You're all i have translate Turkish
982 parallel translation
You're all I have left.
Geriye kalan tek şeyim sensin.
And all I have to say to you is that as far as I'm concerned you're legally dead.
Sana söyleyecek bir çift lafım var. O da, bana göre senin kanunen ölü olman.
You're going to have all the things I wanted when I was your age.
Senin yaşındayken arzuladığım her şeye sahip olacaksın.
You're all I have to believe in.
İnanacağım tek şey sensin.
You're all I have in the world.
Dünyada sahip olduğum tek kişi sensin.
But worst of all you're the one and only man who shares with me... the only claim I have on her.
Ama hepsinden kötüsü, onun üzerindeki tek hakkımı benimle paylaşan tek adam sensin.
Though in the trade of war I have slain men... Your inner self telling you every instant you're making a mistake to try this, knowing all the time you're caught and it's too late to change your mind.
İç benliğin, bu piyesi oynamakla bir hata yaptığını sana devamlı söylerken, artık vazgeçmek için çok geç kaldığını...
Bein'as we're all Callums here, I don't have to tell you what we're gonna do about it.
Tüm Callum'lar buradayken, ne yapılması gerektiğini söyleyecek değilim.
I happen to have a little free time right now, and you're welcome to all of it, Veta.
Şu an müsaitim, sana vakit ayırabilirim Veta.
I shall have to insist you all stop and watch mine, now that we're all so open and above with each other.
Durup benimkini izlemeniz için size ısrar etmeliyim şimdi birbirimize karşı daha samimi ve daha yakınız.
You're all I have, Fausto. If you leave too...
Benim senden başka kimsem yok.
- You're all I have left.
- Bir tek sen varsın.
You're all I have in the world.
Hata ettim.
You're all I have.
Sen benim her şeyimsin.
I couldn't prove you're wrong, of course, sir... but some fellow criminologists, including some behavior scientists... have begun to make me believe... we've all been putting too much emphasis on environment... and too little on heredity.
Hipotezinizi çürütemem efendim ancak bazı suçbilimci dostlarım ki aralarında davranış bilimci olanlar da var toplum etkisini abartıp genetik faktörleri gözden kaçırdığımız konusunda beni ikna etmeye başladılar.
No one knows better than I do that you're essentially a very kind person, and that only life and all these political circumstances have hardened you.
Aslında ne kadar merhametli olduğunu benden daha iyi bilen yoktur. Hayat ve tüm bu siyasî şartlar seni katılaştırdı.
But you're food for the gods, and I'm going to have all of you.
Fakat tanrılar için bir yemsin ve tamamen benim olacaksın.
You're all I have left.
Sen sahip olduğum her şeysin.
You're all the family I have left.
Aileden kalan tek kişi sensin.
You're a worried old man who's soon going to die, but I have all my life before me.
Sen, yakında ölecek olan, üzgün yaşlı bir adamsın ama benim önümde koca bir hayat var.
You're going to have to do all this, I'm sorry.
Üzgünüm, bunu yapmak zorundasın.
You're all I have, Harry.
Tek varlığım sensin, Harry.
I suppose you're going to have the doctor give us all of the frank medical details? I'm afraid I have no choice, sir.
Eminim ki doktordan bize kesin tıbbi gerçekleri söylemesini isteyeceksiniz?
"I'm not jealous but I would like to know how you have the nerve. ... to play the ladies'man with other women in front of me... who knows from bitter experience that you're not a man at all".
"Kıskanç değilim ama benim önümde başka kadınlarla zampara rolü oynamaya nasıl cüret ettiğini bilmek isterim artık erkek olmadığın için ne acı tecrübeler yaşadın kim bilir".
I think I owe it to you to be frank. - You're all good I'm thinking of... and I really have that at heart, perhaps more than I should. - Yes, by all means.
Açık konuşabilir miyim?
Amnesty is different. I have to serve the full four months, but you're all right, you're outside!
Genel af mümkün değilmiş.
