You're in translate Turkish
97,856 parallel translation
- You're in fucking AA?
- Sen sikik Adsız Alkolikler'desin.
You're as bad as those fools in Washington. Trying to ruin anyone who comes up against me.
Washington'da onlara karşı gelen herkesi mahvetmeye çalışan o ahmaklar kadar kötüsün.
"But if you're a good American and you believe in our institutions, I'm sure you'll aid the bureau in this quite sensitive matter of national interest."
"Gizli bir kaynaktan ama iyi bir Amerikalıysanız ve kurumlarımıza inancınız varsa çok hassas bir ulusal çıkar meselesinde büroya yardım edeceğinize eminim."
Now... Now, to give you an idea of the numbers that they're dealing with, 21,000 calls came in to their hotline last year nationwide.
Şimdi... şimdi, size ilgilendikleri sayılarla ilgili bir fikir vermek gerekirse, geçen yıl ülke genelinde telefon hattına 21.000 arama geldi.
In the first part, you're gonna hear all the evidence.
Birinci bölümde bütün kanıtları dinleyeceksiniz.
And in the second part, you're gonna be asked to decide whether or not the defendant is eligible for the death penalty.
İkinci bölümde ise sanığın idam cezasını hak edip etmediğine karar vermeniz istenecek.
It's a good thing the Flame's been destroyed, or I'd be worried you're planning an ascension.
Ateş'in yok edilmesi iyi olmuş, yoksa yeniden uzaya kaçacağınızı düşünebilirdim.
We're sorry, you have reached a number that has been disconnected or is no longer in service.
Aradığınız numara kullanılmıyor, ya da hat artık kullanım dışı.
You're in danger, okay?
Tehlikedesin, anladın mı?
I know you're in there.
İçeride olduğunu biliyorum.
- You're gonna be in here...
- Sen burada bir süre...
- We'll call you when we're safe in Havana.
- Havana'ya sağ salim varınca ararım seni.
Come on, Rayburn, I know you're in there.
Hadi Rayburn, içeride olduğunu biliyorum.
They're in the hall waiting to talk to you.
Seninle konuşmak için koridorda bekliyorlar.
The thing is if you're in a car... and the car's going 65 miles an hour... you don't feel it.
Bir arabanın içindeyken ve araba saatte 105 kilometre hızla giderken bir şey anlamazsın.
You're waiting in your car... for somebody to kill me.
Arabanın içinde oturmuş birinin gelip beni öldürmesini bekliyorsun.
You're not real and I don't believe in ghosts.
Sen gerçek değilsin ve ben hayaletlere inanmıyorum.
Matt, you make your living tracking killers, people who don't want to be found, and you're really telling me you can't find your grandmother in a country the size of Indiana?
Hayatını katilleri bulmaya çalışarak kazanıyorsun Matt, bulunmak istemeyenleri buluyorsun, ama Indiana boyunda bir ülkede büyükanneni bulamıyor musun yani?
You're a person of interest in the murders and mutilation of three women.
Üç kadının cinayeti ve doğranmasından aranıyorsun.
First, you tell Peyton that you're in love with her, leaving her confused and speechless, and then you take home your old boss for a drunken hate-bonk.
Önce Peyton'a ona aşık olduğunu söylüyorsun onu şaşkın bir şekilde konuşmadan ortada bırakıyorsun. Sonra eski patronunla sarhoş sarhoş nefret seksi yapıyorsun.
You're sure that's what they're talking about in there?
Onların ne konuştuklarına emin misin?
And we know you're good at waiting in cars.
Arabada bekleme konusunda iyisin sonuçta.
Diaz? You're saying she wasn't in the office when the alarm went off?
Alarm çaldığında ofiste olmadığını söylediniz, değil mi?
Now either you let me help catch that little shit, or you're gonna have to lock me up in a cell.
Ya o küçük puştu yakalamama yardım edersin ya da beni bir hücrede tutman gerekecek.
You're not even in the same league.
Aynı mertebede bile değilsiniz.
And you're gonna look beautiful in your dress.
Sen de gelinliğinle güzel olacaksın.
It will be, once you're in it.
Sen gelince mükemmel olacak.
