You asked to see me translate Turkish
286 parallel translation
- You asked to see me, ma'am?
- Beni mi görmek istediniz bayan?
- You asked to see me.
- Beni görmek istemişsiniz.
You asked to see me before I left, Mr. Enderby.
Gitmeden beni görmek istemişsiniz, Bay Enderby.
- You asked to see me, my child?
- Benimle görüşmek mi istiyorsun evladım?
You asked to see me?
Beni görmek istemişsiniz?
- You asked to see me, Dr Stockle?
- Beni mi görmek istediniz Dr. Stokle?
- You asked to see me?
- Beni mi görmek istediniz?
Ambassador Delenn, you asked to see me?
Büyükelçi Delenn, beni mi görmek istedin?
You asked to see me, Commander?
Beni mi görmek istedin, Komutan?
You asked to see me, Captain?
Beni görmek istemişsiniz, Kaptan?
Your Majesty, you asked to see me?
Majesteleri, beni mi görmek istediniz?
You asked to see me, Captain.
Beni görmek istemişsiniz, kaptan.
You asked to see me. You... Paged me.
Beni görmek istemişsin, beni çağırtmışsın.
You asked to see me? Yes.
Beni mi görmek istediniz?
When was the time that you asked me to touch you because you didn't want to see the ghost and now you're mad at me for making her disappear?
Hayalet görmek istemediğin için sana dokunmamı istiyordun ama kayboldu diye bana mı kızıyorsun?
If she had wished to see you... she wouldn't have asked me to speak to you down here.
Eğer sizinle görüşmek isteseydi, benden aşağı inip sizinle konuşmamı istemezdi.
Sorry... but you see, we are looking for the uncle of a certain Mr. Bartos... Who asked me to deliver his last farewell. In person.
Afedersiniz... fakat görüyorsunuz, Bay Bartos'un amcasını arıyoruz... son vedasını ona... bizzat iletmemi istedi.
Fred asked me if I'd had a good day, and I said yes... and that you and I had lunch together and that you had gone to see your in-laws... and I had gone to the pictures.
Fred günümün iyi geçip geçmediğini sordu, ben de evet dedim ve seninle yemeğe gittiğimizi, sonra senin kayınvalidene gittiğini benim de sinemaya gittimi söyledim.
How many times have I asked you not to see me when I'm working?
Çalışırken gelmemeni kaç kere söyledim?
I came to see the house. But you asked me to show you over the garden.
Ama benden bahçeyi göstermemi istediniz.
I asked if you wanted to see Father or me and you said, your exact words, "Well, neither, really."
Babamı mı yoksa beni mi görmeye geldin diye sordum sen de aynen, "Aslında ikinizi de değil" dedin.
Asked me to see you.
Biri sizi görmemi istedi.
Well, Allie asked me to come by and see you and his mother.
Şey, Allie uğrayıp, seni ve annesini görmemi istedi.
No, I can't come with you to see the cherry trees... but I shall remember that you asked me.
Hayır, seninle kiraz çiçeklerini görmeye gelemeyebilirim... ama bana söylediklerini unutmayacağım.
You asked me not to see you again.
Seni bir daha görmememi istemiştin.
And if she asked you to Maître Paul's, she hopes to see me.
Eğer seni Maître Paul'e çağırdıysa, beni görmeyi umut ediyordur.
She's the one who asked me to come see you.
Gelip seni görmemi isteyen oydu.
You see, Sheriff Lord has asked me to marry him and...
Şerif Lord bana evlenme teklif etti ve ben...
Oume asked me to see you got it.
Oume, eline geçtiğinden emin olmamı rica etti.
- Sir. When my niece asked me to see you, your name was already known to me.
Yeğenim sizi görmemi istediğinde kim olduğunuzu biliyordum.
And so, you see, Fraser asked me to sort of come along here and find out what your sort of plans were, actually.
Yani işte, sonra Fraser buraya gelmemi sizin planlarınız neymiş onu sormamı istedi aslında.
The secretary asked me to see you. What do you want?
Sekreterim seninle görüşmemi istedi.
Your son Heinrich asked me to see you.
Beni oğlun Heinrich gönderdi.
Now, I've asked you to see me this morning because I'm afraid we're going to have to let one of you go.
Bu sabah sizi buraya çağırdım çünkü korkarım içinizden birini işten çıkarmak zorundayız.
He asked me to come and see you.
Gelip sizi görmemi istedi.
The commission asked me to stop by, Lois... to see if you needed anything, if you wanted anything.
Komisyon beni san gönderdi, Lois... bir ihtiyacın veya isteğinin olup olmadığını sormamı istedi.
President Rambal-Cochet asked me to come see you.
Başkan Rambal-Cochet sizinle görüşmemi istedi.
Mr. Twain asked me to see that you're made comfortable and to say he'll join you after dinner.
Bay Twain rahat etmenizi söyledi. Yemekten sonra size katïlacak.
Miss Julia has asked me to see you.
Bayan Julia sizi görmemi istedi.
You're surprised to see me in this uniform... but the Propaganda Ministry approached us... asked us to appear before the country's top leaders.
Farkındayım, beni bu üniformayla görmek şaşırttı seni,... ama Propaganda Bakanlığı ayağımıza kadar gelip ülkenin en üst düzey liderlerinin huzuruna çıkmamızı rica etti.
He has asked me to come see you
Seni görmemi istemişti, bende geldim
Uncle Chung, asked me to come see you
Chung Amca, seni görmemi söylemişti.
You asked to see me?
Barclay gerçeklerle yüzleşmekte zorluk çekiyorsa, tek kaçış şansını bir anda yok etmek hem çok acımasızca olur, hem de çok ciddi hasara yol açabilir.
I asked if you'd like to see me again.
Beni tekrar görmek ister misiniz diye sormuştum.
You see, Carl Bruner, he opened it for me by phone, that account, and now he's asked me to come in today.
Carl Bruner hesabı telefonda açtı ve bugün buraya gelmemi söyledi.
He was looking at the anklet you specifically asked me to wear so everybody could see how rich we are, or were.
- Bilmiyorum. Onu, senin bacağını tutarken görmem belki de. Herkes zenginliğimizi, ya da eskiden zengin olduğumuzu görsün diye özellikle takmamı istediğin halhala bakıyordu.
So, you see, when he asked for permission to marry, it was me he wanted.
Yani, görüyorsunuz ki, sizden evlenmek için izin istediği zaman beni kastetmişti.
Schober sent me to the principal and he asked for you to come see him.
Schober beni müdürün odasına yolladı ve sizi yarın görmek istedi.
- He asked me to see were you all right!
- İyi olup olmadığına bakmamı istemişti.
I see you ´ ve asked to see me later, too.
Daha sonra da beni görmek istemişsin.
You see, this nurse had asked me to put a gown on but it was a mole on my shoulder and actually I had specifically worn a tank top so that I wouldn't have to put a gown on.
Bakın, o hemşire önlük giymemi istedi ama omzumda ben vardı... Aslında bilerek gömlek giymiştim önlük giymemek için.