Unconscionable translate Turkish
120 parallel translation
It was unconscionable.
Çok ölçüsüz bir hareketti.
It seems unconscionable that your wormhole is being used as a pawn in their struggle.
Solucan deliğinizin onların bu çatışmasında... bir piyon olarak kullanılması mantıksız görünüyor.
Awful. Unconscionable.
- Mantıksız.
Which under most circumstances would be unconscionable.
Normal koşullarda bu insafsızlık olacaktır.
That's absolutely unconscionable putting that payload before those men's lives.
O göreve, o adamların hayatlarından değerliymiş gibi davranmak bilinçsiz bir hareket!
Your behavior is unconscionable.
Sen kendinde değilsin.
This is unconscionable.
Nasıl olduğunu anlamadım.
You unconscionable fraud! - Happy birthday, Dad.
Seni insafsız düzenbaz!
What you're doing to mankind is unconscionable.
İnsanoğluna yaptıkların insafsızca.
What Hades did to me and my Persephone is unconscionable.
Hades'in bana ve Persephone'me yaptıkları da insafsızcaydı.
And that would be unconscionable I suppose, wouldn't it?
Sanırım bu yaptığın çok saçma, öyle değil mi?
And the fact that you bring Conrad into this juvenile game is unconscionable.
Ve Conrad'i bu çocukça oyuna bulaştırman da vicdansızlık.
- Maybe. It's unconscionable to prefer a race or skin color.
Ama bunun ırkla ya da derinin rengiyle karşılaştırılması mantıksız.
I did a lot of unconscionable things when I became a vampire.
Vampir olduğum zaman çok vicdansızca şeyler yaptım.
I think it's unconscionable.
Bence bu çok mantıksız.
what he did to those kids was unconscionable.
Ben öyle düşünmüyorum. O çocuklara yapmış olduğu şeyler çok vicdansızcaydı.
What you did with Ally, unconscionable for you to tell Georgia.
Ally'le yaptığın şey... Georgia'ya söylemen mantıksızca bir davranış.
Your behavior is - It's unconscionable.
Davranışınız- - Çok vicdansızsınız.
Scully, Spender just round filed this case, it's unconscionable.
Scully, Spender bu davayı kabul etmedi. Akıl almaz bir olay.
I'm here to remind fans that what the owners are doing is unconscionable.
Taraftarlara hatırlatayım, kulüp sahiplerinin yaptığı, yenilir yutulur gibi değil.
Anything else would be unconscionable. I saw her last night.
Başka türlü davranmak vicdansızlık olur.
And to make it work, you would have to resort to unconscionable measures that would make you a her to those in this country you distain and a criminal to those you have sought all your life to assist the young and the poor,
VE ÇALIŞMASI İÇİN BU SENİ BURDAKİLERE KAHRAMAN YAPACAK VE GENÇLERE, FAKİRLERE SUÇLU GÖSTERECEK
I don't have to tell you anything! What you did is unconscionable.
Bir şey söylemek zorunda değilim!
- "Unconscionable contract"?
- "İnsafsız sözleşme?"
To replace me because I shave my legs and not my face is unconscionable and certainly not in the best interest of the case.
Yüzümü değil de bacaklarımı tıraş ettiğim için yerimi değiştirmek hem düşüncesizlik hem de davanın zararna olacaktır.
- That's unconscionable.
Bu kabul edilemez.
Endangering lives against explicit orders is unconscionable.
Net emirlere karşın insanların hayatını tehlikeye atmak, mantıksızdır.
- It was unconscionable. - Why didn't you see this coming?
İnsafsızlıkdı.
Performing this procedure on a patient who doesn't require it is unconscionable.
İihtiyacı olmayan hastaya bu prosedürü uygulamak çok mantıksız.
I'm standing here on Nostrand Avenue in Crown Heights, at a scene that can only be described as unconscionable carnage.
Crown Heights'da Nostrand Bulvarı'nda duruyorum, ve çevrem vahşet içinde.
But me... me, who never once so much as laid a finger on another woman, me, your mother had to run away from after 47 years because I'm such an unconscionable prick.
Ama ben... başka bir kadınla bile yatmayan ben... 47 yıl sonra annenin kaçtığı kişi, ben... Çünkü ben bir çeşit.vicdansız çüküm
The Committee for Human Rights has called today's press conference in response to the unconscionable act of violence in response to the unconscionable act of violence that took the lives of seven and critically injured dozens of others that took the lives of seven and critically injured dozens of others at a recent benefit to stop Proposition 14. at a recent benefit to stop Proposition 14.
İnsan Haklar Derneği olarak, Tasarı 14'ü Durdurun için düzenlenmiş bir yardım gecesinde yedi kişinin ölmesine ve düzinelercesinin de yaralanmasına sebep olan vicdansızlık dolu şiddet olayından sonra bir basın toplantısı düzenlemeye karar verdik.
It's not only unconscionable, it's unfathomable.
Bu sadece vicdansızlık değil, aynı zamanda mantıksızlık da.
This is unconscionable.
Bu vicdansızlık.
That unconscionable attack on the muezzin sent them over the edge.
Müezzine yapılan acımasız saldırı onları deliye çevirdi.
You think it's cruel and awful and unconscionable but guess what?
Bunun canice, berbat ve kasti olduğunu düşünüyorsunuz.
Ganging up on you when you're in such a vulnerable state, well, it's unconscionable.
Sen bu kadar kırılgan bir haldeyken, sana karşı böyle bir tavır almaları? Bu fazlasıyla düşüncesizce.
What we should have been doingwas arguing you've alreadysatisfied your obligation, and that to recall youfrom the ready reservesis unconscionable.
Yapmamız gereken şey yükümlülüğünü yerine getirdiğini tartışmaktı ve... seni hazır yedek kuvvetlerden geri çağırmak mantıksız.
The terms are so unfair, to enforce itwould be unconscionable.
Şartlar hiç adil değil ve yürütmeye konması mantıksız olur.
I answered the door myself, since you had been gone such an unconscionable time, and the most abominable gypsy was there and she mistook me for my own servant and tried to push past me, shouting out "I must speak with the mistress!"
Böyle kötü bir zamanda bırakıp gittiğin için kapıyı kendim açtım, ve karşıma en iğrencinden bir çingene çıktı! ve beni kendi hizmetçim sanarak çiğneyip geçmek istedi, ve "hanımın ile görüşmem lazım!" diye bağırdı.
An unconscionable shit.
Bilinçsiz bir pislik.
You have done unconscionable things for which I can never forgive you, and no amount of flitting about in my peripheral vision is going to change that.
Asla affedemeyeceğim, vicdansızca şeyler yaptın. Ve yeryüzünde sarfedilebilecek hiç bir çaba, - bunu değiştiremez.
Unconscionable.
Mantıksız davrandı.
It's unconscionable.
- Çok mantıksız bir hareket.
No, this is unconscionable.
Hayır, hiç mantıklı değil.
I have committed unconscionable crimes.
Akıl almaz suçlar işledim.
- That is unconscionable!
- Son derece ölçüsüz!
We're here because of a notion that it's unconscionable to eat a horse.
At yemek mantıksızdır.
YOU THINK WHAT HE DID IS UNJUSTIFIED AND UNCONSCIONABLE.
Doğru.
[Richard] This is unconscionable.
Bu çok mantıksız.
Itís unconscionable.
Bu nedenle, ben böyle insanları alaya almakla veya küçümsemekle suçlanmaya aldırmıyorum.