English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ Y ] / You're my boy

You're my boy translate Turkish

414 parallel translation
Harry, my boy, I've always wanted a son, and now you're going to be that.
Harry, evlat, hep bir oğlum olsun istemiştim ve artık sen oğlum olacaksın.
- But you're hit, my boy.
- Ama vurulmuşsun evlat.
You're a bad boy, and my mother says I shouldn't talk to bad boys.
Kötü bir çocuksun ve annem kötü çocuklarla konuşmamam gerektiğini söyledi.
Oh, you're still a bit cracked, my boy.
Hâlâ biraz çatlaksın evlâdım.
My poor boy, you're English!
Vah zavallı, İngilizsin aşikar!
But if you want my advice... you just tell him you've been a bad boy, you ran away from home and you're sorry.
Ama tavsiyemi istersen, ona sadece biraz yaramazlık yaptığını, evden kaçtığını ve üzgün olduğunu söyle.
Don't you know that boy's very sick? You're hurting my sore ear.
O çocuğun hasta olduğunu bilmiyor musun?
My boy, you're gonna have a first-classjob with a future!
Evlat, geleceği parlak, birinci sınıf bir işin olacak.
My boy, you're suffering from a romantic delusion... aggravated by overwork and incessant daydreaming.
Romantik bir aldanmadan dolayı acı çekiyorsun, evlat... aşırı iş yükü ve hayaller kurmak seni yıpratmış.
Dixie, my boy, you're in!
Dixie, dostum, o iş tamam!
Jess, my boy, you're drunk.
- Jess, oğlum, sen sarhoşsun.
No, sir, I wouldn't take your money... not after all you're doing for my boy.
Hayır bayım, paranızı alamam oğlum için yaptıklarınızdan sonra olmaz.
- You're a layabout, my boy.
- Serserinin tekisin çocuğum.
Just yesterday you were a boy, and now you're no longer young. My hat! But that's all over now.
Yıllar böyle akıp geçer ve bir sabah kalktığında, gençliğin yaşanmış günde kalır.
Dugan, my boy, you're dreaming again.
Dugan, yine hayal kuruyorsun.
You're well out of it, my boy.
Bu işin dışında kalmakla iyi ettin, oğlum.
Now, see here, my boy, if you're going to fidget, you can go straight down the street and wait for me there.
Oğlum, yaramazlık yapacaksan... sokağa çıkıp beni orada bekle.
You're a con man at heart, my boy.
Sen benim kalbimde her zaman, karşı tezi bulan adam olarak yaşayacaksın, adamım.
When it comes to female psychology, my poor boy, you're stuck in the Stone Age.
Kadın psikolojisine gelince, zavallı çocuğum, Taş Devri'nde çakılıp kalmışsın.
My boy, you're as pale as death.
Betin benzin atmış senin.
You're my investment, buddy boy.
Sen benim yatırımımsın, dostum.
You're my meal ticket, buddy-boy.
Sen benim yemek kuponumsun, dostum.
Because you're out of focus, my boy.
Çünkü sen dağıtmışsın, oğlum.
Oh, but you're so wrong, my boy.
Yanılıyorsun evladım.
If you're getting anywhere, my boy, it's much too slow.
Niyetin ciddiyse evlat, elini çabuk tutmalısın.
Oh, my boy, you're so handsome!
Ne de yakışıklı olmuşsun yakışıklı oğlum benim!
I DON'T THINK YOU'RE MAKING ANY SENSE. MY BOY, THAT'S ALL I MAKE.
Bu yüzden yalnız bir adamım.
So you're the young farmer boy that whipped my nephew.
Demek yeğenime dayak atan çiftçi sensin.
By the way, Casey, my boy, I hear you're doing a fine job as Director for the Joint Chiefs of Staff.
Bu arada Casey, evlat... Genelkurmay Başkanlığı, Personel İdaresi'nde iyi iş çıkardığını duyuyorum.
Yes you're quite right, my boy.
Gayet haklısın evladım.
Yes, you're quite right, my boy, a corridor.
Evet, çok haklısın oğlum, bir koridor
You're my idea of a bright boy.
Bence sende parlak bir çocuksun.
You're quite mad, my boy.
Ne gerek var, oğlum.
My boy, you're not just a man, you're an angel!
Ah Marcello, biliyorum. Bir kadın olarak söylüyorum sana. Sen basit bir erkek değil, bir meleksin.
Listen, maybe it's none of my business, but you're letting this boy take advantage of you.
Gerçi bana düşmez ama bu çocuğun sizi yönlendirmesine izin vermemelisiniz.
I'm the boss. You're not my boy.
Sen benim oğlum değilsin.
And I'll be damned if I'm going to jeopardize my job just because you're in love with a little colored boy!
İşimi sırf sen küçük bir çocuğa aşıksın diye tehlikeye atarsam ne olayım!
When you're stronger and faster and bigger than me, Diego, my boy then you can give the orders.
Benden güçlü, hızlı ve büyük olduğunda Diego evlat,... emirleri sen verebilirsin.
- You're my boy, George.
- Sen benim oğlumsun George.
All my friends had industrial parks, condominiums, shopping centers, malls, oh boy, Carlin, you're coming down my side now, man.
Bütün arkadaşlarımın organize sanayi bölgeleri siteleri, alışveriş merkezleri olurdu. Elime düşeceksin Carlin.
You may be hers in the evening, but you're my boy from 9 to 5.
Akşamları onun olabilirsin, ama 9'dan 5'e benim delikanlımsın.
You're really slick, my boy.
Gerçekten çok kurnazsın evlat.
We're not paying you to dance with my boy. Don't stop it.
Hey Murphy, sana bizim adamla dans edesin diye para vermiyoruz!
Unless you're looking for a sanity hearing, my dear boy.
Bugüne kadar akıl sağlığınla ilgili sorunun olduğunu işitmedim.
If you're lying to me, my friend's gonna take that boy... - on a long walk and he's not coming back.
Yalan söylüyorsan, arkadaşım o çocuğu uzun bir yürüyüşe çıkarır ve geri dönmez, anladın mı?
You're late, my boy.
Geciktin oğlum.
Oh, my sweet boy, you're alive!
Ah, güzel oğlum, hayattasın!
Tell him that you're my boy, and that you're lost.
Ona dostum olduğunu ve kaybolduğunu söyle.
- You're my brother and sister's boy?
- Eniştem ve hemşiremin çocuğu oluyorsun?
But you're the best, my boy.
Fakat sen en iyisisin evlat.
Suffice it to say, you're on Rylos, my boy.
Şu kadarını söyleyeyim, Rylos'ların kalbindesin, evlat.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]