English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ U ] / Unbearable

Unbearable translate Turkish

1,109 parallel translation
If you have been unfaithful to your husband and you drink the water your stomach will swell and give you unbearable pains.
Eğer kocana karşı sadık değilsen, suyu içtikten sonra... karnın şişecek ve dayanılmaz ağrılar çekeceksin.
Yes, the heat is unbearable.
Evet, sıcaklık dayanılmaz.
This is unbearable.
Bu çekilmez bir davranış.
Life is unbearable.
- Hayat, dayanıImaz.
Sometimes it's unbearable to hear so much.
Kimi zaman bu kadar fazla duymak dayanılmaz oluyor.
The pain will become unbearable.
Ağrı çekilmez hale gelecek.
- Aahh, this life is unbearable!
Ben ne verdiğimi bilmez miyim? Ama hocam...
But to be awakened by a man is unbearable!
Bir erkek tarafından uyandırılmaya dayanamıyorum.
She said she had been frightened to death and that the pain was unbearable.
Yazdığına göre ölesiye korkuyormuş. Acı artık dayanılmaz hale gelmiş.
What you will see is someone subjected to unbearable agony.
Şimdi göreceğin şey, dayanılmaz bir acıya maruz kalan bir insan olacak.
Without progress... life would be unbearable.
Başarı olmadan... hayat dayanıImaz olacaktır.
No one can take the pain, the unbearable agony
Kimse bu acıya dayanamaz. Dayanılmaz bir ızdırap.
But it finally reached this unbearable level when Christianity, Marxism and psychoanalysis created general and personal conditions that are conducive to schizophrenia.
Hıristiyanlık, Marksizm ve psikoanalizler... insanların genel ve kişisel durumlarında... bir şizofreni salgını yaratmakta... ve bu durum daha da kötüye gitmektedir.
My ego was forced to learn to put up with me to bear the unbearable.
Benliğim benimle beraber dayanmayı, dayanılmaz olana dayanmayı öğrendi.
Traffic was unbearable.
Trafik dayanılmazdı.
I'm in a sad mood, and the idea of spending the night alone is unbearable.
Üzgün haldeyim, ve geceyi dayanılmaz halde yalnız geçirme fikri!
Father is old, unbearable.
Aile içinde geçimimiz yok. Babam yaşlandıkça çekilmez oldu.
Soon, Despaul will be torn apart by an almost unbearable internal conflict.
Kısa süre sonra Despaul dayanılmaz bir iç çatışmanın sonucunda sıkıntıya düşecek.
If you take full responsibility... it's unbearable!
Madem tüm sorumluluğu siz alıyorsunuz... Bu kadar yeter!
Sorry Ana, mother's unbearable
Üzgünüm Ana, annem menopozda ve çekilmez halde.
It's just that you've always wanted to make my life unbearable because twenty years ago I slept with your wife.
Sadece hayatımı çekilmez yapmak istedin her zaman. Çünkü yirmi yıl önce karınla yatmıştım.
This is true reality, and it's unbearable.
Bu hakiki gerçeklik... ... ve dayanılmaz.
Unbearable. They only suggest aggressiveness
Tahammül edilemez, şiddet dolu ve saldırganlık yüklü sesler.
It's become unbearable, and I find that it simply can't go on.
Dayanılmaz oldu. İmkansız artık.
You see... all this has become unbearable.
Bakın, tüm bunlar dayanılmaz hale geldi.
The Taiwan record would be an unbearable stain on your career, Cynthia.
Tayvan'da yapılan plak kariyerinize leke düşürür.
In fact the pain in my hand then... was very painful and... was unbearable
elimdeki acı... gittikçe artıyor... ve dayanılmaz oluyor ayrıca, anlıyorum ki....
And I really just find that attitude unbearable... because I really do think the theater can do something very important.
Bu tavrı cidden dayanılmaz buluyorum çünkü tiyatronun gerçekten önemli bir şeyler yapabileceğine inanıyorum.
Tonight you are unbearable.
Lanet olsun!
At first, the pain is unbearable, then it subsides.
Acı başlangıçta çok şiddetlidir. Sonra azalır.
It's unbearable...
Çok fena koktu!
More than half a dozen are unbearable.
Yarım düzinesinden fazlasına dayanılmaz.
The heat in this cockpit is getting unbearable.
Kokpitteki sıcaklık inanılmaz bir hal aldı.
He showed faint signs of life and said he was in unbearable agony.
Son nefesini verirken, dayanılmaz acılar çektiğini söylemiş.
I know it's unbearable.
Dayanılacak gibi değildir bilirim.
In emergencies, when the pain becomes unbearable Or maybe I should say - Take a seat
Acil durumlarda, acı çekilmez olduğunda ya da belki şöyle desem...
Maybe I should say when she fears it will become unbearable
Belki şöyle desem korktuğu zaman acı dayanılmaz oluyor.
It's unbearable.
- Sessiz ol! Buna dayanamıyorum.
The idea that unhappiness had existed in his planet's past is as unbearable to him as to them the existence of poverty in their present.
Gezegeninin geçmisinde mutsuzlugun bulunmasi... onun için, onlarin simdiki zamaninda fakirligin bulunmasi kadar katlanilmaz.
I took the measure of the unbearable vanity of the West, that has never ceased to privilege being over non-being, what is spoken to what is left unsaid.
Bati'nin görünürde olana tahammül edilmez düskünlügünün ölçüsünü aldim ; var olmayandansa var olana... söylenmemis olandansa söylenmis olana ayricalik taniyan, hiç vazgeçmeden...
The smell from the backseat was too unbearable.
Arka koltuktan gelen koku dayanılmazdı.
This talented person shows off and becomes unbearable.
Bu yetenekli insan gösteriş yapıyor ve çekilmez bir hal alıyor.
I hadn't been able to understand who that was, but I had gladly left my home in Rome, where the sorrow of living had become too unbearable in the last period.
Kim olduğundan emin değilim ama hayatın çekilmez bir hale geldiği Roma'dan uzaklaşmak bana yaradı.
Take the turkeys out and rake the farmyard that smell is unbearable.
Hindileri dışarı çıkarın ve tarlayı çapalayın. Çok kötü kokuyor.
It's unbearable!
DayanıImaz!
That's unbearable!
Bu dayanılmaz!
It's unbearable.
Çekilmez bir dert.
I think she's unbearable.
Bence çekilmez biri.
With you, silence can be unbearable.
Seninle birlikteyen sessizlik daha katlanılabilir.
Nothing's that unbearable.
Hiçbir şey bu kadar çekilmez değildir.
- Aahh, this life is unbearable!
Ama eminim sizin gibi taş kafalılar, o dediğinizi bile ezberleyemez. Geç yerine. Sen gel oku.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]