English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ U ] / Uprooted

Uprooted translate Turkish

86 parallel translation
As many other boys, he'd been uprooted by the war... and had become a stranger to his own people... partly their fault and partly his.
Birçok diğer genç gibi O da savaş nedeniyle... yerinden yurdundan sökülmüş ve insanlarına yabancılaşmıştı. Yarısı insanların, yarısı da kendi suçu...
A couple of years'analysis three times a week, an hour a time and soon it's uprooted. The cure.
Tedavi?
- You've uprooted us violently from our own lives.
- Bizi hayatlarımızdan çekip çıkardın.
I feel so uprooted, so adrift.
Akıntıda sürüklenir gibiyim.
He held himself aloof from the uprooted human wrecks.
Köklerinden k oparılmış insan enkazlarından uzak duruyordu.
60 million Europeans have been uprooted.
60 milyon Avrupalı yerlerinden edilmiş.
Be uprooted!
Yok ol!
I think being uprooted with my kids without my consent is at least worth a pout, don't you?
Onayım olmadan köklerimin sökülmesi surat asmamı gerektirir, değil mi?
And in the hollow of one of those trees uprooted this man buried Frimple Hattie.
Ve sökülen bu ağaçlardan birinin bıraktığı oyuğa bu adam Hattie Frimple'i gömdü.
How does it feel to be uprooted?
Yerinden sökülmek nasılmış?
Harder, the wind uprooted him whose head touched the sky and whose feet, the empire of the dead.
" Rüzgar daha sert esmeye başladığında başı göklere, kökleri ölüler diyarına uzayan meşeyi kökünden sökmüş.
In the last week, I've uprooted myself from my home of fifteen years, moved all the way across the country away from everything
Geçen hafta 1 5 yıldır yaşadığım evden ayrıldım. Benim için anlam taşıyan her şeyi geride bırakıp ülkenin öbür ucuna taşındım.
Millions of people uprooted by the Nazis were struggling home ;
Naziler'in yerlerinden ettiği milyonlarcası, evlerine dönme uğraşındaydı.
Seven million Muslims and five million Hindus and Sikhs were uprooted in the largest and most terrible exchange of population known to history.
7 milyon Müslüman, 5 milyon Hindu ve Sih köklerinden ayrıldı. Bu, tarihte bilinen en büyük ve en korkunç nüfus değişimidir.
You know, what it's like been uprooted every few weeks?
Her hafta daha da uzaklaşmak nasıl bir histir bilir misin?
Uprooted from their homeland in a modern exodus.
Modern bir toplu göçte memleketlerinden koparıldılar.
Tonight, I feet as useless as an uprooted old tree. That cannot be replanted.
Bugün kendimi, kökünden sökülüp bir daha dikilemeyecek olan bir ağaç gibi işe yaramaz hissediyorum.
How would you feel if you were uprooted and sent somewhere far away where you didn't know anyone?
Yetiştiğin yerden kimseyi tanımadığın bir yere yollanılsan sen nasıl hissederdin?
I am so tired of having my entire world uprooted every time you get a promotion!
Sen her terfi edildiğinde hayatıma sil baştan yapmaktan sıkıldım.
600.000 were uprooted, of whom 200.000 never returned home.
600,000 Yahudi evinden ayrıldı ve 200.000 tanesi bir daha asla geri dönmedi.
Art, uprooted from the people, is a huge two-fisted jerk-off.
Sanat, halktan soyutlanmış çok güçlü bir tatmindir.
Be uprooted and expelled from this creature of God.
Tanrı'nın yarattığı bu bedenden çıkıp git.
Why should these children be uprooted again?
Neden bu çocukları toplumdan uzaklaştırıyorsunuz?
I can't believe how many people's lives have been uprooted by the Fire Nation.
Ateş ulusu yüzünden bunca insan hayatlarının mahvolduğuna inanamıyorum.
I can't believe how many people's lives have been uprooted by the Fire Nation.
Ateş ulusunun, bunca insanın hayatını mahvettiğine inanamıyorum.
In Arizona's Petrified Forest National Park, 200 million year old fossilized trees are reappearing as the ground erodes around them, evidence of the ancient floods that violently uprooted and buried them.
Arizona'daki Petrified Forest National Parkta, 200 milyon yıllık fosilleşmiş ağacı yeniden ortaya çıkardılar. Bu zemini ve çevresini aşındırmış, antik sel kalıntıları Bunları şiddetle koparıp üzerlerini örtmüş..
Look, I know y'all been uprooted.
Bak, hepinizin kendini burada dışlanmış hissettiğinizi biliyorum.
Who's that caught us and uprooted from everything?
Bütün bunların peşine bizi sürükleyen kimdi?
At any case, the trees must be uprooted.
Öyle ya da böyle, bu ağaçlar sökülecek.
The peoples of the Balkans had to leave their homes and lands behind and were walking in great numbers towards a land which they regarded as their motherland as uprooted trees in search of a new land.
Balkan halkları toprağından sökülmüş ağaçlar gibi akın akın anavatan belledikleri topraklara yürüyorlar kendilerine yeni bir yurt arıyorlardı.
It pushed you and it uprooted the tree.
Arkanızdan esen rüzgar ağacı kökünden söktü.
Crowded out, they will eventually die, so the gardeners uproot them, creating more space for some, and giving the uprooted ones a fresh start.
