You're going in there translate Turkish
515 parallel translation
You. If the owner of that shoe isn't in there you're going to admit yourself in this hospital with that tissue box on your foot.
- Ayakkabının sahibi burada değilse hastanede o kutuyu ayağına monte ettiririm.
Swinging out over the stern of the ship, looking out over the waves and realising that all of a minute you're going to splosh down in there and the porthole is going to look like the inside of a washing machine.
Geminin kıçında sallanmak dalgalara bakmak ve bir dakika sonra oraya düşeceğini bilmek ve lombar bir çamaşır makinesinin içi gibi görünecek.
We're going in there, and you'll back me up on everything I say or do.
İçeri giriyoruz, orada her dediğimi veya yaptığımı destekleyeceksin. - O güzel kafana girdi mi?
There you are. You came in with 12 kids, you're going out with 12 kids.
İşte. 12 çocukla geldin, şimdi de 12 çocuğun var.
- You're not going in there.
- Oraya girmeyeceksin!
Glad you're going up there. The old man hasn't spoken to me in three hours.
İhtiyar üç saattir benimle konuşmadı.
You're not going to leave me in there all by myself.
Beni burada tek başıma bırakma.
You're not really going in there, are you?
- Dikkat et, içeri girme!
Please, Mr. Sears, if you're not a little more careful in the future... there isn't going to be any, future, I mean.
Lütfen Bay Sears, gelecekte daha dikkatli olmazsanız bir geleceğiniz olmayacak.
You're not going in there, McKay.
Oraya gitmiyorsun, McKay.
- You're going to be there in the morning.
Yarın sabah yine orada olacaksın.
Now you know you're not going in there. How would you two like to put your money where your mouths are?
- Oraya gidemediğini sen de biliyorsun.
I told you why I want you back in there and you're going to stay there with that cage locked when I'm not here.
Neden içeride kalmanı istediğimi söyledim. Ben burada yokken kafesi kilitleyip orada kalacaksın.
You figure we're going in there after him?
Peşinden içeri gireceğimizi mi düşünüyorsun?
You make yourself comfortable in there, and I'll tell you what we're going to do.
İçeride rahatına bak, ne yapacağımızı söyleyeceğim.
You're going out of your mind in there.
Orada aklını kaçıracaksın.
- You're going in there?
- İçeri mi gireceksin?
You're not going back in there?
Oraya geri dönmeyeceksiniz değil mi?
But partly because I own everything in this country from here to there, and they'll think you're going to inherit it.
Bazıları ise, bu toprakların çoğu bana ait olduğundan seni mirasçı olarak istiyorlar.
Don't tell me you're going in there.
Bana oraya gideceğini söyleme.
I'm going in there and get dressed. If you're still here by the time I come out...
Şimdi içerde giyineceğim.Eğer ben çıktığımda hala burdaysan
Next year, if you're still spending half your time in Madrid... I'm going to move there.
Gelecek sene de vaktinin büyük kısmını Madrid'de geçireceksen ben de oraya taşınacağım.
- You're not going in there. - But I must.
- Oraya girmiyorsun.
You're not going to find anyone in there, anyway.
Özel bir şey o. Hem orada bir şey bulamazsın.
Give me the microphone... tell everyone what you're going to do in there!
Mikrofonu ver bana. Söyle içeride ne yapacağını!
Well, if old Gauche is in there, you're going to find out right now how much he loves you.
Eğer Gauche orada ise, seni ne kadar sevdiğini öğrenme zamanın geldi.
See, I lost my I.D. In a flood... and I was wondering, since you're going in there anyway... could you pick me up some Old Harper's... hard stuff?
Bakın, hüviyetimi selde kaybettim de... nasıl olsa oraya girdiğinize göre, belki... bana biraz Old Harper alır mısınız... alkollü içki?
If you're after Lupin, your superiors won't mind your going in there, right?
Lupin'i yakalarsan orda bulunman üstlerinin umurunda bile olmaz, değil mi?
And when we get there, you're going to get a little lesson in not telling the truth.
Ve eve vardığımızda yalan söylediğin için sana küçük bir ders vermek gerekiyor.
You're taking a chance going in there, you know that?
Oraya gitme şansını kulandığını... biliyormusun?