Forgive me for pestering you with these details... but since they're the only real evidence we have... it's all I have to hang on to.
Sizi detaylarla boğduğum için beni bağışlayın ama madem elimizdeki tek delil bu biraz daha üzerine gitmek istiyorum.
I haven't told you, but we're all mighty proud to have you in our family.
Sana söylemedim ama, senin gibi bir gelinimiz olduğu için çok gururluyuz.
I have my reputation to think of, you know? And just think on all the fun we're missing!
İtibarımı düşünmek zorundayım ve ayrıca kaçırdığımız onca eğlenceyi de.
All the health I have given you, and you're not even a general.
Seni o kadar sağlıklı yetiştirdim, sense hala general olamadın.
You're all I have, but -
Sen benim her şeyimsin, ama...
You're here to take my place in the world, send me back into the void, and rob me of all I have.
Yerimi benden almaya geldin. Beni boşluğa gönderecek ve her şeyimi elimden alacaksın.
You're all that I have ever loved.
Senden başka kimseyi sevmedim.
You're all mine, I'll have you.
Artık benimsin. Sana sahip olacağım.
Then I shall see to it that you're given a tea basket... and you can have a picnic all to yourselves.
Öyleyse bir çay sepetiyle beraber getireyim. İkiniz baş başa piknik yapabilirsiniz.
You're all we have to look to, Dunya and I.
Sen, Dunya'nın ve benim tek kurtuluş yolusun.
You're all I have.
Sen sahip olduğum her şeysin.
I want to have sex all the time, play all the time otherwise you're just down, and why be down?
Sürekli seks yapmak, oynamak istiyorum, yoksa insan bunalır ve niye bunalayım ki?
You're all I have to hope on.
Tek umudum sensin.
You're all I have left.
Senden başka kimsem yok.
You're all I have.
Galiba sizden başka kimsem kalmadı.
And now he wants you. But you're all I have left.
Ve şimdi seni istiyor.Ama sen sahip olduğum tek şeysin.
I know you're all right... and a good woman at heart, even though you might have took a wrong turn in life.
Hayatta yanlış bir yola girmiş olsan da, senin aslında iyi bir kadın olduğunu biliyorum.
I'm sure the more intelligent of you have worked out you're all hostages.
Eminim zeki olanlarınız, neler olduğunu anlamıştır. Hepiniz rehinesiniz.
Because after 25 years of building a home and raising a family and all the senseless pain that we have inflicted on each other, I'm damned if I'm gonna stand here and have you tell me you're in love with somebody else.
Çünkü 25 yılın ardından bütün acılara beraber göğüs gererek bir yuva kurduktan bir aile yarattıktan sonra hâlâ burada dimdik ayakta duruyorum ve sen gelmiş başkasına aşık olduğunu söylüyorsun.
As I told you on the phone, Mrs. Maier, what we're trying to learn is how to tap into that really incredible reserve of human strength that all of us have, and only use about 20 % of.
Size telefonda söylediğim gibi Bayan Maier... Hepimizin içinde saklı olan inanılmaz bir insan kuvveti var, ve biz gerçekte bunun ne kadarını kullanıyoruz, bunu öğrenmeye çalışıyoruz.
Oh, I know you're upset by Daniel's death, as we all have been.
Daniel'ın ölümüne üzüldün. Hepimiz üzüldük.
You're all I have!
Senden başka kimsem yok.
You're all I have.
Senden başka kimsem yok!
You're all I have.
Senden başka kimsem yok.
I don't know. You're gonna have to hang in, that's all.
- Burada kalmak zorundasın.
you're all i have left 22
you're all set 139
you're all mine 16
you're all clear 18
you're all i've got 43
you're all going to die 16
you're all done 27
you're all grown up 36
you're all good 25
you're all right 945
you're all set 139
you're all mine 16
you're all clear 18
you're all i've got 43
you're all going to die 16
you're all done 27
you're all grown up 36
you're all good 25
you're all right 945