English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ Y ] / You're so mean

You're so mean translate Turkish

836 parallel translation
You're so mean
Çok kötüsün.
You're so mean to me.
Bana çok zalimce davranıyorsun.
You're so mean.
Çok gaddarsın.
I know you're not so mean.
Bu kadar kötü kalpli olmadığınızı biliyorum.
- So you admit you're Mr Durand? - Yes, that's what I mean.
- Mösyö Durand olduğunuzu kabul ediyorsunuz?
- Yes. - I don't know whether you know it or not... but Nancy Ordway was murdered, and they're trying to hang it on me. So you can figure out for yourself whether I mean this or not.
- bilip bilmediğini bilmiyorum... ama Nancy Ordway öldürülmüş ve benim üstüme yıkmak istiyorlar..
Well, you don't think about it after a while. I mean, you're usually so cold or hungry or sleepy.
Yani genelde, çok üşümüş, acıkmış ya da uykusu gelmiş hissediyorsun.
I think you're very sweet. I mean, you're quite ugly, but so ugly that you're sweet.
Yani demek istediğim, çirkin sayılırsın ama çirkin olduğun kadar da sevimlisin.
So wear boots so people know you're coming, and double your fists up so they know you mean business when you get there. "
Çizmelerini giy ki, insanlar geldiğini bilsin yumruğunu sık ki iş bitirmek için geldiğini anlasınlar. "
I mean, you're so big and strong and well, so darn healthy looking.
Yani, o kadar büyük ve güçlü ve şey, o kadar sağlıklı görünüyorsun ki.
You're so mean.
Çok acımasızsın.
I didn't mean to waste your young years like this... but... you're so sweet, so graceful, so intelligent... and you never made any demands.
Senin gençlik yıllarını böyle harcamak istemezdim ama sen çok şirin, zarif ve çok akıllısın ve hiçbir şey talep etmedin.
You're so kind and I'm so mean.
Sen ne kadar iyisin, ben de ne kadar kötü.
You're so mean, Satoe.
Çok aşağılıksın, Satoe.
You're so mean.
Çok pintiymişsin.
You're so mean all of a sudden!
Bir anda bu kadar parlaman!
I have worked on this machine and modified it so that when they're replaced when they're replaced it would mean that your machine is irresistible and you could overcome and control the Voords again?
Yerleri değiştirildiğinde makinenizin karşı konulamaz olacağı ve yeniden Voord'ları alt edip kontrol edebilmeniz anlamına gelecek eklemeler yaptınız.
You're so mean.
- Çok kötüsün.
But you can't mean what you're saying, and you're so wrong.
Ama sen de bu kadar yanlış düşünüyor olamazsın.
Why so mean? You're only kind to me when you're with me in bed.
Bana karşı sadece yatakta nazik davranıyorsun.
I mean, you're altogether so lean, dry and hungry.
Hepinizin çok zayıf, susuz ve aç olduğunuzu söylüyorum.
So, when you talk ethics and values and honesty, and I'm a nice guy and you're a nice guy and this and that, you know, I mean, it just doesn't matter.
Yani, ahlaktan, değerlerden ve dürüstlükten bahsettiğinde ben iyi bir adamım, sen iyi birisin ve... ve şu ve bu, biliyorsun.
I mean, we're so much younger than you.
Demek istediğim, bizler senden çok küçüğüz.
What I mean, God, is you have no pity for your living children, so that's why we're asking you to be a little kinder to'em when they dead.
Demek istediğim, Tanrım, yaşayan çocuklarına hiç acımıyorsun,... bu yüzden senden... öldüklerinde onlara biraz daha nazik davranmanı istiyoruz.
I mean, you're so good, so kind.
Yani, sen çok iyi, çok naziksin.
Well, listen, we're practically living together, so if you only like boys I mean, I wouldn't dream of pestering you.
Bak, pratik olarak birlikte yaşıyoruz, eğer yalnızca erkeklerle yatıyorsan yani canını sıkmayı aklıma bile getirmem.
I mean, those technical things that you're so good at.
Yani, iyi olduğun şu teknik şeyler.
And what's more, you disappoint these boys back here... after they worked so hard... and they're plumb cultus... just as mean as they come.
Daha da kötüsü, canını dişine takarak çalışan gerimdeki bu adamları da hayal kırıklığına uğrattınız ve yaptıkları işin karşılığını almak için ne gerekiyorsa yaparlar.
You're so mean to me.
Bana karşı çok kötüsün.
I mean, we're gonna find out anyway, so... why don't you just tell us and it'll make it easier on all of us?
Eninde sonunda ne konuştuğunuzu öğreneceğiz. Neden sen kendin anlatıp işimizi kolaylaştırmıyorsun?
Pai Yu Ching, you're... you're so mean!
Pai Yu Ching, sen... aşağılık birisin!
So what? You mean to us they're just meteorites.
Yani bunların basit birer meteor olduklarını söylüyorsunuz.
I mean, you were in the ad, so you're on the team.
Yani, reklamda yer aldığın için ekibimizdesin.
I mean, you can afford to do it, so you do it... whether you're hungry or not.
Yani, bunu yapmaya gücün yetiyor, öyleyse yap aç ol ya da olma.
What do you mean? - Ever since you married me... you're so subdued, so depressed.
- benimle evlendiğinden beri... tüm üzüntülerini bastırıyorsun.
I mean, everything is so hard, and so steel, you're just there.
Anlıyorum, herşey zor, ve çelikler, sadece oradasın.
So you're telling me that that man didn't really mean to kidnap
Yani o adam, Steven ve beni kaçırmak istemedi öyle mi?
I mean if you don't start doing something good... you're gonna get so much hard time that when you get out there won't be any cars.
Yani, doğru bir şeyler yapmaya başlamazsan, o kadar çok ceza alırsın ki, çıktığında araba bile kalmamış olur.
You're so mean.
Sen çok kötüsün.
I mean, you think you're so smart, man, but you're just a bunch of scared kids!
Yani, zeki olduğunuzu sanıyorsunuz ama sadece bir avuç korkmuş çocuksunuz!
I mean, you're both so very exhausted.
Demek istediğim, her ikiniz de çok yorgunsunuz.
I mean, you've paid us all so much money, we feel bad now that you're broke, so would you take this money, please?
Siz bize onca para ödediniz, siz parasızken kötü hissediyoruz. .. bu yüzden bu parayı alır mısınız, lütfen?
So does this mean that you're officially engaged?
Bu, resmen nişanlandığınız anlamına mı geliyor?
I mean, - you're so thin.
- Ne kadar zayıflamışsın.
You're so mean to yourself.
- Kendine karşı çok zalimsin.
I mean, you know, if you're so modest you should change outside.
O kadar utanıyorsan sen dışarıda soyun.
What do you mean, "So what?" I mean, we're not playing all the changes.
Ne demek "Ne olmus?" Değişiklikleri çalmıyoruz.
You're not so mean.
O kadar acımasız değilmişsin.
So having the vagina, that doesn't mean that you're gonna have a fabulous life.
Yani vajinaya sahip olmak muhteşem bir hayatın garantisi değil.
You're so aware of what goes on in me, I mean, you pay attention.
İçimde olup bitenleri biliyorsun, dikkat ediyorsun demek istiyorum.
So do you mean that if you're a Christian... and you were ironing your shirts... and the Rapture happens, you get taken up to heaven... in the middle of doing your laundry?
Yani Hristiyansan ve gömleklerini ütülüyorsan Taşınma olduğunda çamaşırlarını yıkarken aniden Cennet'e mi yükseleceksin?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]