Unremarkable translate Turkish
116 parallel translation
An unremarkable case.
Önemsiz bir iş.
It's really an obscure and unremarkable name you understand, Professor.
Gerçekten karanlık ve önemsiz birisim... anlarsınız ya Profesör.
It's an unremarkable case, according to the notes.
Notlara göre dikkate değer bir hasta değil.
It consists of various unremarkable ores, essentially a great rock in space.
- Bazı değersiz maden cevherlerinden oluşuyor başka bir deyişle, uzayda gezinen koca bir kaya parçası.
And this is a really remarkable story about a totally unremarkable man.
Bu, önemsiz bir adam hakkında, gerçekten dikkate değer bir hikaye.
Tristan, I can tell you that every man I ever envied when I was a boy has led an unremarkable life.
Tristan, küçük bir çocukken kıskandığım her adamın büyüdüğünde sıradan bir yaşam sürdüğünü rahatlıkla söyleyebilirim.
That the boy next door, Donnie Pfaster, the unremarkable younger brother of four older sisters, extraordinary only in his ordinariness, could grow up to be the devil in a button-down shirt.
Komşumuz olan çocuk, Donnie Pfaster,... dört ablası arasında göze batmayan bir erkek çocuk,... tek sıra dışı yanının çok sıradan olması olan bir çocuk ve bu çocuk, bir anda şeytani bir insan oluveriyor.
Patient's surgical course was unremarkable.
Hastanın cerrahi süreci sıradandı.
Kawasaki's is a cluster of unremarkable symptoms that can lead to coronary aneurysm.
Kawasaki, koroner anevrizmaya sebep olabilecek belirsiz semptomlar topluluğudur.
The most unremarkable of events.
Olaylar arasında, en önemsiz olanı.
But it was unremarkable.
Ama olağanüstü değildi.
Quite a change from those early, unremarkable years... and the man who came to Earth leading a fleet and carrying an ultimatum.
Yıllar önceki silik gençten Dünya'ya karşı tehditkâr bir filo yöneten bir adama dönüştü.
He's unremarkable.
Meziyetsiz biri.
Their biological and technological distinctiveness was unremarkable.
Onların biyolojik ve teknolojik özellikleri değersizdi.
The entries are pretty unremarkable.
Girişler önemsiz.
Subject's abdominal organs are unremarkable.
Cesedin iç organları olağanüstü.
It was so unremarkable, I barely remember it.
Doğruyu söylemek gerekirse o kadar önemsiz ki zar zor hatırladım.
It is unremarkable.
Dikkatedeğer değil.
Unbelievable, unremarkable shit.
İnanıImaz kötü fiImIer.
I've never felt so unremarkable!
Hiç bu kadar sıradan olmamıştım!
Do any of you have a totally unremarkable friend... or maybe a house plant I could go to dinner with on Saturday night?
Hiçbir özelliği olmayan arkadaşlarınız ya da ev bitkiniz varsa onunla Cumartesi gecesi yemeğe çıkabilir miyim?
But for a certain enviable postmortem intumescence this man is unremarkable.
Suda doğal olarak görülen şişme yüzünden ceset tanınmaz halde.
The wine is a'99 Hadley Cabernet Franc, unremarkable vintage.
Şarap 99 Hadley Cabarnet Franc. Çok kaliteli.
If there had been an obituary it would've described the unremarkable life of an unremarkable woman survived by no one.
Bir ölüm ilanı verilmiş olsaydı geride kimsesi kalmayan sıradan bir kadının sıradan bir hayatı yazardı.
That's where you should have stayed... drinking and whoring your way through an unremarkable life.
Çöplükte yaşamaya devam etmeliydin. İçip içip, sevişerek o önemsiz hayatına devam etmeliydin.
Heart's unremarkable.
Kalp nomal.
Pretty unremarkable, huh?
