Virulent translate Turkish
116 parallel translation
From whom? - From a virulent and fatal poison.
- Vahim ve öldürücü bir zehirden.
Poverty is not the lack of anything, but a positive plague, virulent in itself, contagious as cholera, with filth, criminality, vice and despair as only a few of its symptoms.
Belirtilerinden bazısı... suç, ahlaksızlık ve ümitsiszlik olan... bir kolera salgını ya da öldürücü bir vebanın varlığı gibidir.
Something which, in Layman's terms, so affected the insecticide that from a mildly virulent germ spray it created deadly chemical reversal of the growth process.
Meslekten olmayan kişilerin tabiriyle öyle bir şey ki böcek ilacını zayıf şiddetli bir mikrop öldürücüden büyümeyi tersine çevirecek amansız bir kimyasala dönüştüren bir şey.
Whatever this disease is, it's virulent and could be contagious.
Bu hastalık her ne ise viral ve bulaşıcı olabilir.
It's a virulent strain.
Saldırgan bir virüs.
Virulent madness.
Tam olarak delirmişsin.
onlyiflwasn'tto getrid of the virulent spideronyourshoulder, it's yetto knowwho is winnerorloser.
omzundaki zehirli örümceği haklamasaydım, kazanan yada kaybeden şimdiye kadar belli olurdu.
Home of scorpions, death squads, and the most virulent strain of gonorrhea I've ever encountered.
Akreplerin evi, ölümcül kadro, ve şimdiye kadar karşılaştığım en şiddetli bel soğukluğu.
A virulent disease!
Öldürücü bir hastalık!
It's more virulent than the venom of the Australian brown box jellyfish.
Avustralya denizanasının zehrinden bile daha öldürücü.
A demonstration called by the forces of the Right... took on particularly virulent overtones... when some speakers violently denounced... the government's weakness vis-à-vis the economic crisis and the continuing terrorism of Basque extremists. Madrid.
Madrid.
In every war, natural disaster, even the most virulent plague, there are always survivors.
Her savaşta, doğal afette, hatta en öldürücü vebada bile... her zaman hayatta kalan birileri olur.
" a particularly virulent strain of parasite
Kan sisteminde yaşayan bir çeşit zararlı parazit.
That's the most virulent strain.
O en tehlikeli türü.
A virulent form, too.
Üstelik çabuk ilerleyen bir tür.
This is the most virulent strain of poison I've ever come across.
Böyle öldürücü bir zehirle hiç karşılaşmamıştım.
It just isn't that virulent.
O kadar ölümcül değildir.
Ms. Adair's private expedition had been in the planning stages for six years, despite virulent opposition from both medical and scientific fields.
Bayan Adair bu özel sefer için, altı yıl planlama aşamasında çalışmıştı Tıbbi ve bilimsel alanda öldürücü etkileri olmasına rağmen.
The plague is more virulent than ever.
Bu veba öncesinden daha ölümcül.
Looks like some kind of virulent fungus.
Hızla yayılan bir tür mantara benziyor.
Obviously this plague-doomsday scenario is considerably more compelling... when reality supports it with a virulent disease... whether it's the bubonic plague, small pox or AIDS.
Tabii bu salgın-kıyamet günü senaryosu, ister veba olsun ister çiçek hastalığı veya AİDS olsun... gerçekler tarafından desteklendiğinde çok daha inandırıcı olmaktadır.
We now believe he was subjected to a virulent strain of virus whose origin and behaviour are also unexplainable.
Ölümcül bir virüse maruz kaldığını düşünüyoruz. Virüsün kökeni ve davranışı da açıklanamadı.
I'm afraid this strain of the phage is particularly virulent.
Korkarım ki bu tarz bir hastalık özellikle öldürücü.
- This is the work of a pathogen of a highly virulent strain.
- Mulder, bunun nedeni oldukça öldürücü bir organizma.
Playing on a virulent national appetite for bogus revelation and a public newly fearful of something called the atom bomb, the U.S. Military Command began to fan the flames of what were being called "flying saucer stories."
Ulusun tehlikeli sahte devrim hevesine ve halkın yeni korkusu atom bombası üzerine oynayan Amerikan askeri yönetimi bizim "Uçan Daire Hikâyeleri" dediğimiz hikâyeleri çıkarmaya başladı.
According to the coroner, an especially virulent strain, caused by a mutated variola virus.
Adli tabibe göre, mutasyona uğratılmış su çiçeği virüsünden elde edilen özel bir öldürücü türmüş.
- An especially virulent one.
Oldukça öldürücü olanlarından.
It's inert now, but in its virulent state, it attacked the drones and killed them.
