You're going to have to translate Turkish
4,960 parallel translation
You're going to have to make it up to me.
Gönlümü almak zorundasın artık.
You're growing up and there are hundreds of decisions you're going to have to face every day.
Artık büyüyorsun ve her gün yüzleşmek zorunda kalacağın bir sürü karar olacak.
Things have to change if you're going to stay here.
Burada kalacaksan bir şeylerin değişmesi gerek.
You're going to have fun. Let's go.
- Çok eğleneceksiniz.
So, you're going to have a ball, at my expense.
- Pekâlâ, benim paramla eğlenmeye mi gideceksin?
I'm going to have this baby and you're not going to stop me.
Bu çocuğu doğuracağım ; bana engel olamazsın.
Well, if you're not going, I'll just have to eat the deposit on the race time and the hotel.
Eğer gelmeyeceksen hem yarış için hem de otel için ödediğim depozito yanacak.
You're never going to be able to have a healthy relationship, with somebody like that.
Öyle biriyle asla sağlıklı bir ilişkiye sahip olamazsın.
You're going to have a love scene.
Bir sevişme sahnesi çekeceksin.
You're going to have fun with this one.
Bununla iyi vakit geçireceksin.
I mean, why have a Psych Crimes unit if you're not going to use us when it counts? Come on, Diane.
Hadi, Diane.
Babe, I, I said that I, I will come on this trip to, to help you with your film and it's your birthday and we're going to have a great time, but I'm not about to say that I believe in Bigfoot.
Bebeğim, filmine yardım etmek için bu geziye katılacağımı söyledim. Senin doğum günün ve iyi vakit geçireceğiz. Ama kocaayağa inandığımı söyleyecek değilim.
- Wow. So, you go, you're going to have to go down in the creek.
Dereden aşağıya inmek zorunda kalacaksınız.
I'm afraid you're going to have to be patient a while longer.
Korkarım bir süre daha sabırlı olmak zorunda kalacaksın.
This place you're going to, the Prism Lounge, they have karaoke.
Gideceğin yerde yani Prism Lounge'de, karaoke var.
You're going to have to do it.
Sizin yapmanız gerekecek.
I have all the confidence in the world that you're going to impress this guy, but this audition can't be the be-all, end-all of your life.
Dünyadaki tek güvenim bu adamı etkileyecek olman ama seçmeler hayatındaki şeylerin bir sonu olamaz.
Ok, look, if you're going to drink... just have one and sip it all night.
Tamam, bak, içki içeceksen bir tane al ve azar azar iç.
You're going to have to let me do something...
Bir şeyler yapmama izin vermek zorunda kalacaksın...
If you're going to go on the run you're going to have to, er, lose the coat.
Acele edeceksen, ceketini heba etmek zorunda kalacaksın.
Well, I'm going to be dead in a moment, so I suppose you're going to have to live with the never knowing.
Birazdan ölmüş olacağım o yüzden bu bilgiyi hiç bilmeden yaşayacaksın galiba.
But first, you're going to have to stop the war.
- Ama önce savaşa bir son vermelisin.
You have given me a terrible problem and now you're going to fix it.
Çok büyük bir soruna sebep oldun ve bunu yine sen düzelteceksin.
Now, you're going to have to excuse us, cos we do have other people we need to speak to.
Bize müsaade etmen gerek çünkü diğerleriyle de konuşmalıyız.
I'm sorry, but if you're going to kill him, you're going to have to kill me as well.
Üzgünüm ama eğer onu öldüreceksen beni de öldürmen gerekecek.
- I say it, I'm going to regret it. -... if I don't use my memory foam... - We have to go because only 13 % of the people in this town think you're the right guy for me.
- Gitmeliyiz çünkü insanların % 13'ü senin benim için doğru kişi olduğunu düşünüyor.
- You're so excited because you're going to go there, you're going to have fun with all your friends.
- Çok heyecanlısınız çünkü oraya gidiyorsunuz, ve tüm arkadaşlarınızla çok eğleneceksiniz.
You should go to the hospital if you're going to have a baby.
Doğum yapacaksanız hastaneye gitmelisiniz.
You're going to have your work cut out.
Ne iş yapıyorsan yapmaya ara vereceksin.
You... you're just going to have to move it.
siz... Sadece geceyi erteleyin.
You know, you're going to have to forgive Vera.
Vera'nın kusuruna bakmayın.
If you want to get out of going to school, You're gonna have to try harder than that.
Okulu kırmak istiyorsan daha iyi bir şeyler bulmalısın.
You're going to have to look for him.
Bir yerlerde.. Hiçbir fikrim yok..
So from this wavering around, you start to suspect that it's not going to be so simple saying that women have wider pelves and therefore their muscles around their hips need to work harder when you're walking and running?
Bu salınımdan yola çıkarak daha geniş pelvise sahip oldukları için kadınların kalçaları etrafındaki kasların yürürken ve koşarken daha fazla zorlanarak çalışması gerektiğini söylemenin o kadar da doğru olmadığını mı düşünmeye başladınız?
One, if you're going to be late, you have to call.
Bir, eğer geç kalacaksan, haber vermelisin.
Well, you're going to have to keep that up.
Peki, o zaman bu telefonu saklaman gerekecek.
You're going... to have to win this war on your own,
Bu savaşı... kendi başına kazanmak zorundasın,
But in the meantime, you're going to have to get some counselling.
Ama bu arada bir rehberlik hizmeti almalısın.
I'm sorry but we're going to have to take you to the precinct for more questioning.
Üzgünüm ama seni daha fazla soru sorak için merkeze alacağız.
And you're afraid that that anger is going to burn you up inside if you have to live in the world one second longer knowing that you could do something to fix it.
Ve bunu düzeltmek için yapabileceğin şeyler olduğunu bilerek bir saniye daha fazla yaşamak zorunda olursan bu öfkenin seni içten içe yakacağından korkuyorsun.
You're going to have to show me something.
Bana bir şeyler göstermeniz lazım.
But we're going to have to find you something different to wear.
Ama önce sana giyecek farklı şeyler bulmalıyız.
All right, but only'cause you raised me from the dead, which you're going to have to explain to me later.
Tamam bu sadece beni dirilttiğin için ve bunu bana sonra açıklaman gerekecek.
But seeing that you were less the truthful, you're going to have to deal with the ramifications.
Ama daha az gerçekçi olduğunuz için, sonuçlarıyla uğraşmak zorundasınız.
Sir. We're going to have to take you in.
Efendim, sizi içeri almak zorunda kalacağız.
It's... a choice you have to make, that you're not going anywhere.
Hiçbir yere gitmemek yapman gereken bir seçimdir.
Oh. Well, I suppose you're going to have to be extra clever then, aren't you?
Aşırı zeki davranman gerekecek o zaman.
Next up, we have some comedy jokes for you that I'm sure we're all going to find utterly hilarious.
- Sırada hepimizin oldukça komik bulacağı birkaç komik esprimiz var. - Bravo.
Listen, I'm in danger every time I put on this uniform, so you're going to have to be a little more specific.
Bak, bu üniformayı her giydiğimde başım belaya giriyor. O yüzden biraz daha açıklayıcı olman gerekiyor.
I learned that if you're going to kill something, you have to make sure you kill its soul too.
Eğer bir şeyi öldüreceksen, onun ruhunu öldürdüğüne de emin olman gerektiğini öğrendim.
At some point, you're going to have to factor that in too.
Bir noktada bu faktörü de işin içine sokmak zorunda kalacaksın.