Vendor translate Turkish
441 parallel translation
"The Red Vendor" - a new enterprise for the unemployed
"Kızıl Satıcı" İşsizler için yeni bir girişim
Mr. Plouck, street vendor and society man
Bay Plouck, sokak satıcısı ve cemiyet insanı
I'm a street vendor now :
Şimdi işportacıyım.
From a vendor across the park.
Parkın karşısındaki bir satıcıdan.
- Anyone know The Peanut Vendor?
- The Peanut Vendor'ı bilen var mı?
- [Vendor] Honey!
Bal!
I got them from a vendor.
Bir çiçekçi buldum.
VENDOR : Blackberries!
Böğürtlenler!
VENDOR : Olives!
Zeytin!
VENDOR :
Buz!
- Call the vendor.
- Satıcıyı bulun getirin.
Did the vendor come?
Satıcı geldi mi?
You get them under the bed, you buy them from a vendor, you grow them in a pot.
Yatağın altında mı bulursun, bir satıcıdan mı alırsın, saksıda mı yetiştirirsin bilmem.
Yes, a street vendor I stopped to talk to on my walk
Evet! Bir büfe! Gezilerim sırasında oturup konuştuğum biri!
Hey, potato vendor, let me shout.
Patatesçi, bırak da bağırayım.
The market vendor with the long, black, messy hair.
Uzun, siyah, dağınık saçlı bir pazarcı.
Hey, potato vendor, do me a favor.
Patatesçi, bana bir iyilik yap.
Not the ice-cream vendor, but his brother - the one who worked in Laborec, in the forest the gout twisted his hands...
Dondurmacı olanı değil, ağabeyini... Laborec'te ormanda çalışanı... Gut yüzünden elleri büküldü.
The news vendor showed it to me and read it to me!
Gazeteci bana gösterdi ve okudu bana!
What a greedy vendor!
Ne açgözlü bir pazarcı!
I'm a vendor myself.
Ben de bir satıcıyım.
We didn't beat up the candy vendor
Abi, şu sıralar herkesin işleri çok kötü!
VENDOR : Pictures.
Fotoğraflar.
I'm the vendor in the piazza.
Piazza da bir satıcıyım.
Because you are a magician, and I am just a vendor.
Çünkü sen bir sihirbazsın, ve ben sadece bir satıcıyım.
The auctioneer is the agent of the vendor... and the assent of both parties is necessary... to make the contract binding.
Açık artırmacı, satıcının temsilcisidir... ve bağlayıcı sözleşmeyi yapmak için... iki tarafın da onayı gereklidir.
Bring that chestnut vendor beggar here
Kestaneciyi ve dilenciyi getirin!
You're not a chestnut vendor
Sen kestane satıcısı değilsin
Who'd like to stand in a hallway now, be a street vendor with frozen toes?
Şimdi kim holde dikilmek tırnakları donmuş sokak satıcısı olmak istiyor?
A newspaper vendor!
Bir gazete satıcısıydın.
$ 10 from a street vendor.
Sokak satıcılarında 10 dolar.
In the King's room, a vendor has seated herself in front of the big ceremonial bed selling cherries, at 6 cents a pound. - That's a bargain.
Kralın odasında bir satıcı büyük tören yatağının önüne oturmuş yarım kilosu libresi 6 sente kiraz satıyormuş.
I'd say that the vendor was a Russian.
Satıcının Rus olduğunu söyleyebilirim.
We thought you were okay after you talked to the pretzel vendor on Redondo Pier.
Redondo İskelesi'ndeki simitçiyle konuşmandan sonra güvenilir olduğunu düşündük.
I'm an ice cream vendor.
Dondurma satıcısıyım.
You're a bald, middle-aged, ex-ice cream vendor.
Sense orta yaşlı, eski bir dondurma satıcısısın.
The mainland police killed a cigarette vendor, did you know that?
Anakara polisi, bir sigara satıcısını öldürmüş, haberin var mı?
There's a Snap Dog vendor.
Bir Snap Dog satıcısı var şurada.
Vendor, two, please.
İki tane.
Enter the vendor's name.
Satıcının adını gir.
"This bird," boasted the market vendor, "was once a duck " that stretched its neck in hopes of becoming a goose.
"Bu kuş, bir zamanlar bir kaz olmayı umut ederek boynunu uzatan bir ördekti" diye övünmüştü market sahibi.
Are you working on the forms for the vendor...?
Şu hırsızın formları üzerinde mi çalışıyorsun?
You know, Al, you can avoid the wait to cash your paycheque because the hot dog vendor outside always has a coin dispenser.
Biliyor musun, Al, maaş çekini nakte çevirmeyi beklemek zahmetinden kurtulabilirsin istersen Çünkü dışarıdaki Hot Dog makinesinde her zaman bozuk para oluyor.
That pork vendor didn't pay?
O domuz eti satıcısı ödemedimi?
He is a very special and handsome pork vendor
O çok özel ve yakışıklı bir domuz eti satıcısı
Chai, have you been pork vendor in these 10 years?
Chai, 10 yıldır domuz eti mi satıyorsun?
Be exact, a sad pork vendor I am a sad vegetable hawker
Mecburen, üzgün bir kasap üzgün bir işportacıyım
You use a pork vendor to look for the dinosaur?
Dinazoru bulmak için bir kasap mı?
I am a pork vendor
Ben bir kasabım
You betrayed me for a pork vendor!
Bir kasap için bana ihanet ettin!
So... you're a street vendor.
İşportacasınız demek.