You're not going to translate Turkish
7,973 parallel translation
From now on, when you're not in school, I'm going to need you down at the car lot.
Şu andan itibaren okulda olmadığın zamanlarda galeride bana yardım edeceksin.
You know... However how much it hurts me when you're not around, we are going to have to get you out of here.
Biliyor musun her ne kadar yanımda olmaman bana acı verse de seni buradan götürmek zorunda kalacağız?
And I know you're not going to believe me. He became possessed.
Bana inanamayacağını biliyorum, ele geçirildi.
Patrick, if you're not ploughing her within the next hour. I'm going to have to do it, okay.
Patrick, bir saat içinde yapmazsan, bunu benim yapmak gerekecek.
- You're not going to shoot anyone?
- Kimseyi vurmayacak mısın?
You're not going to fight me or anything?
Bu mudur? Tartışmayacak mıyız?
I'm not going anywhere with you, and even if I did, I'm not capable of sending you to Heaven or Hell, so you're just gonna have to get help with your problem from someone else.
Seninle hic bir yere gitmiyorum, ve hatta eger yapabilseydim, mumkun olsaydi seni Cennete veya Cehenneme yollardim, boylece sorunlarin icin baskasindan yardim alirdin.
Oh, but you're going to sing again! This is not forever.
Ama yeniden şarkı söyleyeceksin tabi ki sonsuza dek sürmeyecek.
- You're not going to finish try-outs?
Seçmeyi bitirmeyecek misin?
- We're not going to pretend that it's better than sex, but this is going to make you very happy.
Sana seksten daha zevkli demiyorum ama acayip hoşuna gidecek.
Um... you're not going to put that in the article, I hope.
Bunu makaleye umarım koymazsın.
You're not going to climb a ladder with a hammer in your hand.
Elinizde cekicle merdivenden cıkamazsınız!
You're not going to like what I do with the rainbow sprinkles.
Bu gökkusagı sekerlemeleriyle yapacagımdan hoslanmayacaksın.
And you're not going to.
Ve yapmayacaksın da.
Which means you know you're not going to see your tits.
Bu ne demek, bir daha onun memelerini göremeyeceksin.
So, you're not going to send me the picture?
Yani bana resmi yollamayacaksın.
Not really you're going to publish... that?
Gerçekten gidecekmiyiz! Ne yayımlamak mı?
So, er... you're not going to die, though, are you?
O zaman, er... ölmeyeceksin, ama, di mi?
How are you going to expect your lady to trim the hedges, if you're not willing to... prune the tree?
Yani sen kendin çimlerini biçmezsen hatunun neden ormanını budasın ki?
- You're not going to fuck this up.
- Bok etmeyeceksin.
If you treat them like they're not resilient, they're going to be not resilient.
Eğer onlara metanetsizlermiş gibi davranırsan metanetsiz olacaklar.
You're not going to start singing, are you?
Şarkı söylemeye başlamayacaksın, değil mi?
You're not going to need it in where you're going.
Gittiğiniz yerde ona ihtiyacınız olmayacak.
So... Because you were here and there's verification, we're not going to beat around the bush, and I will tell you, as and myself look at you for your reaction, the unfortunate news that your partner,
Şimdi burada olduğunuz için ve bu onaylandığı için lafı fazla uzatmayacağız Dedektif Fletcher'la birlikte amacımız vereceğiniz tepkiyi görmekti.
Oh, please. You're not going to do that now?
Şimdi işe gidecek hâlin yok ya?
You're not going to like this, sweetie, but apparently there's some tight-jeaned fast talker from the Big Apple who showed up in town today, riding some fancy motorcycle.
.. bu gün dar pantolonlu, hızlı konuşan.. .. havalı motorlu bir adam New York'dan, kasabaya bizi ziyarete geldi.
Not if what you're going to say will cause trouble for me in some way or another.
Söyleyeceğin şey herhangi bir şekilde benim için sorun teşkil etmeyecekse.
But you know they're not going to believe you.
Ama sana inanmayacaklarını biliyorsun.
