Unwelcome translate Turkish
258 parallel translation
Unwelcome inactivity followed.
İstenmeyen durumlar gözlendi.
Your visit now is most unwelcome.
Bu ziyaretinizi pek hoş karşılayamayacağım.
I'm sorry, but this subject is an unwelcome one.
Özür dilerim bu konu pek nahoş bir konu.
Do you think it's so easy to do away with unwelcome evidence?
İstenmeyen kanıtları yok etmenin bu kadar kolay olduğunu mu düşünüyorsun?
And when they get here, I'm gonna ask you once more, neither by word, nor by action, nor by look... to make our guests feel unwelcome.
Ve buraya geldiklerinde, sizden bir kez daha, ne bir söz... ne bir hareket, ne de bakışla... misafirlerimizi rahatsız hissettirmemenizi isteyeceğim.
You're accused of relieving vulnerable women of unwelcome burdens.
Savunmasız kadınları tatsız külfetlerden uzaklaştırmakla suçlanıyorsunuz.
He agrees with me that no soldier is unwelcome to France.
Fransa'nın her askere kapısının açık olduğu konusunda bana katılıyor.
You seem as unwelcome as I am.
Görünüşe göre siz de benim kadar istenmiyorsunuz.
If he makes you feel unwelcome just ignore him.
Eğer seni nahoş hissettirirse onu görmezden gel.
And with the speed of unwelcome thoughts, my mind went back to the real beginning, and I wished as I had so many times, that I'd never met her.
Aklımdan hızla geçen nahoş düşünceler sayesinde en başa döndüm. Daha önce defalarca yaptığım gibi onunla tanışmamış olmayı diledim.
But it's an unwelcome kindness all the same.
Ama yine de bu istenmeyen bir iyilik.
And they made us feel unwelcome.
Ve bize istenmediğimizi hissettirdiler.
I don't suppose a little extra will be unwelcome, eh?
Biraz fazlasını versem sorun olmaz, değil mi?
If now they want to relieve us of their unwelcome presence... in the name of all the gods, let them go!
Şimdi de bizi uğursuz varlıklarından kurtarmak istiyorlarsa... tanrılar adına, bırakın gitsinler!
Miss Miyagawa will find it unwelcome.
Bayan Miyagawa bunu hoş karşılamayacaktır.
You don't deserve any explanations, you pushed your way in here uninvited and unwelcome.
Açıklamayı haketmiyorsunuz, kendinizi davetsiz ve istenmeyerek içeri attınız.
Unwelcome guest room!
Hoşgelmediniz misafir odası!
What you mean is, that all visitors are unwelcome?
Hiç bir ziyaretçi hoş karşılanmıyor demek istiyorsun.
We have other duties besides giving protection to unwelcome visitors.
Hoş karşılanmayan misafirleri korumak dışında da görevlerimiz var.
I'd had occasion to notice certain behavior, certain inviting glances from this young lady, but I discouraged these unwelcome advances.
Bu genç bayanın davetkâr bakışlarla bana baktığını çeşitli kereler fark ettim. Ama bu nahoş teşebbüsleri geri püskürttüm.
Oh, don't think I was offering unwelcome advances.
Davetsiz bir yaklaşımda bulunduğumu düşünmeyin sakın!
Every time in the last year that I've dared take a woman to dinner... or been reckless enough to bring her home to meet you... you've done all you could to make her unwelcome. Well, I've had it.
Geçtiğimiz yıl boyunca bir kadını her yemeğe çıkardığımda ya da sizinle tanıştırma gafletinde bulunduğumda onu rahatsız etmek için elinizden geleni yaptınız.
We are unwelcome.
Biz istenmiyoruz.
Corporal McBurney... you are not our guest, but a somewhat unwelcome visitor.
Onbaşı McBurney burada bizim misafirimiz değilsiniz, sadece beklenmedik bir ziyaretçisiniz.
Christianity is like an unwelcome gift that is forced on the receiver.
