Valuable translate Turkish
5,078 parallel translation
And you believed that he was valuable because he could think like a killer?
- Ve bir katil gibi düşünebildiği için değerli olduğuna mı inandınız?
Nope, dad is gonna teach you a very valuable life lesson here, okay?
Babacığın sana çok... önemli bir hayat dersi verecek, tamam mı?
Well, I think what we have here is a valuable life lesson.
İşte burada değerli bir hayat dersi yatıyor bence.
Well, he's a valuable asset I'll tolerate as long as he's on our side.
Bizim tarafımızda olduğu sürece tolerans göstereceğim bir ajan.
Friends are valuable.
Arkadaşlar değerlidir.
What's so valuable that they went through all this?
Tüm bu zahmete katlanmaya değecek kadar kıymetli olan şey ne?
Director Franklin thinks you're more valuable if we follow you.
Müdür Franklin, seni takip edersek daha iyi olacağını söyledi.
And seeing as Elena is valuable to us... we're in the process of using Wes'resources to find a cure for her as well.
Ve Elena bizim için değerli olabileceğini bildiğimiz için Wes'in kaynaklarını onun virüsüne de tedavi bulmak için harcıyoruz.
- Any money, anything valuable?
- Paraları veya değerli eşyaları var mıydı?
I hope you fellas learned a valuable lesson today.
Umarım bugünden iyi bir ders çıkarırsınız dostlar.
It encourages irresponsibility and reckless use of valuable resources.
Sorumsuzluğu ve kaynakların keyfi biçimde kullanımını teşvik ediyor sadece.
- But each one valuable.
- Ama hepsi de çok değerli.
Please, before you waste valuable breath, I will not boondoggle with the FBI.
Değerli nefesinizi harcamaya başlamadan önce FBI ile gereksiz mücadele etmeyeceğimi bilin.
It's entirely too valuable.
Çok fazla değerli.
Some lives are more valuable than others.
Bazılarının hayatlarının diğerlerinden daha değerli olduğuyla ilgili.
They're willing to give you the benefit of the doubt. They know how valuable you are.
Ama onlar için ne kadar değerli olduğunu bildiklerinden bu durumu aleyhine kullanmayacaklardır.
I'm valuable because I'm willing to speak to Reddington. That is no longer the case.
Değerli olmamın tek nedeni Reddington'la konuşuyor olabilmem ve artık öyle bir şey olmayacak.
And fear is a valuable tool to get people to do what you want.
Korku, insanlara istediğini yaptırabilmesi için kıymetli bir araçtır.
I destroyed something valuable?
Değeri olan bir şeyi mi mahvettim?
You also have a valuable resource inside of the White House, a trusted agent who will reveal themselves to you shortly.
Ayrıca Beyaz Saray'ın içinde değerli bir kaynağın var, güvenilir bir ajan sana kendini ara ara gösterecek.
Gabe, do we have someone valuable enough to make it worth it to them?
Gabe, bunu kabul ettirebilecek kadar önemli bir adamımız var mı orada?
He didn't know what was in it. But he knew it was valuable enough that you needed a hidden safe.
- Ama gizli bir kasa istediğin için değerli bir şey olduğunu anladı.
I don't see why a dog's life should be less valuable than a human's life.
Bir köpeğin hayatı bir insan hayatından neden değersiz olsun ki?
They provide a valuable service against money.
Para karşılısında değerli bir servis sunuyorlar.
But inside... a prize more valuable than... gold?
Fakat içeriden bakarsak, altından daha değerli bir hediye.
What is the single most valuable add-on I can provide to make this wedding reasonably special?
Bu düğünü anlamlı bir hale sokmaya yarayacak en önemli olay hangisi?
- That's valuable to society.
Bu toplum için kıymetlidir.
- We hope it means we find out that your school is very, very valuable to the city.
Okulunun şehre çok ama çok değerli olduğunu öğreneceğimizi umuyoruz.
These prayer beads are protecting valuable secrets.
Bu büyülü kolye çok önemli sırlar barındırıyor.
These prayer beads are protecting valuable secrets.
Bu tespih değerli sırları koruyor.
You know how valuable that is now?
Şu an bu ne kadar değerli, farkında mısın?
Unless you provide valuable evidence now, the Attorney General will not grant immunity on any level.
Şu anda geçerli delil sağlayamazsanız başsavcı size hiçbir seviyede dokunulmazlık vermeyecek.
But he's clearly valuable to Beijing, which makes him valuable to us.
Ama Pekin için değerli olduğu ortada, yani bu onu bizim için de değerli yapar.
But if you want more money from us, you have to give us real information, valuable information.
Ama bizden daha çok para istiyorsan gerçek, değerli bir bilgi vermelisin.
I'm prepared to offer something more valuable than my protection.
Sana koruma sağlamaktan çok daha değerli bir şey sunmaya karar verdim.
When you gave this to the police, you said it was... the most valuable thing here.
Bunu polise verirken, onun buradaki en değerli şey olduğunu söylemişsiniz.
But that's very valuable, so I thought I should mention it.
Ancak bu oldukça kıymetli bu yüzden söylemem gerektiğini düşündüm.
It makes you valuable to El Diablo.
Çünkü bu senin Diablo'nun gözünde değerli yapacaktı.
All your most valuable secrets will now be ours!
Bütün değerli sırların artık bizim olacak!
You know, these demonic alien spirits are really valuable.
Bu şeytani uzaylı ruhları çok değerli. İyi misin, Morty?
In conclusion, a friendship with Summer Smith is the most valuable and enriching experience of your young lives.
Sonuç olarak, Summer Smith'le arkadaş olmak, genç yaşamlarınızın en değerli ve faydalı tecrübesi olur.
I didn't realize when I gave you that serum that Jessica had the flu, you know, that might have been valuable information for me, Morty.
Sana serumu verdiğimde Jessica'nın grip olduğunu bilmiyordum. Bu bilgi işime yarayabilirdi Morty.
I just learned a really valuable lesson.
Çok önemli bir ders öğrendim.
But you may still be valuable to someone else.
Ama belki hala bazıları için değerli olabilirsin.
He could be quite valuable to us.
Bizim için değerli olabilir.
So that makes you valuable to me.
Bu da işime yarayabileceğin anlamına geliyor.
Okay. Why prove it with such a valuable asset?
Peki ama bunu neden böyle değerli bir köstebekle kanıtlayalım?
Has taught me something very valuable today
Bugün bana çok önemli bir şey öğretti, baba.
If he set it up, he could have valuable information.
Görüşmeyi o ayarladıysa, çok önemli şeyler biliyor olabilir.
My partners and I purchased it, sold off the medical equipment that was still valuable. Just like harvesting a crop.
Ürün kaldırmak gibi.
- We could make him valuable again.
- Onu yeniden değerli yapabiliriz. - Nasıl?