English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ Y ] / You don't have to

You don't have to translate Turkish

43,381 parallel translation
You don't have to listen to any of this, Anne.
Bunların hiçbirini dinlemek zorunda değilsin, Anne.
You don't have to give him your ID because you haven't done anything wrong.
Kimligini vermek zorunda degilsin. - Yanlis bir sey yapmadin ki.
You don't really have the personality to be a magician.
Sende pek sihirbaz olacak türde kişilik yok.
You don't have to play him.
Onunla oynamak zorunda değilsin.
You don't have people taking a photo of you every single time you open your mouth to say boo!
"Boo" demek için ağzımı her açtığımda etrafımda fotoğrafımı çeken insanlar varken!
I really hope I don't have to feed you to the fishes.
Umarım seni balıklara yem etmek zorunda kalmam.
You don't have to like it.
Sevmene gerek yok.
You don't have to do this alone anymore if you don't want to.
İstemiyorsan artık bunu tek başına yapmak zorunda değilsin.
You don't have to come back anymore.
Artık dönmene gerek yok.
You know, I said to my girlfriend today, I was explaining this to her, and I said, "You know, you have kids and I don't."
Bugün bir kız arkadaşıma söyledim, ona açıklamaya çalışıyordum, " Senin çocukların var, benim yok.
You know, I don't want to be 60 and have nothing to show what I've worked for.
Altmışıma geldiğimde elimde gösterecek bir şey olmamasını istemiyorum.
He said, "So you don't have to do it no more, Pops."
Artık yapmak zorunda değilsin ihtiyar.
He said, "Pops, you don't have to do that no more."
Bunu artık yapmak zorunda değilsin.
I want to eventually, like, hire people to do it for me, so, like, I don't have to do it anymore, you know what I mean?
Amacım, bunu benim adıma yapacak insanları çalıştırmak, böylece daha fazla yapmak zorunda kalmamak, anlarsınız ya.
So that I don't have to, like- - I can be, like, a director basically, you know?
Aslında bir yönetmen olabilirim.
Don't you have a class to get to?
Yetişeceğiniz bir ders yok mu?
If you have to ask, you don't know.
Sorman gerekiyorsa bilmiyorsun demektir.
- You don't even have to talk about it.
- Bahsetmek zorunda bile değilsin.
- You don't have to...
- Gerek yok...
Whatever you're going through now, you don't have to do it alone.
Şu an ne yaşıyorsan yalnız yaşamak zorunda değilsin.
You really don't have to...
Hiç gerek...
You know, we don't have to stay here if you don't want.
İstemiyorsan burada kalmamız şart değil.
But look on the bright side... you don't have to follow me anymore.
Ama iyi yanından bak, artık beni takip etmene gerek yok.
But I don't have to go if you don't want me to.
İstemezseniz gitmek zorunda değilim.
You don't have to go out the window.
Pencereden çıkmana gerek yok.
You don't have to... leave or anything.
Gitmene gerek yok.
You don't have to hang with me.
Yanımda kalmana gerek yok.
What have you done around here you don't want anyone to know?
Kimsenin bilmesini istemediğin neler yaptın?
And it's not that I don't have sympathy for these parents, kiddo, but you didn't have anything to do with this, and shouldn't have to be put through it.
Acılı anne babayı anlıyorum ama senin bu konuyla bir ilgin yoktu. Bunları yaşamamalısın.
You know, you don't have to be such a bitch all the time.
Biliyor musun, böyle kaltak olmak zorunda değilsin her zaman.
I don't want to have to - - yo, motherfucker, what the fuck you doing with that girl?
Olmak zorunda kalmak istemiyorum - Hey, orospu çocuğu, Ne yapıyorsun O kızla mı
You don't have to get back.
Dönmenize gerek yok.
Just tell me you did it and that you're sorry, and I don't have to do this.
Yaptığını itiraf et ve özür dile de ben de bunu yapmak zorunda kalmayayım.
You know... we don't have to get it done tomorrow.
Aslında yarın halletmek zorunda değiliz.
- You don't have to do anything.
- Bir şey yapmanıza lüzum yok.
Tara... you don't have to.
Tara gerek yok.
So you don't have to.
O yüzden ölmene gerek yok.
I don't want to have to kill her, but that's exactly what you're gonna make me do.
Onu öldürmek zorunda kalmak istemiyorum ama bana aynen bunu yaptıracaksın.
Jesus, you don't have to take the trip in the thing.
Yolu bu şeyin içinde geçirmene gerek yok yahu.
You don't have to kick me while I'm down, Morty.
Düşene bir tekme de sen vurma, Morty.
You don't have to ask me twice.
İki kere sormanıza gerek yok.
You do it so you don't have to say
Yapıyorsun ki, sesli bir şekilde
Uh, sweetie, you don't still happen to have that syringe in your purse?
Eh, tatlım, şu şırınga hala çantandadır, değil mi?
You don't have to do that.
Gerek yoktu.
I don't think you have the right to remove me from the premises.
Beni mekandan uzaklaştırma yetkin olduğunu sanmıyorum.
You don't have to worry about that.
Endilenmene gerek yok.
Don't be rash. We have more to show you. Give us another chance.
Size göstermek için daha çok eğlencemiz var.Bize bir şans daha verin.
You don't have to be a mathematician to add two plus two.
İkiyle ikiyi toplamak için matematikçi olmana gerek yok.
Well, you don't have to like the truth for it to be true.
Doğrunun doğru olması için onu beğenmene gerek yok.
You don't have to...
Bunu yapmanıza gerek yok...
I don't have to tell you, got my heart going real good.
Söylememe gerek yok, kalbimi fena attırdılar.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]