Kalabalık, onları en sonunda öldürecek, bahçıvanlar onları köklerinden söküyor, daha fazla boşluk yaratıyorlar, ve söktüklerine yeni bir başlangıç şansı veriyorlar.
The tree's uprooted. Earth shrinkage?
- Ağaç yerinden sökülmüş.
Recorded in history, the efficacy of the ancient languages has been severely uprooted. The alphanumeric translation from Hebrew to English shows a complete reversal of the two languages.
Tarihten bugüne antik dillerin etkisi azaldı ve kökenden uzaklaşıldı ıbraniceden ıngilizceye yapılan alfanumerik bir çeviri bu iki dilin, birbirlerinin tamamen tersi olduğunu gösteriyor
This uprooted many tribes, chieftains, and civilizations from their homes and their ritual practices that were used as a conduit for psychic wellness were put on hold in order to survive the catastrophe and seek new homes. The shamans were spread to many new areas of the world, this information has been suppressed.
Bu tufan bir çok kabileyi, kabile reisini ve uygarlığı evlerinden uzaklara sürüklemişti ınsanlar yaşamlarını sürdürebilmek için yeni evler ararlarken ruh sağlıklarını koruyan ritüelleri de askıya almışlardı şamanlar dünyanın bir çok farklı yerine yayıldılar, bütün bilgilerini içlerinde muhafaza ettiler
Your tractors uprooted my tree, your posse hunted my family, your gunmen kidnapped my nephew, your rat insulted my wife, and you shot off my tail.
Kepçelerin ağacımı söktü, adamların ailemi avlamaya çalıştı, silahlı ekibin yeğenimi kaçırdı, sıçanın karıma hakaret etti ve sen kuyruğumu kopardın.
Well... there are uprooted people wandering around the United States, dreaming, drugged...
Şöyle ki... Birleşik Devletlerin herhangi bir yerinde serserice takılan, kendinden geçmiş, uyuşturucu almış insanlar vardır elbet...
Why didn't you think about that before you uprooted them and moved them halfway across the state?
eyaletin yarısı boyunca onları taşımadan ve düzenlerini bozmadan önce bu konuyu neden düşünmedin?
Half a million people were uprooted from their homes.
Yarım milyon insan evlerinden söküldü.
Uprooted trees.
Ağaçlar kökünden sökülmüş.
If can call being uprooted from your stable environment healthy.
Sabit ortamından sökülüp alınmaya sağlıklı denirse tabii.
And then your stuff didn't come from home, so you feel uprooted and last week, you imagined reconnecting to an old girlfriend.
Sonra eşyaların gelmedi sen de özünü kaybetmiş gibi oldun ve geçen hafta da eski bir kız arkadaşınla yeniden görüştüğünü hayal ettin.
His family uprooted from the city, forcing him to adapt to his new surroundings.
Ailesi şehirden gelmiş, yeni çevresine alışmak zorunda. Uyum sağlamak istiyor ve hemen birinin peşine takılıyor.
Not good. I had this awful nightmare that my insensitive parents uprooted me from my wonderful home and dumped me in the middle of nowhere.
İyi değildi, kötü bir kabus gördüm, ailem beni alıyor ve ıssızlığın ortasında harika bir evin ortasına koyuyordu.
In the name of our Lord, Jesus Christ be uprooted and expelled from this creature of God.
Tanrımızın adıyla, İsa Mesih bu mahlûkun kökünü kazıyıp sürgün etti.
In reality, all that were previously swamps, and old French... Versailles means "land where" "been uprooted weeds"
Aslında tüm buralar bataklıktı, ayrıca eğer yanılmıyorsam eski Fransızcada Versailles, "otların sabanla koparılıp, sürüldüğü yer" anlamına geliyor.
So it was very, very, very fast. When somebody that I have been entangled with for so long and so deeply is suddenly poofed out of existence, I then had to, you know, confront the question of what, if anything, survived and where, if at all, can a human soul be transplanted, uprooted from one brain to another brain?
Bu kadar uzun zamandır ve bu kadar derinden bağlı olduğum birisinin. birdenbire varoluştan kayboluyorsa, siz de taktir edersiniz yaşama devam etmesi gibi bir şey mümkün mü, nerede, ne şekilde, insan ruhu nakledilebilir mi, bir beyin sökülüp takılabilir mi gibi sorularla zorunlu olarak karşı karşıya kalmıştım.
Unless feudalism is uprooted, our Revolution isn't complete.
Feodalizmin kökünü kazımadığımız sürece, devrimimiz tam olarak bitemez.
For most immigrants, it's a trip without papers uprooted to a country whose culture is foreign.
Birçok göçmen için, bu yasal evraklarının olmadığı yerinden yurdundan edilmiş, yabancı bir kültüre giden bir yolculuk.
You know, I - I uprooted her from New York
Bildiğin gibi, ben - ben onu New York'dan taa buralara sürükledim
Legend has it that in the early 1500s, a violent storm in the Borrowdale area of Cumberland led to trees being uprooted and the discovery of a strange black material underneath.
Efsaneye göre, 1500'lerin başlarında, Cumberland bölgesindeki Borrowdale'de şiddetli bir fırtına, ağaçların kökünden sökülmesine ve bilinmeyen siyah bir materyalin keşfedilmesine yol açmıştı.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]