Untouched translate Turkish
524 parallel translation
The church finds Joan untouched, religious and pure at heart, - and says so formally.
Kilise Joan'ın el değmemiş, dini bütün ve temiz kalpli olduğuna karar verdi... ve bunu resmen açıkladı.
I thought the church had examined her and found her good, pious and untouched.
Kilisenin onu muayene ettiğini ; temiz kalpli, dindar ve el değmemiş bulduğunu sanıyordum.
Untouched by the earthquake.
Depremden nasibini almamış.
If that dessert goes back untouched, he may start re-crossing them.
Eğer bu tatlıyı yemezseniz tek tek bütün sınırları geçerek geri döner.
In 11 days, he has not left that room. I send him food, but it comes back untouched.
Size yazdığım gibi, 11 günden beri odasından dışarı çıkmadı.
Tell him, so please him come unto this place, he shall be satisfied, and, by my honor, depart untouched.
Söyle, buyursun gelsin buraya. Bize hak verdirmeye çalışırız kendisini. Şerefim üzerine söz, kılına da dokunmayız.
In short, she is still untouched.
Kısaca, ona hala dokunulmadı.
indeed, left nothing fitting for your purpose untouched... or slightly handled in discourse.
Yani, sizin amacınıza uyacak her hususa değindim, hiçbir ayrıntıyı ihmal etmedim.
You're untouched by this foolish first marriage.
Bu aptalca evliliğinden, dokunulmamış çıkmışsın.
And the real Charles Courtney lives beneath that cover, impervious, untouched and unmoved.
Ve gerçek Charles Courtney o örtünün altında yaşar, nüfuz edilemez, dokunulmamış ve kaldırılmamış bir örtünün.
Police ruled out robbery as a motive when the victim's wallet and the money in the cash drawer were found untouched.
Polis, kurbanın cüzdanına ve yazarkasadaki paraya dokunulmamasından dolayı bunun soygun olmadığı kanısında.
- No. The body was untouched.
- Hayır, cesede dokunulmamıştı.
Some nice, untouched money out there from Cincinnati.
Cincinnati'de dokunulmamış para bizi bekliyor.
Untouched!
Bakireydi!
Two days ago, the sarcophagus was untouched, and the witch...
İki gün önce lahit el değmemiş haldeydi ve cadı...
HERE IT IS, UNTOUCHED.
Enteresan. - Kendisi de enteresan bir ufaklık.
A house untouched by progress.
Gelişimin dokunmadığı bir ev.
Microphones will be placed around the room which you are to leave untouched.
Odanın her yerine mikrofonlar yerleştirilecek ve bunlara dokunmayacaksın.
They set off on their last journey with their shirts still clinging to their shoulders with sweat, with their arms still full of the day's toil, leaving soup untouched on the table
İnsanlar son yolculuklarına terden omuzlarına yapışmış kıyafetleriyle yaşamın tüm yükünü taşıyan omuzlarıyla masalarında duran çorbalarını henüz içemeden çıkıyorlardı.
The strong-willed ruler of ten million people, sitting in her ivory tower... untouched, unwed and unapproachable.
Fildişi kulesinde oturan, güçlü iradeli hükümdar dokunulmamış, evlenmemiş ve yaklaşılmaz?
My original plan was the Apache-field untouched.
Planım esasen Apaçi bölgesine dokunulmaması ile ilgili.
An untouched maiden.
Dokunulmamış bir bakire.
Finished, polished, no detail untouched.
Tamamen bitmiş, cilalanmış. Her ayrıntının üzerinde durulmuş.
Factory virtually untouched.
Tesise neredeyse hiç hasar görmedi.
You were the one thing in my life untouched by what I'd done.
Hayatımda yaptıklarımdan etkilenmeyen tek sen kalmıştın.
Brand-fresh new goods, untouched by human hands.
Taptaze yeni mal, insan eli değmemiş.
Marat an untouched virgin stands before you and offers herself to you.
Marat el değmemiş bir bakire karşında duruyor ve kendini sana sunuyor.
And your capital stays untouched.
Böylece sermayene hiç dokunmazsın.
Untouched and uncontaminated by human hands!
İnsan eli değmemiş ve kirletilmemiş!
Game had been untouched for two years so there was an abundance of it.
Av hayvanlarına iki yıldır kimse dokunmamıştı bu yüzden bir bolluk vardı.
Untouched.
Dokunmak yok.
Untouched.
Dokunulmamış.
And though their roots feed, they are themselves untouched by it.
Kökleri beslendiği halde, onlar etkilenmiyorlar.
Untouched.
El değmemiş.
( narrator ) Americans come home to a country untouched by bombs, a country twice as rich as when the war began - more food than it can eat, more clothes than it can wear, more steel than it can use.
Amerikalılar, bombaların düşmediği savaşın başlangıcına göre iki kat zenginleşmiş ihtiyacından daha fazla yiyeceğe giyebileceğinden daha fazla kıyafete kullanabileceğinden daha fazla çeliğe sahip bir ülkeye gelmişti.
The fruit I picked from the garden, so it was untouched by human hand, except my own.
Meyveyi bahçeden topladım, kendi elimin dışında, başka bir insan eli değmedi.
I'm only afraid of this girl who seems untouched by the outside world.
Ben sadece... bu kızdan korkuyorum. O dış dünyayla tamamen soyutlanmış bir halde.
You kept everything untouched, right?
Hiçbir şeye dokunmadınız, değil mi?
- Oh, the good girl, the pretty thing, the untouched innocent, Daddy's darling - I hate her.
- Oh, o iyi, tatlı kız... el değmemiş masum kız, babasının bir tanesi. Ondan nefret ediyorum.
But out in the forest in isolated pockets still untouched by the ravages of the monster life and business goes on as usual.
Ama ormanda, dışarıyla bağlantısız kesimlerde henüz canavarın tahribatına uğramamış yerlerde hayat ve ticaret, her zamanki gibi devam ediyor.
The base was left untouched.
Üsse dokunamadı.
Even in this untouched magnificence, death becomes a mandate of survival.
Bu el değmemiş ihtişamda bile, ölüm bir yaşam mücadelesidir.
"Untouched."
"El değmemiş"
- Untouched!
El değmemiş!
All four are untouched.
Dördüne de dokunulmamış.
You'll find them on the top shelf, behind the untouched shaving cream.
Onları dolabın ilk rafında, tıraş kreminin arkasında bulabilirsin.
In the rolling hills of a simple farm community untouched by time, a gruesome secret has been protected for generations.
Küçük bir çiftliğin bulunduğu engebeli tepelerde, zamanın uğramadığı bir yerde korkunç bir sır nesillerden beri korunmaktaydı.
I wasn't untouched by Bolshe vik trends, either.
Ben de Bolşevik eğilimine bulaşmamış değilim.
But the people of India are untouched.
Ama Hindistan halkı etkilenmiyor.
They expressed a strong sense that if their outside paintings were left untouched, that the public would be impressed.
Onlar kamuda dışarıyı boyarlarken hiç dokunulmamış yerleri ama, duyularını çok güçlü ifade ediyorlar, etkilendim.
My brain is still untouched.
Beynim hâlâ el değmemiş.