Hıristiyanlık alıcısı üzerine zorlanan istenmeyen bir hediye gibi.
You gave him an unwelcome life.
Ona istemediği bir yaşam verdin.
The occupation zones become frontiers - unintended, unwelcome and permanent.
İşgâl bölgeleri hudut tayin edildi. İstenmeyen, nahoş, ve kalıcı.
Or unwelcome settlers on a forbidden outpost.
Ya da yasak bölgeden gelen davetsiz göçmenleri.
So he asked me to be an unwelcome guest
Şölen bedava olmadığı için... davetsiz olarak teşrif ettim!
I think we're unwelcome here.
Sanırım burada pek hoş karşılanmıyoruz.
In vain, to avoid an unwelcome reply...
Boş yeredir istenmeyen bir cevaptan kaçmak.
Did your failure to notice it make it unwelcome?
Bunu fark edememiş olmanız, onu istenmedik bir şey mi yapıyor?
And anything you do that threatens that is gonna make you unwelcome here.
Bunu tehdit edecek olan burada hoş karşılanmaz.
No no no, your attentions are unwelcome Major,
Hayır, Binbaşı. Hisleriniz karşılıksız.
For example for food gathering, the tender shoots of tree and shrub are particularly prized, but also is frequently among the males a ritual display either to ward off unwelcome intruders or to impress a particular female with a sexual potential of the performer.
Örneğin ağaç ve çalılara yapılan hafif vuruşlar, yiyecek toplamak için özellikle işe yarar, ayrıca erkekler arasında davetsiz misafirleri savmak ya da dişileri etkilemek için kullanılır.
I would consider it unwise to tolerate even the possibility of an unwelcome virus.
Bilinmeyen bir virüs olasılığına bile tolerans gösterilmesi akıllıca olmaz.
That there exists a barrier in all our minds which prevents these hidden and unwelcome impulses from the unconscious from emerging.
Hepimizin zihninde bir bariyer olduğunu, = Dr. ERNEST JONES = Freud'un meslektaşı... bu sayede bilinçdışından gelen o gizli ve istenmeyen dürtülerin açığa çıkmasını önlediğimizi söylüyordu. İyi geceler.
But at this moment I knew my life had taken an unwelcome turn.
Ama şu an biliyorum ki hayatım hoş olmayan bir dönüşe girmişti.
How am I gonna feel if I show up with an uninvited, unwelcome intruder?
Eğer, davet edilmemiş, orada olması istenmeyen bir ama oraya sızmış birisiyle gelsem nasıl hissederim acaba?
If it breaks down, we could be in for some unwelcome company.
Eğer bozulursa kendimizi istemediğimiz gemiler arasında bulabiliriz.
We have unwelcome visitors, sir.
Davetsiz misafirlerimiz var efendim.
Your weapons are unwelcome here, not you.
Burada istenmeyen silahlarınız, siz değilsiniz.
"Not all outsiders were unwelcome."
"Bazı dışarıdan gelenler kabul ediliyordu."
Were my attentions unwelcome, perhaps? No.
Belki niyetim kabul görmemişti?
I have spoken to Lady Celia, and my impression is... that your advances would not be unwelcome.
Leydi Celia'yla konuştum, ve benim izlenimim... sizin ilerlemenizin hoş karşılanmayacağı.
You'll use any excuse to make him feel unwelcome, won't you?
Ona hoş gelmediğini hissettirmek için başka bahanelerde kullanacaksın, değil mi?
But it doesn't follow that the interruption must be unwelcome.
Fakat bunun her zaman hoş karşılanmamış olması gerekmez.
It makes me feel unwelcome.
Hoş karşılanmadığımı düşündürüyor.
A development most unwelcome, most painful.
Beklenmeyen ve acı verici gelişmeler oldu.
I'm sorry if I made you feel unwelcome.
Odama gelmeni istemediğimi düşünmene neden olduysam beni bağışla.
It's unwelcome.
İstenmez olur.