Uphill translate Turkish
313 parallel translation
You smiled so loud that he had us tow these nags five miles uphill just to exercise them.
Öyle yüksek sesle gülümsedin ki şu yaşlı atlara egzersiz yaptırmak için 8 kilometre koşturdu bizi.
Did you ever try it uphill with a few kraut 88s putting'the blast on ya?
Birkaç Alman uçaksavarla deli gibi ateş ederken bayır yukarı koştun mu hiç?
At "H" hour, we attacked uphill.
Saldırı vakti geldiğinde tepeye taarruz ettik.
All uphill, and it was a weary bunch of marines who pitched tents that night and gratefully folded themselves inside.
Bir tepede, tüm piyadeler çadırlarını kurup, içinde kıvrılıp yattılar.
My bicycle is very useful, but I can't ride uphill on an empty stomach without feeling faint.
Bisikletim çok işime yarıyor, Fakat boş bir mideyle, baygınlık hissetmeden yokuş çıkamıyorum.
We'll try to find a river that runs uphill.
Yukarılara akan bir nehir bulmaya çalışacağız.
Uphill all the way.
Bütün yol yokuş yukarıydı.
- You're lucky it wasn't uphill.
- Tırmanmadığımız için şanslısın.
The one that don't go uphill?
- Tepeye çıkmayanı da mı?
- They can't keep up uphill.
- Yokuşta bize yetişemezler.
Take the road going uphill.
Bu yokuşlu yoldan gidin.
Uphill, moving target, service pistol.
- Yokuş yukarı, haraketli hedef, tabanca.
I may not look the part, jesse, but i made love, walked uphill, swam in the ocean... when i think of the wonderful things there are to see and to do, it hurts me -
Orada ne var? 10 yıldır kimseyle konuşmadı. Kocası öldüğünden beri.
I'm in the inferior position of playing uphill.
Benim pozisyonum daha kötü. Yukarı doğru oynuyorum.
Never charge uphill..... like you're leading a troop of cavalry attacking an impregnable position.
Ele geçirilmez bir yere hücum eden süvari taburunu idare ediyormuşçasına yokuş yukarı çıkmayın.
Have you ever tried helping a gentleman..... who can't walk, uphill through a rain forest?
Yürüyemeyen bir beyefendiyi yağmur ormanının içinden tepeye çıkarmayı denediniz mi hiç?
In the name of Our Lord, I order you to drive the goats uphill!
Tanrı adına,... sana keçileri yukarı doğru sürmeni emrediyorum.
No, uphill.
Yokuş yukarı çıkma.
All these years running uphill... and down dale, debating with morons.
Bugüne kadar dere tepe dolaşıp moronlarla münakaşa ettim.
One ought to go in step with it, uphill or downhill.
İnsan yokuş aşağı ya da yokuş yukarı olsun ayak uydurmak zorunda.
I felt exhausted, like an old horse going uphill.
Sen nasılsın?
I could, uh, hoe a pretty good row... lay out a pretty good grade on an uphill road.
İplerle aram çok iyidir. Her iş elimden gelir, kendi evimi yaptım.
I tried a bottle of it two years ago, but it was still on the uphill side of perfection.
İki yıl önce ondan bir şişe denedim. fakat hala kusursuzluk için zorlu bir mücadelede.
From then on, it's been all uphill, Harry.
Bundan sonra herşey zor, Harry.
Now it's chugging uphill.
Şimdi tepeye doğru çufçufluyor.
He went uphill
tepeye gitti
But I give you my word. When I'm an Earl someday, I won't be a tyrant. It'll be an uphill fight.
Bu tamam... Ama sana söz veriyorum, bir gün Earl olursam Zorbalık yapmayacağım savaşmaya yetmez ama sanırım sen başarabilirsin.
Uphill, downhill, through valleys they go.
İnmişler, çıkmışlar, vadiler boyunca ilerlemişler.
It's uphill work.
Çok zor bir iş.
I don't smoke uphill.
Yokuş çıkarken içmem.
- I can smoke uphill and downhill.
- Yokuş aşağı da yukarı da içerim. Anladın mı?
The path uphill
Tepenin ardında.
My father walked to school, 4 : 00 every morning, with no shoes on, uphill, both ways,
Babam her sabah saat dörtte okula yürüyerek gidermiş. Ayakkabıları yokmuş ve yollar da yokuşmuş. Hem gidiş hem de geliş.
Remember, it's much easier... to push something downhill than uphill.
İnsanlar için bir şeyi aşağıdan yukarı doğru itmek daha kolaydır.
Boys, push the cart, it's uphill.
Çocuklar, arabayı itin, yokuş yukarı.
" I'll get out of here I'll start climbing uphill
" Buradan kurtulacağım Tepeye tırmanmaya başlayıp
- It feels like we're going uphill.
- Yokuş yukarı çıkacağımızı hissediyorum.
You and your father were going uphill, towards a car.
Babanla yokuşa, bir arabaya doğru gidiyordun.
We're at the uphill climb of Col du Coq, the most important stretch in this section of mountain passes.
Col du Coq tepesi tırmanışındayız. Dağ geçişlerindeki... en kesintisiz tırmanış yeri burası.
They face an uphill battle if not an impossible one.
Güç bir mücadele veriyorlar hatta imkansız bir mücadele.
In one stretch Speke has the Nile flowing uphill for 90 miles.
Şuna bak. Speke Nil'in 128 km uzandığını söylüyor.
You see, that although we've got one big peak there, there are various other peaks on the way. And since the rule in evolution is just to keep going uphill, when the ancestors of Nautilus came up the track here, up the path here and got to this point, that way uphill looked just as inviting, so to speak, evolutionarily, as that way. There are quite a lot of them.
Gördüğünüz gibi en tepede büyük bir zirve olmasına rağmen, yol üstünde birçok başka küçük zirve de var.
- Ahead of Mallroad there... is a road going uphill.
- Mallroad önünde hani... yokuş yukarı giden bir yol var ya.
- It's uphill!
- Burası yokuş yukarı!
"Born freak can only go uphill."
Ucube olmak yeterince kötü zaten.
Sir, any attack we make will be uphill over open ground.
Efendim, yapacağımız her saldırı, yukarı doğru olacak.
I'm still walking uphill.
Ben hala tepeye yukarı çıkıyorum.
Walking back uphill will do more harm than sitting in her kitchen will do good.
O tepeye tırmanmak ve geri dönmek, onun mutfağında dinlenmekten fazla yorar beni.
It wasn't very uphill.
Yokuş dik değildi
From now on, it's all uphill.
Bu senin için büyük bir adım.
Both of them were uphill.
Evrimin kuralı da sadece yokuş yukarı gitmek olduğuna göre ; Nautilus'un ataları bu yolu kullanıp şu noktaya geldiklerinde, yukarı giden bu yol, yine yukarı giden şu yol kadar davetkar görünmüş olabilir. Sonuçta ikisi de yukarı çıkar.