Unpardonable translate Turkish
51 parallel translation
- In a subject, it's quite unpardonable.
- Halk için affedilmez bir şey.
Unpardonable.
Affedilmez bir şey. - Evet.
Disturbing a player while "gone" was considered an unpardonable crime
Birini, oyununu oynarken rahatsız etmek affedilmez bir günahtı.
If we were in Chungking, Mr Elliott, Third Uncle would consider it unpardonable to accept.
Chungking'de olsaydık, Mr Elliott Büyük ( üçüncü ) amca bunu kabul etmeyi affedilmez bulurdu.
She will drive him to God's one unpardonable sin - suicide.
Kız Baronu affı olmayan tek günahı işlemeye zorlayacak intihar etmeye!
" The aforementioned four persons, having committed unpardonable acts of defiance against the authorities, are sentenced to die by beheading at dawn on the 13th of February.
" Daha önce belirtilen dört kişinin otoritelere karşı işledikleri affedilemez suçlardan dolayı 13 Şubat günü şafak sökerken kelleleri uçurularak cezalandırılmaları kararlaştırılmıştır.
This is an unpardonable fickleness.
Bu affedilmez.. .. bir dönekliktir.
I think it might be awfully jolly, as you say... but don't you think it was an unpardonable liberty speaking to Rupert like that?
Söylediğin gibi harika bir fikir olabilir ama sence Rupert'la böyle özgürce konuşabilmesi ayıp bir şey değil mi?
In 1820 I committed the unpardonable sin of resigning my commission in the Guards.
1820'de muhafız alayındaki işimden istifa ederek affedilmez bir günah işledim.
Men who wear a mustache are obliged to manipulate a napkin in a vigorous manner... Miss Edwina? ... which would be unpardonable in a lady.
Bıyığı olan erkeklerin peçeteyi daha kuvvetli kullanmaları gerekir ki bu Bayanlarda hoş karşılanmaz.
If we do not pray, in private, it is an unpardonable sin.
Yalnız dua edemiyorsak bu affedilmez bir günahtır.
If we do not pray, in private, it is an unpardonable sin.
Eğer özel olarak dua edemiyorsak bu affedilmez bir günah.
If one has committed the unpardonable sin, he must realise that he has.
Affedilemez bir günah işleyen biri varsa, bunun fark etmiş olması gerekir.
The unpardonable sin is the rejection of the Holy Spirit.
Bağışlanamaz günah, Kutsal Ruh'un reddedilmesi.
I have taken unpardonable advantage of your situation.
Durumunuzdan yararlanmaya çalıştım.
Philip's vendetta against you is unpardonable.
Philip'in sana karşı tutumu affedilemez.
Today, I committed the unpardonable sin. I went public with the administration's dirty laundry.
Bugün affedilmez bir hata yaptım ve basına onların kirli çamaşırlarını döktüm.
It would be unpardonable simply to abandon ourselves to the moment.
O ana kendimizi kaptırmak, basitce affedilemez olur.
- Unpardonable!
- Affedilemez!
Now, I support Ruth Roper when she says her daughter fears for her life because she asked the unpardonable question, "Where is the money?"
Kızının hayatından endişe ettiğini söyleyen Ruth Roper'ı destekliyorum çünkü affedilmez soruyu sordu, "Para nerede?"
My behaviour at the time was unpardonable. I can hardly think of it without abhorrence.
O zamanki davranışlarım affedilmezdi öyle ki nefret duymadan düşünemiyorum.
But... in such cases as these a good memory is unpardonable.
Fakat bu tür durumlarda iyi bir hafıza bağışlanmaz bir şeydir.
The Eltons are unpardonable.
Eltonların yaptığı affedilemez.
I'm so unpardonable happy here, away from all of them, all of that.
Oysa burada çok mutluyum. Her şeyden, hepsinden uzakta.
I must apologise for my young colleague, it was unpardonable.
Genç meslektaşım adına özür dilemeliyim. Bu affedilemezdi.
that are unpardonable, errors that demand to be severely punished.
Hatalarımın affedilmez olduğunu, ve şiddetle cezalandırılmayı hak ettiklerini biliyorum.
- What you have done is unpardonable!
Onun adını ağzına alma! O evleniyor.
It was an unpardonable error.
Affedilmez bir hataydı.
" So our lives are difficult, and perhaps unpardonable,
Onların hayatları zor, belki de affedilemezdi.
I must apologize for my young colleague, Mr. Corso. It was unpardonable.
Genç meslektaşım adına özür dilemeliyim.
Because I commit the one unpardonable sin.
Çünkü ben affedilemez bir günah işledim.
Is it so unpardonable for a man such as myself to indulge the senses he has?
- Benim gibi bir adamın nefsine hakim olamaması affedilemez mi?
This is unpardonable!
Bu bağışlanamaz!
It was an unpardonable sin against God and our Holy Church in whose name these two great and noble men died.
Bu iki değerli ve saygın kişinin ölümü Tanrı'ya ve kutsal kilisemize karşı işlenmiş affedilemez bir günahtır.
From start to finish my brother's every action has been unpardonable.
En başından beri kardeşimin davranışları affedilemez.
I know that this is unpardonable.
Bunun affedilemez olduğunu biliyorum.
Your excuses are an unpardonable insult to the Black Eye.
Bahanelerin siyah göze yapıImış bir hakarettir.
It's an unpardonable criminal behavior. And violated the social responsibility of protecting disabled children. Making these victims the targets of their sexual pleasure, sexually harassed them, or violated them.
Engelli çocukları koruma sorumluluğunun kutsallığını bozup mağdurları cinsel zevklerine kurban edip onları istismar etmişlerdir.
You'll be punished for your unpardonable sin.
Bu günahından dolayı cezalandırılacaksın!
She is also guilty of the unpardonable crime of putting a curse on Your Majesty's body.
Ayrıca majestelerinin vücuduna büyü yaparak affedilemez hata işledi.
The only unpardonable sin is to believe God cannot forgive you.
Affedilmeyen tek günah Tanrı'nın sizi affetmeyeceğine inanmaktır.
I know he's committed the unpardonable crime of making a lot of money, but perhaps in spite of his talent, hard work, and enormous accomplishments, he's still a decent guy.
Çok para kazanmak gibi özrü olmayan bir suç işlediğini biliyorum ama belki de yeteneğine, çalışkanlığına ve büyük başarılarına rağmen iyi bir adamdır.
He is unpardonable.
O hoşgörülemez biri.
Unpardonable delay.
Özrü olmayan bir gecikme.
It's an unpardonable offense to eat that which is designated for the upstairs.
Üst kat için hazırlanmış şeyi yemek affedilemez bir saldırıdır.
Under such conditions, having an affair with your friend's wife.. ... is an unpardonable offense..
Böyle şartlar altında, dostunuzun karınızla ilişkisi olması affedilemez bir suçtur.
Some mistakes are unpardonable... these sayings look best only in textbooks.
Bazı hatalar affedilmezdir bu sözlerin en iyisi kitaplarda yer alır.
But unpardonable for it to waste its talents!
Ancak böyle devrim yaparız,... devrim öyle bir günde olmaz, yıllar sürer.
- This is unpardonable.
- Bu affedilemez.
An unpardonable offense.
Affedilemez bir suç işlemiştir.