- You're not going back in there!
- Oraya geri dönmeyeceksin!
I mean, if you're living with somebody in one little room... and there's a life going on between you and the person you're living with... well, then a whole adventure can be going on right in that room.
Küçük bir odada birisiyle beraber yaşıyorsan ve birlikte yaşadığın kişiyle aranızda bir yaşam paylaşılıyorsa o odada başlı başına bir macera yaşanıyor olabilir.
You're going to jump in there.
Oraya gireceksin.
Kate, you sure you're gonna be all right going in there alone?
Oraya tek baºina gitmek istedigine emin misin?
You're not going in there.
- Oraya girmeyeceksin.
I wasn't going to say anything, but you've proved you're open-minded. There are two homosexual gentlemen in this bar at this moment.
Aslında söylemeyecektim ama madem sen açık fikirliliğini ispatlamak için bu kadar zahmete girdin Norman şu anda bu barda iki homoseksüel beyefendi var.
In a few years I bet you're even going to immortalize us... by putting our pictures up there on your wall.
Kalıbımı basarım, birkaç yıla kalmadan bizi ölümsüzleştirip... resimlerimizi duvarına asacaksın.
if you're going to be in the newspaper... I want to be in there, too.
Eğer gazeteye çıkacaksan ben de çıkmak istiyorum.
Hi guys out there in Ann Arbour Now we're going to show you a little film.
Selam, Ann Arbour'dakilere selam. Şimdi sizlere küçük bir film izleteceğiz.
They're not going to let us just walk up in there, you know.
İçeri girmemize izin vermeyecekler, biliyorsun!
You're not going in there.
İçeri girmeyeceksin.
Being forced to drive all night with a gun pointed in your side and not knowing where you're going or what's going to happen to you when you get there.
Nereye gittiğini ya da oraya gittiğinde sana ne olacağını bilmeden... silah zoruyla bütün gece araba kullanmaktır.
And, like, there's a hole in your head, Daphne if you think we're going in there.
Senin kafanda da bir delik var, Daphne eğer oraya gireceğimizi düşünüyorsan. Evet.
Barbara, what if I were to tell you that, if I can't stop an acid leak down there, in a few hours, they're going to flood this whole complex with sodium hydroxide?
Barbara, peki ya sana şunu söyleyecek olsaydım, eğer önümüzdeki birkaç saat içinde aşağıdaki bir asit sızıntısını durduramazsam, tüm bu tesisi sodyum hidroksit ile dolduracaklar?
You don't know how long you're going to be in there.
Orada ne kadar kalacağını bilmiyorsun.
And there's no point in going home until you're not so afraid of not growing up.
Ve sen büyüyüp gelişmekten korkmayıncaya kadar eve dönmek için bir yol yok.
You're not going in there without them.
Onlar olmadan oraya giremezsiniz
You're going to help remove some of the filth in there.
Buradaki pisliklerden bazılarını temizlemeye yardım edeceksiniz.
There's a war going on down in Chinatown and you're not gonna cover it?
Çin Mahallesi'nde savaş çıkıyor ve sen haber yapmıyorsun, huh?
One night you're going to be puking blood in some alley and you'll see me standing there.
Bir gece, arka sokağın tekinde dayak yemiş kan kusarken... bana muhtaç kalacaksın.
By the way, there's a little game going on down in the basement, if you're interested.
Bu arada, bodrumda küçük bir oyun dönüyor. İlgilenirsen?
you're going to die 99
you're going the wrong way 74
you're going to be a father 17
you're going down 158
you're going to hell 34
you're going too fast 33
you're going to lose 24
you're going to kill me 26
you're going to be great 24
you're going to 51
you're going the wrong way 74
you're going to be a father 17
you're going down 158
you're going to hell 34
you're going too fast 33
you're going to lose 24
you're going to kill me 26
you're going to be great 24
you're going to 51
you're going to be okay 102
you're going to jail 90
you're going home 128
you're going to love this 34
you're going to love it 23
you're going back 31
you're going to school 20
you're going to be late 44
you're going to help me 24
you're going 312
you're going to jail 90
you're going home 128
you're going to love this 34
you're going to love it 23
you're going back 31
you're going to school 20
you're going to be late 44
you're going to help me 24
you're going 312