English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ U ] / Uncross

Uncross translate Turkish

34 parallel translation
Uncross your legs, that's it.
Bacaklarını aç tamam.
It's so scary, it'll uncross your eyes.
O kadar korkunç ki, gözlerinizi açamayacaksınız.
Uncross your knees.
Bacaklarınızı çözün.
Uncross those eyes, mister.
O gözleri düzelt bayım.
- Did they uncross the lines yet?
- Hatları düzeltmişler mi?
I mean, I didn't even have to uncross my- - My fingers or anything.
Hemde şeylerimi bile çözmeden parmaklarımı yada hiçbirşeyimi.
You've got to uncross your legs.
Bacaklarını açman gerek.
Then uncross your legs, darling.
O zaman bacaklarını çapraz tutma canım.
So I do, but all I can do is watch her- - cross and uncross her legs while she's sort of explaining stuff to me.
Karşımda bacak, bacak üstüne attı. Ben de onu izliyordum. Bana dersi anlatıyordu.
Okay, now cross and uncross your legs.
Pekâlâ. Şimdi bacak bacak üstüne at.
Would you uncross your hands, please?
Ellerini açar mısın lütfen?
¶ The wires uncross the tables were turned ¶
- Giyecek bulamadım. - Onca kıyafetten mi?
Well, before our paths uncross, could you give me a hand with these boxes?
Yollarımızın kesişmeden önce bu kutular için yardım edebilir misiniz?
Bret, Bret, uncross your legs.
Bret, Bret, Bacaklarını düzelt.
You crossed your right hand under your left, and then you had to uncross it before you reached for the next item.
Sağ elini sol elinin altından çapraz geçirdin sonra da bir sonraki ürüne geçmeden kaldırmak zorunda kaldın.
Will you uncross your legs, buddy?
Bacaklarının arasını açabilir misin, dostum?
It's a line he can't uncross and he knows that... He's just gonna get more desperate.
Ama bu gidişle öyle bir sıkışacak ki öyle bir çaresiz kalacak ki...
He's going to uncross his arms, crack his knuckles, then he will turn and go.
Kollarını bağlayıp parmaklarını çıtlatacak, sonra da arkasını dönüp gidecek.
- L can't uncross my legs.
- Bacaklarımı ayıramam.
Uncross your arms, you ice queen.
Kollarını aç, buz kraliçesi.
For an hour afterwards, I couldn't uncross my eyes.
Sonraki bir saat şaşı gördüm.
Uncross your arms.
Kollarını indir. - Anlamadım.
You need to uncross your crosshairs.
At gözlüklerini çıkarmalısın.
Uncross it, motherfucker.
Unut o zaman orospu çocuğu.
And I need a pail of uncross-matched blood right away, please!
Uygun kan getirin lütfen!
Uncross your legs and relax.
Bacaklarını aç ve rahatla.
Peter, uncross your legs.
Peter bacak bacak üstüne at.
Eventually, he may have just crossed a line he couldn't uncross.
Sonuçta, geri gelemeyeceği bir çizgiyi geçti.
There are some lines you can't uncross.
Keşke geçmeseydim dediğin bazı sınırlar vardır.
Because if she finds out that you are spying, you may just have crossed a line you cannot uncross.
Çünkü eğer casusluk yaptığını öğrenirse, geçmemen gerek çizgiyi geçmiş olabilirsin.
And you will cross a line that you cannot uncross.
Asla geri dönemeyeceğin bir karar vermiş olacaksın.
Uncross your eyes, you idiot baby.
Gözlerini şaşı yapma, seni aptal bebek.
That's a bridge you can't uncross.
Bu kırdıramayacağınız bir kural.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]