You're in love with me translate Turkish
364 parallel translation
We'll start where you're in love with me.
Bana aşık olduğun yerden başlarız.
- You're in love with me.
- Sen de beni seviyorsun.
You're so normal, you're in love with me, Oliver Reed, a good, plain Americano.
Oldukça normalsin, iyi ve dürüst bir Amerikalı olan bana Oliver Reed'e aşıksın.
But... I don't suppose you're in love with me at all, are you?
Ama bana hiç aşık değilsin sanırım, değil mi?
Don't tell me you're in love with him too.
Sakın bana, ona da aşık olduğunuzu söylemeyin.
I really believe you're in love with me.
Bana aşık olduğuna gerçekten inanıyorum.
You're afraid you'II fall in love with me.
Bana aşık olacağından korkuyorsun
He thinks you're in love with me.
Bana aşık olduğuna inanıyor.
The point is, everyone has the crazy idea that you're in love with me.
Konu şu ki, herkes, senin çılgınca, bana aşık olduğunu düşünüyor.
You're in love with me.
Bana aşıksın sen.
- I don't like what I see. - You're in love with me.
- Gördüklerim hoşuma gitmiyor.
That's a very gentle way of telling me that you're in love with someone else?
Başkasına aşık olduğunu söylemenin çok nazik bir yolu mu bu?
You're in love with me.
Sen bana aşıksın.
You think you're falling in love with me. Well, don't.
Bana aşık olduğunu sanıyorsun.
You're in love with me, aren't you?
Bana aşıksın, değil mi?
You said you're in love with me.
Bana aşık olduğunu söyledin.
You're in love with me.
Sen bana aşık oldun.
You're in love with me and you're jealous.
Beni çok seviyorsun ve kıskanıyorsun.
Everybody knows you're in love with me.
Herkes biliyor ki sen bana aşıksın.
You're probably not even in love with me.
Hatta muhtemelen bana aşık da değilsin.
You're in love with me.
Bana aşıksın.
At least you're not telling me you're still in love with him.
Hiç değilse ona hala aşık olduğunu söylemiyorsun.
Because you're not in love with me. You're in love with her.
Çünkü sen bana değil, ona âşıksın.
I'm your cousin, and you're in love with me.
Ben senin kuzeninim ve sen bana aşıksın.
Oh, you're in love with me and you want to drag me into a life that will make me suffer!
Bana aşıksın ama beni acı verecek bir hayata sürüklemek istiyorsun!
That you don't respect me, that you're not in love with me.
Değilmi ki, bana saygı yok, bana aşık değilsiniz demektir.
Poor darling. Don't tell me you're in love with him too.
Sakın bana, ona da aşık olduğunuzu söylemeyin.
Toni thinks you're still in love with me.
Toni hala bana aşık olduğunuzu düşünüyor.
Because you're in love with me.
Çünkü bana aşıksınız.
You're supposed to be in love with me.
Senin beni sevmen gerekiyor.
Are you watching Cleo for professional reasons, or you're in love with her like me?
Cleo'yu işiniz icabı mı izliyorsunuz yoksa benim gibi aşık mısınız?
You're afraid you'll fall in love with me and you're too adolescent for that responsibility.
Bana aşık olmaktan korktuğun için gidiyorsun. O sorumluluğu alamayacak kadar çocuksun.
You're in love with him, not me.
Ona aşıksın, bana değil.
- You're in love with me?
- Bana aşık mısın?
Because you're lovely, because you could never fall in love with me.
Çünkü sevimlisin ve asla bana aşık olmazsın.
Because after 25 years of building a home and raising a family and all the senseless pain that we have inflicted on each other, I'm damned if I'm gonna stand here and have you tell me you're in love with somebody else.
Çünkü 25 yılın ardından bütün acılara beraber göğüs gererek bir yuva kurduktan bir aile yarattıktan sonra hâlâ burada dimdik ayakta duruyorum ve sen gelmiş başkasına aşık olduğunu söylüyorsun.
And you're in love with me, and despite the fact I do a lot of foolish things, cos you realise that down deep, I'm not evil or anything, just sort of floundering around, just ridiculous, maybe.
Evet, bir sürü aptalca şey yapsam da... Anlamışsındır zaten, derine inince hiç de kötü filan değilim. Debelenip duruyorum işte.
Either you're madly in love with me or your mind's elsewhere.
Ya bana deli gibi âşıksın, ya da kafan gerçekten meşgul!
- No. You're head over heels in love with me.
Bana sırılsıklam aşıksın.
You're hopelessly, deeply in love with me, aren't you?
Umutsuzca, çaresizce aşıksın bana, değil mi?
And I think you're a little bit in love with me too?
Sen de bana biraz aşıksın bence, yanılıyor muyum?
So, tell me this. If you're not in love with her, how come little things she does, drive you crazy?
Söylesene ona aşık değilsen, yaptığı küçük şeyler neden seni delirtiyor?
I don ´ t know if you ´ re in love with love or me.
Aşka mı yoksa bana mı aşık olduğunu bilmiyorum.
Goose tells me you're in love with one of your instructors.
Goose eğitmenlerinden birine aşık olduğunu söyledi.
Anthony's trying to tell me that now you're in love with Dr Poole.
Anthony şimdi de bana senin Dr Poole'la âşık olduğunu söylemeye çalışıyor.
- Because you're in love with me.
- Çünkü bana aşıksın.
But I do know there's a little kid back home... who's absolutely falling in love with his coach... and if you can't deal with that, if you're just playing around, then you better let me know.
Ancak biliyorum ki evde bir çocuğum var... ve koçuna tamamen tapıyor. dolayısıyla eğer bunu kabullenemeyeceksen eğer sadece takılıyorsan bunu bilmemede fayda var.
But now you're in love with me and it scares you a little, doesn't it?
Ama şimdi bana âşık oldun ve bu seni biraz korkutuyor, öyle değil mi?
And listen, love, I hope that when you're tucked up tonight all snug and warm... underneath your tear-sodden fuckin'duvet... and your ankle-length Emily Brontë winding sheet... that you spare a thought for me with me head in a puddle of cold dog's piss.
Ve dinle tatlım, umarım bu gece gözyaşlarınla ıslanmış yorganının altında... ve bileklerine gelen Emily Brontë çarşafının üzerinde... rahat ve sıcak bir şekilde kıvrılmışken, soğuk köpek sidiği gölüne düşmüş... başımı düşünmeye de zaman ayırırsın.
I want you to know that if you're in love, it's all right with me.
Bilmeni isterim ki, aşıksan, benim için hava hoş.
It's because... deep down, secretly... you're in love with me.
Sebebi, ta içten ve derinden bana aşık olman.