You're not fine translate Turkish
539 parallel translation
You're a fine pal, not to look her up.
Onu aramadın, ne iyi arkadaşsın.
You're a city girl. You don't fit in here. You should wear fine clothes... not those old rags.
Siz böyle paçavralar değil güzel elbiseler giymek için yaratılmış bir şehir kızısınız...
Fine, I don't know in two hours, but you're not until for another half hour!
Tamam, bilmiyorum ama yarım saat erken geldin!
Fine operation or not, Bill, you're walking on thin ice.
İyi bir ameliyat yeterlidir Bill. Tehlikeli sularda dolaşıyorsun.
If he's not asking for a pedigree, you're fine, eh Bill?
Soy ağacı istemezse iyi durumdasın.
- Not you, you're fine.
- Sen değil, iyi gidiyorsun sen.
Yeah, well, you say you're fine, but me, I'd like another opinion because I'm not too anxious to move to Eastbridge and after four months there, be told by my sweet wife we got to move again
Tabi, sen iyi olduğunu iddia ediyorsun ama ben başka birinin de görüşünü almak istiyorum. Çünkü Eastbridge'e taşınıp, dört ay sonra da sevgili karım komşularının evlerinin temiz olmasından hoşlanmadığı için ondan tekrar taşınmamız gerektiğini duymaya çok hevesli değilim.
They're not what you're used to hearing, you know, but they're really fine.
Alışık olduğun tarzda değiller, ama gerçekten güzeller.
It's not so fine as what you're used to.
Sizinki kadar güzel değil ama.
You're not fine.
İyi değilsin.
You're not gonna faint, are you? Oh, no. No, I'm fine.
- Yine bayılmayacaksın, değil mi?
You're a damn fine chap, not a pen-pushing, desk-sucking blotter-jotter like Darling here.
Sen, şu Darling gibi, masa silen, kayıt tutup, not alan katip efendi değil, çok sağlam bir arkadaşsın.
All right, fine, you're not mad, but there's an epidemic of multiple gunshot wounds following this chick around.
Saat beşte öğreneceğiz. Tamam, kızgın olmayabilirsin ama hatun insanları delik deşik eden bir salgın taşıyor!
No, Mother, it's fine you're not meeting us.
Dün Maggie Doktor Fleischman'ı tek rauntta nakavt etti.
Melora, if you're not certain... lt's just some strange form of buyer's remorse. I'll be fine.
Melora, eğer kuşkun varsa... Bu sadece bir çeşit yanlış yapıyor muyum durumu. Ben iyiyim.
y ou're hurting, but you're fine... and you're definitely not crazy.
Acılısın ama iyisin ve kesinlikle deli değilsin.
Not you, you're fine.
Sen değil. Sen iyisin.
But you know when you talk to someone and they say they're fine... but you hear that thing in their voice and you know they're not?
Ama birisiyle konuştursun ve sana "iyiyim" der. Ama sesindeki o şeyi hissedersin ve iyi olmadığını bilirsin.
- You're not fine.
- İyi değilsin.
Okay, fine. You're right. It's not an emergency.
Acil bir durum değil.
Fine. I'll just tell the kids you're not coming.
Tamam, çocuklara gelmeyeceğini söyleyeyim.
You two wanna pretend you're not fucking each other, fine.
Eğer ikiniz yatmıyormuşsunuz gibi davranmaya çalışıyorsanız, tamam.
Sara, I see you're a lover of fine wine. Not really.
Sanırım bir nevi bağışlanma arıyordum.
If you want to stay handcuffed to your dead brother, that's fine. But you're not draggin'me along. Not anymore.
eğer ölü abını kelepçelemek için burada kalmak istiyorsan. diyecek bir şeyim yok. t fakat beni peşinden sürükleme artık yeter.
This is a major problem, Bill. You're in denial, fine, I'm not.
- Bu çok ciddi bir sorun Bill.