Kayda değer bir şey yokmuş, değil mi?
it seemed impossible that such an unremarkable thing could create such euphony
Bu meziyetsiz şeyin ahenk içerisindeki sesi çıkarması imkansız gözüküyordu.
His pre-op labs are unremarkable.
Tahlil sonuçlarında önemli bir şey yok.
Platelets unremarkable. White cell count normal. So far, so human.
Trombositler normal beyaz hücre sayısı normal şu ana dek tam olarak bir insan...
This crystal may seem unremarkable, but so is the seed of a redwood tree.
Bu kristal dikkate değer görülmeyebilir, ama sekoya ağacının tohumu öyledir.
Sloan, Joseph J, Private First Class. Drafted out of high school, assigned as a clerk to the Imperial detention facility R-28. Good conduct medal, unremarkable military record.
Joe, liseyi bitirdikten sonra satışçılık yapmış başarılı olmuş, 28 yaşında orduya girmiş ve madalya almış fakat sonra kovulmuş, başkasının hayatında yaşamış gibi yapmış
Simply another sad, but unremarkable statistic aside from the fact that he had an IQ of 189.
- Yine üzücü ama sıradan bir istatistik. Farkedilmemesi çok üzücü ama IQ'su 189.
In it, his appendix is noted as present and unremarkable.
Bu rapora göre, apandisi sağlam ve yerinde.
It was still hard for Lynette to accept that this unremarkable exchange had been our last, or that moments later,
Lynette için bu önemsiz anı kabullenmek çok zor olmuştu ve de ondan sonrasını ;
Basically unremarkable in every way.
Her yönden olağan.
Pelvic view is unremarkable.
Pelvis muayenesi normal.
A beautiful but unremarkable autumn day, like thousands before it and thousands to come
Güzel fakat sıradan bir sonbahar günü ondan önceki ve sonraki binlercesi gibi.
Foodwise, the contents were unremarkable, but I did stumble upon a very aggressive foodborne bacteria.
Şimdi bitti. Yediği şeyler, sıradan yiyecekler. Fakat tesadüfen, yiyeceklerden bulaşan bir bakteriye rastladım.
No evidence of clots, and other than elevated red blood cell count, the blood work was unremarkable.
Pıhtıya dair bir bulgu yok. Ve yükselmiş kırmızı hücre sayısından başka,... uh, kan testlerinde anormal bir şey yok.
That's a rather unremarkable occurrence between a father and son.
Baba ve oğlu arasında olabilecek bir şey.
... with unremarkable results.
Ama çok iyi sonuçlar vermedi.
Carpet's unremarkable, except for a stain beneath a thrift-store painting of a schooner lost at sea.
Halılar sıradan. Eskici dükkânından fırlama denizde kaybolmuş bir yelkenli tablosunun altındaki leke hariç.
Tristan, I can tell you that every man I ever envied when I was a boy... has led an unremarkable life.
Tristan, küçük bir çocukken kıskandığım her adamın büyüdüğünde sıradan bir yaşam sürdüğünü rahatlıkla söyleyebilirim.
Now that I think of it, I've lead such an unremarkable life.
Şimdi düşünüyorum da, ne kadar da bayağı bir hayat sürmüşüm.
It's sort of an unremarkable place, but I think I'll live here until I save up a million yen again.
Ahım şahım bir özelliği olmasa da burada yeniden bir milyonu biriktireceğimi düşünüyorum.
Is it true that you said that you do not believe that you even deserve a heart because your life is unremarkable in every way?
Hayatının hiçbir açıdan değerli olmadığını bu nedenle de bir kalbi hak etmediğini söylediğin doğru mu?
"Unremarkable" would be an upgrade for me i assure you.
"Değersiz" benim için fazla iyi olurdu seni temin ederim.
Oh, unremarkable, just...
Pek iyi değildi...
Most days of the year are unremarkable.
Yılın çoğu günü sıradandır.
C.B.C. was unremarkable.
Kan sayımı normal.