And yes, I know you're not going to get herpes just from one lap dance, but now that I mentioned it, you're not gonna be able to look at her without thinking about it.
Kucak dansından uçuk kapılmaz ama yine de söyleyeyim dedim. Artık ona baktıkça bu aklına gelir.
What I'm trying to say is, if you're waiting for a better offer to come around, it's not going to happen.
Söylemeye çalıştığım şu, daha iyi bir teklif bekliyorsan bil ki gelmeyecek.
For God's sake, if you're that worried we're going to run away, why not come with us?
Tanrı aşkına, kaçacağımızdan korkuyorsanız neden siz de gelmiyorsunuz?
They're not going to shoot you.
Vurmayacaklar.
Swear to me that you're not going to hurt him.
Ona zarar vermeyeceğine dair bana söz ver.
You're not going to.
İncitmeyeceksin.
You're not going to make two fucking miles! I'll make 10,000.
- 30.000 kilometre gideceğim.
You're not going to make it without us.
Bunu biz olmadan yapmayacaksın.
But if you're going to make a bet, why not bet on a scientific theory as opposed to, you know, St. Peter and the pearly white gates?
Elbette, ama bir bahis yapacaksan neden Aziz Peter ve inci gibi beyaz kapıların aksine bilime basmıyorsun paranı?
Please tell me you're going to England. I can take you as far as I can, but not so far.
lütfen ingiltreye gittiğinizi söyleyin elimden geldiğince götürürüm sizi ama çok uzağa değil.
So whether you agree or not we're going to see Karasov on his yacht right now with the ledger.
Yani kabul etsen de etmesen de o hesap defteriyle Karasov'la yatında görüşeceğiz.
You're not going to try to double our vacation fund in some harebrained poker game, are you?
Tatil paramızı ikiye katlamaya çalışmak için aptal bir poker oyunu oynamayacaksın, değil mi?
All I'm saying is I've got some ideas, and you're not going to be thinking those things about me when you see the pictures.
Bak, bütün dediğim birkaç fikrimin olduğu ve resimleri gördüğün zaman benimle ilgili o şeyleri düşünmeyeceksin.
All right, but you're not going to like it.
- Pekala. Ama bundan hoşlanmayacaksın.
- You're not going to go to the premiere?
Ne, prömiyere gitmiyor musun?
You're not going to try to stop me.
Beni durdurmaya çalışmayacaksın.
If you're not gonna feed us, I'm going to forage.
Eğer bizi doyurmayacaksan, gidip yemek bulacağım.
You know we could play poker and blackjack because we're not going to get a chance to actually play poker.
Poker ya da Blackjack de oynayabiliriz çünkü gerçek Poker oynama şansımız olmayacak.
They're gonna keep saying those things, but you're not going to believe them, are you?
Öyle şeyler diyecekler ama onlara inanmayacaksın, değil mi?
If You're trying to get us to not vote for you, You're going about it the wrong way.
Eğer sana oy vermememizi sağlamaya çalışıyorsan yanlış bir yol izliyorsun.
You're not going to let us down, are you?
Bizi hayal kırıklığına uğratmayacaksın, değil mi?
You're not going to die.
- Ölecek falan değilsin.
And you're not going to make a sound.
Çıt çıkarmayacaksın.
you're not going to kill me 23
you're not going to believe this 82
you're not going to shoot me 18
you're not going to like it 20
you're not going to die 75
you're not going to jail 17
you're not my type 58
you're not serious 282
you're not listening 211
you're not real 156
you're not going to believe this 82
you're not going to shoot me 18
you're not going to like it 20
you're not going to die 75
you're not going to jail 17
you're not my type 58
you're not serious 282
you're not listening 211
you're not real 156
you're not 3927
you're not mad at me 38
you're not wrong 99
you're not gonna die 103
you're not ready 114
you're not alone 369
you're not going anywhere 673
you're not listening to me 216
you're nothing to me 17
you're not stupid 85
you're not mad at me 38
you're not wrong 99
you're not gonna die 103
you're not ready 114
you're not alone 369
you're not going anywhere 673
you're not listening to me 216
you're nothing to me 17
you're not stupid 85