- No, you're not fine, Andie!
- Hayır, iyi değilsin, Andie!
- You tell me everything is fine with us, you tell me nothing's the problem... that my worst fears are unfounded, yet, something tells me that's not what you're telling Drake, Witherspoon and Hall.
- Bana herşeyin yolunda olduğunu söyledin, hiçbir problem olmadığını söyledin... benim en büyük kokularımın asılsız olduğunu söyledin ama bu senin Drake'e söylediklerin değil.
I'm fine. No, you're not.
Biz orda olmadığımız süre içerisinde, Yıldızfilosu'nun, ne gibi teknolojiler geliştirdiğini kim bilebilir ki?
You're not fine.
İyi görünmüyorsun.
You're fine. You're not hurting.
Siz kibarsınız, incitmiyorsunuz.
Clearly, you're not fine.
İyi olmadığın çok açık.
- No, you're not fine.
- Hayır. İyi değilsin.
You're not fine.
Değilsin.
You're right, I'm not fine.
Haklısın iyi değilim.
Damn it, when we're being friends, it's fine to treat me like crap, but I will not have you ruining this event and undermining my authority.
Lanet olsun, Will. Arkadaşken bana pislik gibi davranabilirsin ama bana karşı gelerek geceyi mahvedemezsin.
Remember, we're starting off with very fine pieces of dust, and the process of how you get from that to something the size of a boulder, or even a mountain, is actually not very well understood.
Unutmayın, çok ince toz parçacıklarıyla başladık. Ve böyle bir şeyden kaya hatta dağ büyüklüğünde bir şeye nasıI gelindiği süreci aslında çok iyi anlaşılmıyor.
From what we've heard you're feeling fine, not sick or anything.
Evet Anna. Senin iyi olduğunu, hasta ya da başka bir şey olmadığını duyduk.
I don't want you to get drunk, but that's a very fine chardonnay you're not drinking.
Sarhoş olmanızı istemem ama içmediğiniz kaliteli bir şarap.
Your husband may have been an adulterer. You're not. Fine.
Kocan zinacı olabilir ama sen değilsin.
Fine, if you're not interested.
Peki. Mademki ilgilenmiyorsunuz.
You're not fine with it!
Kesinlikle bir sorunun var!
When you put a D at the end of "fine," you're not fine.
Sonuna "p" harfini koyuyorsan, iyi olmazsın.
- You're not fine. You're burning up.
- İyi değilsin, yanıyorsun.
Well, if you're not gonna believe me, then fine.
Bana inanmayacaksan, öyle olsun.
No, I'm not going on a walk! You're a pussy, Chris, and you drive me crazy ; go away! Fine.
Hayır, parkta yürüyüşe falan çıkmıyorum, sen bir amcıksın Chris beni deli ediyorsun ; defol git!
No, you're certainly not fine, Clarice.
Hayır. Kesinlikle iyi değilsin, Clarice.
Apparently, he uses sex to work through anger, which is fine when you're not quite that angry.
aslinda sinirli olmadigin zaman güzel.
If you're not interested, fine.
İlgilenmiyorsan, sorun değil.
I'm glad that you're fine. I, however, am not fine.
İyi olduğuna sevindim, ama ben değilim.
Fine. Then I'm not talking to you. You're invisible.
Güzel, O zaman ben söz etmiyorum sana, Görünmez sensin,
Well, as long as you're not Mrs. Tattletale, we'll be fine.
Bayan gammaz olmadığın sürece problem yok.
you're not my type 58
you're not serious 282
you're not listening 211
you're not real 156
you're not mad at me 38
you're not 3927
you're not wrong 99
you're not gonna die 103
you're not ready 114
you're not alone 369
you're not serious 282
you're not listening 211
you're not real 156
you're not mad at me 38
you're not 3927
you're not wrong 99
you're not gonna die 103
you're not ready 114
you're not alone 369