Şu anda hareketsiz, ama canlı hali, dronlara saldırmış ve onları öldürmüş.
When you were at Manticore, were you aware of any experiments that involved exposure to virulent bacteria or pathogens?
Sen Manticore'dayken, Öldürücü bakteri ya da patojene maruz kalmayı içeren herhangi bir deney yapıldığını gördün mü? - Hayır.
One of the most virulent species lives inside grains of interstellar dust.
Bunların en zehirlilerinden birisi yıldızlar arası tozda bulunur.
These two liquids mixed together form a most virulent poison.
Bu iki sıvının karışmasıyla çok güçlü bir zehir oluşacak.
Are you suggesting this is a virulent foreign vector? The specimens you collected are your garden-variety calliphorid, harmless as, well... flies. No.
Tehlikeli bir yabancı taşıyıcı mı olduğunu söylüyor sunuz?
It's virulent. Unfortunately, it's too fast. Way too fast.
Öldürücü ve maalesef çok hızlı ilerliyor.
There's no known virus, bacteria or virulent protein.
Virus, bakteri veya virulent bir protein değil.
It's gonna neutralise any virulent cells in your bloodstream.
Kan dolaşımındaki virüs hücrelerini nötralize edecek. İşte başlıyor.
- Is it virulent?
- Virüs mü?
Your boyfriend may have necrotizing fasciitis, a virulent skin infection.
- Ne demek bu? Erkek arkadaşında nekrotizan fasiit dediğimiz şeyden olabilir. Öldürücü bir deri enfeksiyonu.
I thought I might suggest you reconsider that tie as it makes you look like a boorish, virulent ponce. But now I realize that's simply your general disposition so it would be out of place for me to comment.
Sizi kaba saba, tehlikeli bir eşcinsel gibi gösterdiğinden o kravatı takmayı yeniden düşünmenizi önerecektim ama şimdi bunun mizacınız olduğunu fark ettiğimden, yorum yapmayı uygunsuz buluyorum.
These two liquids mixed together form a most virulent poison.
Bu iki sıvının karışımı çok öldürücü bir zehiri oluşturuyor.
Highly virulent diseases are stockpiled there for research purposes.
Son derece öldürücü hastalıklar araştırma amacıyla orada depolanmış.
The shedder, whoever he is, he's so virulent, he must have been symptomatic.
Taşıyıcı her kimse, o kadar virütik ki belirtileri kendi de gösteriyor olmalı.
Anytime you have a virulent, unidentified agent, there is of course a potential for an epidemic, provided- -
Tanımlanamayan, öldürücü bir virüsle karşılaşıldığında... tabi ki slgın ihtimali vardır, ancak...
These liquids mixed together form a virulent poison.
Bu sıvılar birbirine karıştığında son derece etkili bir zehir oluşturuyorlar.
In fact, this water-based Pfiesteria invasion stands as one of the worst outbreaks of a virulent microorganism in U.S history.
Aslında, bu su bazlı Pfiesteria istilası Birleşmiş Milletler tarihindeki en feci salgınlardan biri.
However, this valorous visitation of a bygone vexation stands vivified and has vowed to vanquish these venal and virulent vermin vanguarding vice and vouchsafing the violently vicious and voracious violation of volition.
Her şeye rağmen, varlığını yitirmiş bu vahametin vahdetiyle vücudunda neşenin vuku bulduğu ve veznenin velveleleriyle beslenen, velfecirliğe tenezzül eden, vechleri doyurulamaz bir vahşet arzusuyla kaplı bu vegar dolu vazilerin şimdilerdeki vezirinin vefatını vadetmiş bir vekil.
L.P. revealed a virulent form of bacterial meningitis.
L.P. sonucunda bakteriyel menenjitin virülans bir biçimi olduğunu saptadık.
It's extremely virulent, extremely deadly.
Son derece bulaşıcıydı, son derece ölümcüldü.
And as we can see from the pattern of deaths, it's less virulent.
Ve ölüm modellemelerinden de gördüğümüz gibi, bu daha az tehlikeli.
Because these flu viruses are so similar, sometimes we can use the less virulent strain to make vaccines and treatments for the deadly ones.
Çünkü bu grip virüsleri çok benzer, bazen daha az ölümcül olanları ölümcül olanlara karşı aşı üretmek için kullanırız.
Right. I simply can't imagine that he would have anything to do with releasing a virulent pathogen.
Ölümcül bir patojenin bırakılması gibi bir şeyi yapabileceğini düşünemiyorum bile.
You've got a particularly virulent strain of cancer...
Son derece ölümcül bir kanser türünü taşıyorsunuz...