Unreasonable translate Turkish
878 parallel translation
I told him that his demands were unreasonable, and so he left the university to work unhampered.
İsteklerinin mantıksız olduğunu söyledim. O da üniversiteden yakışık almayan bir biçimde ayrıldı.
I mean, unreasonable women patients.
Yani, laftan anlamayan kadın hastalar.
To the unreasonable tyranny of the mob... and to the malicious tyranny of palace intrigue... I shall not submit.
Bir grup serserinin zulmüne ve saray entrikacılarının zorbalıklarına müsaade etmeyeceğim.
You'd think it unreasonable, and rightly so.
Ne kadar mantıksız olduğumu düşünürdün.
Shinza was unreasonable...
Shinza laftan anlamıyordu.
Well, is five pounds unreasonable?
Beş sterlin çok mu ya?
We wouldn't be facing this situation, Mr. Chambers... if it weren't for your unreasonable conduct.
Bay Chambers, eğer sizin bu mantıksız davranışınız olmasaydı böyle bir durumla karşılaşmayacaktık.
- My unreasonable conduct?
- Mantıksız davranışım mı?
I think you're being very unreasonable.
Çok mantıksız konuşuyorsun.
If later the duchess said I was the cause of her unhappiness it only goes to show the workings of a mind so tortured by the most horrible and unreasonable of jealousies.
Düşes mutsuzluğunun kaynağının ben olduğumu söylemişti çalışmam sırasında..... korkunç ve nedensiz kıskançIıklarla eziyet çektiriyordu.
- I never heard of such unreasonable...
- Bu kadar akılsızca şey duymadım...
You're being a little unreasonable.
Çok mantıksız davranıyorsunuz.
It is unreasonable.
Kabul edilebilir birşey değil bu.
Your Honour, I think this extension is unreasonable.
Bu gecikmeyi dogru bulmuyorum.
Only he gets so unreasonable, so upset about little things.
Sadece küçük şeyleri kafasına çok takıyor.
Maybe you're being a little unreasonable.
- Belki de biraz mantıksız oluyorsunuzdur.
Half of the men's isn't unreasonable.
Erkeklerin yarısı kadar artış mantıksız değil.
You're being unreasonable.
Mantıksız davranıyorsunuz.
True, I'm unreasonable.
Doğru, mantıksızım.
You see, $ 1 0,000 is not entirely unreasonable.
On bin dolar mantıksız bir rakam değil.
Oh, my dear girl. Even to a woman in love, such a situation must seem a little unreasonable.
Sevgili kızım aşık bir kadın için bile mantıksız işler peşindesin.
Don't be so unreasonable.
Bu kadar anlayışsız olmayın.
No I see why you've been so... unreasonable.
Şimdi bu kadar neden anlayışsız olduğunu anlayabiliyorum.
I know, but it doesn't seem unreasonable if you...
Biliyorum, ama bu çok mantıksız geliyor. Sen de...
Your captain is not an unreasonable man, I hope.
Kaptanınız makul biridir umarım.
Most unreasonable jailer I've ever seen.
Gördüğüm en laf anlamaz zindancı.
I'm not being in the least unreasonable.
En azından mantıksız davranmıyorum.
Now, don't be unreasonable.
Mantıksız olma şimdi.
Unreasonable children.
Laf anlamaz çocuklar.
Then see him you shall, and it is your good fortune that I'm not only irresponsible, but also unreasonable.
O halde onu göreceksiniz. Şanslısınız ki sadece sorumsuz değil aynı zamanda mantıksızım da.
That isn't unreasonable, Father... but you can't do that unless he's coming here.
Bu garip değil, Peder. Ama buraya gelmezse bunu yapamazsınız.
- I will not be unreasonable.
- Ben mantıklı davranacağım.
You use to work for him. You know he's not unreasonable.
Biliyorsun, o mantıklı biridir.
Call it unreasonable to kick us off our land?
Bizi topraklarımızdan atmak mantıklı görünüyor mu?
If you wish me to say yes, you must not ask for unreasonable things.
Benden evet dememi diliyorsan mantıksız şeyler istememelisin.
- He thinks I'm unreasonable.
- Mantıksız olduğumu düşünüyor.
- As a friend... do you think that I'm unreasonable?
- Bir dost olarak... sence ben mantıksız mıyım?
Because he's unreasonable.
Çünkü o mantıksız.
The punishment's unreasonable, to cancel his liberty for a minor mistake.
Böyle küçük bir hata için ceza vermek anlamsız.
I never heard of anything so unreasonable in all my life.
Hayatım boyunca böyle mantıksız bir şey duymadım.
I know that this request can seem unreasonable and I should have come to you to present it in person.
Bu isteğin mantıksız gelebileceğini biliyorum ve onu size şahsen getirmeliydim.
You're very unreasonable.
Çok anlayışsızsınız.
He sees that, he'll be absolutely unreasonable.
Görürse çılgına döner.
That's being unreasonable.
Bu mantıksızlık.
He's unreasonable.
- O mantıksız biri...
Why should I if he's going to be so childish and unreasonable?
- Neden gideyim? Bu kadar çocukça ve mantıksız davranacaksa.
Father, aren't you being a little unreasonable?
Peder biraz mantıksız konuşmuyor musun?
So the point that we're trying to make is just this... that there's no reason for you to be unreasonable.
Anlatmaya çalıştığımız şey mantıksız olmanıza bir gerek olmadığı.
I don't think I'm unreasonable.
Mantıksız değilim bence.
She's the most unreasonable woman in the world.
Dünyadaki en mantıksız kadındır o.
It's an unreasonable bargain, Jimmy.
Bu anlamsız bir pazarlık, Jimmy.