Hey, man, let me ask you, how do you do that thing in the videos, you know, when you got your shirt open and your chest is greasy, and the wind is blowing you, and you're doing this right here?
Bir şey soracağım. Videolarda nasıl yapıyorsun? Gömleğin açık, göğsün yağlı oluyor, rüzgâr üstüne üflüyor ve böyle yapıyorsun ya hani?
If you're gonna show up in that, then don't show up at all.
O kılıkta geleceksen hiç gelme.
Now you're giving in.
Şimdi pes mi ediyorsun?
She is in jail, and you're doing some little morality play?
O hapiste, ve sen biraz ahlak mı oynamaya başladın?
Her pimp is out of jail, the guy who dumped her body is gone, there's a house full of kids missing, and... and you're putting Dustin in jail?
Pezevengi hapiste değil, bedenini nehre atan kişi yok, bir sürü kayıp çocuğun olduğu bir ev var, ve siz... Dustin'i hapse mi atıyorsunuz?
Hard to cast when you're sliced in two.
İki parçaya ayrıldığında atması zor.
[Gabe] They're gonna have it, uh... um, a quart of organic that actually pumps the air automatically when you plug it in.
Prize taktığında otomatik olarak hava pompalayan bir havalı orgum var. Elektrikli.
And now, you're sitting in your father-in-law's cut-throat hospital doing real estate, right?
Ve hâlâ kayınpederinin hastanesindesin. Ayrıca şu emlak işi de var.
You're the only one who cares for me in this house.
Bu evde beni umursayan tek kişi sensin.
Whatever you're interested in, we can fix that!
Eğer ilgilenirseniz düzenleriz.
You're still fooling me even in this situation?
Bu durumda bile beni kandırıyorsun.
If you're not interested in going forward with the project, some builders had come to me, to take it over from you.
Eğer projenin ilerlemesiyle ilgilenmiyorsan bunu senden devralmak isteyen inşaatçılar var.
They're afraid you're gonna break etiquette, come in long and loud.
Görgü kurallarını yıkıp, büyük ve gürültülü ses çıkaracağından korkuyorlar.
They think you're gonna be the Mark Cuban of the NFL.
NFL'in Mark Cuban'ı olacağını düşünüyorlar.
Aw, you're breaking my heart, but whether you admit it or not, it is, in fact...
Kalbimi kırıyorsun ama kabul etsen de etmesen de gerçek olan...
The state of war we're in and what you can do to end it.
İçinde olduğumuz savaş ve bitirebilmen için ne yapabileceğin.
You're living in the fucking Pierre.
- İyi de sen Pierre de yaşıyorsun.
- You're not in Texas anymore.
- Artık Teksas'ta değilsin.
I can get some excellent people down there fast in case you... you're feeling like you need the extra security or...
Güvenlik desteğine ihtiyacınız varsa takviye gönderebilirim ya da...
The meeting will take place in public and you will say you're happy with your lot.
Toplantı halka açık olacak, sen de kaderinden mutlu olduğunu söylersin.
You're getting fottuto for something someone's cousin did to someone else's boss in a distant part of the state.
Birinin kuzeni eyaletin başka yerinde başka birinin patronuna bir şey yapıyor fottutolanan sen oluyorsun.
I'm still glad you're in here because I have conflicting feelings about this, too.
Çünkü benim de biraz kafam karışık.
You're Odysseus with Ithaca in plain sight. And you... want to take a nap.
Sen Odesa'sın, İthaka tam karşında ve şekerleme yapmak istiyorsun.
If you're just tuning in, again, there will be no indictments for Officer Stevens and Lieutenant Smith in the shooting death of 17-year-old Caleb Jones.
Nasıl olur? Yeni açtıysanız tekrarlıyorum. 17 yaşındaki Caleb Jones'un vurularak öldürülmesi vakasında
you're invited 50
you're in here 32
you're in good hands 87
you're in a hurry 34
you're in over your head 30
you're in charge 189
you're in denial 28
you're in trouble 151
you're interested 30
you're incredible 103
you're in here 32
you're in good hands 87
you're in a hurry 34
you're in over your head 30
you're in charge 189
you're in denial 28
you're in trouble 151
you're interested 30
you're incredible 103