilerim ama o benim şemsiyem!
Homburg, umbrella. - Where's my 500 francs?
500 frankım nerede?
That's his umbrella and his eye patch and his solitaire card.
Evet. Bu onun şemsiyesi. Onun göz bandı.
With an umbrella, I suppose? That trick's really old.
Çok eski bir yöntem ve başarısız olur değil mi?
You can't give Eliza's name to the police as if she were a thief or a lost umbrella.
Eliza'nın adını polise veremezsiniz. Sanki bir hırsız veya kayıp şemsiye gibi.
Posh umbrella with a little brass band around it.
Pirinç pervazlı şık bir şemsiyesi vardı.
By a small Scotsman with good shoes and a posh umbrella?
Şık ayakkabısı ve şemsiyesi olan kısa boylu bir İskoç tarafından ha?
Here's an umbrella to help you balance.
Al, dengene yardımcı olması için bir şemsiye.
The letter U is for umbrella.
Ş harfi şemsiye için.
Now Flying Robert appears small at the horizon, umbrella in hand, his hair teased by the wind, wet through and shaken, rigid and sad like no other.
Uçan Robert yavaş yavaş ufukta küçülmeye başladı. Bir elinde şemsiyesi, rüzgârdan kabarmış saçlarıyla iliklerine kadar ıslanmış, titreyerek üzüntülü bir şekilde ilerliyor.
That's my umbrella.
Şemsiyem.
Roger's umbrella.
Roger'ın şemsiyesi.
Where did he get that umbrella?
O şemsiyeyi nereden almış?
It's unimportant, but, well, it's about an umbrella.
Önemli değil, ama, şey, söz konusu bir şemsiye.
If we don't get Roger's umbrella back where it belongs and get Joe's out...
Roger'ın şemsiyesini ait olduğu yere koyamaz ve Joe'nunkini dışarı çıkaramazsak...
So I got to thinking... if maybe that's what Sir Roger did with his umbrella, and something dropped into it... that night,
Bu nedenle düşünmeğe başladım... eğer Sir Roger şemsiyesiyle böyle bir şey yaptıysa, ve ona bir şey düştüyse.. o gece,
Mr. Jones, would you open the umbrella, sir?
Bay Jones, şemsiyesi açar mısınız, efendim?
Who's drivin'this flying'umbrella?
Bu uçan şemsiyeyi kim kullanıyor?
It's an old umbrella that I've fixed up.
Tamir ettiğimi eski bir şemsiye.
It's an umbrella.
Bir şemsiye.
And lucky for him, you didn't have your umbrella. Come on, let's go.
İyi ki şemsiyeniz yanınızda değilmiş.
- No, this is thee man'with thee umbrella. Now I'm sure, it's him.
Hayır bu şemsiyeli adamdı.
Thank you, dear.That's my umbrella.
Teşekkürler, tatlım. O benim şemsiyem.
What's an umbrella doing here?
Şemsiye burada ne arıyor?
It's a good thing Laszlo brought along an umbrella.
Laszlo çok iyi yaptın. bir şemsiye getirmiş.
My umbrella is stuck.
Şemsiyem de çantama dolanmış.
The only way to describe it is it's like a giant umbrella.
Sadece dev bir şemsiyeye benzediğini söyleyebilirim.
Where's the little umbrella?
Küçük şemsiyesi nerede peki? Sadece iç şunu.
A passer-by who, in the rain, folded her umbrella and was drenched.
Yağmura yakalanmış bir kadın, şemsiyesini katlamış ve sırılsıklam ıslanmıştı..
Perhaps it's a coat, or when it rains, an umbrella.
Belki bir paltodur, belki de yağmur yağdığında bir şemsiye.