You don't have to leave translate Turkish
455 parallel translation
You know you don't have to leave so soon.
Bu kadar erken ayrılman gerekmezdi.
I don't want to alarm you, but we have to leave the country at once.
Sakın korkma ama ülkeden hemen çıkmalıyız.
They don't have to leave you at the end of a dance.
Dansın sonunda senden ayrılmak zorunda değiller.
You don't have to leave with me.
Benimle gelmek zorunda değilsin.
Oh, if you have to leave, don't go until you come back.
Ah, eğer gitmeniz gerekirse, geri gelmeden gitmeyin.
- Don't tell me you have to leave.
- Lütfen gitmek zorunda olduğunu söyleme.
You don't have to leave anything behind except your snow people, of course.
Hiçbir şeyini geride bırakmak zorunda değilsin kardan adamların hariç, tabii.
I don't want to sound rude, but I'm afraid you'll have to leave.
Kaba görünmek istemem ama korkarım artık gitmelisin.
You see, I leave to work at 5 : 00 in the morning, and I just don't have the strength anymore.
Görüyorsunuz, işe gitmek için sabahın 5'inde ayrılıyorum... ve artık dayanacak gücüm kalmadı
You don't have to stay with me. He'll leave you alone now.
Benimle kalman gerekmez, artık seninle uğraşmaz.
Shane, you don't have to leave.
Shane gitmene gerek yok.
I don't have to ask you to leave me alone, but do it.
Beni yalnız bırakmanı istemek zorunda değilim, ama yapacağım.
You don't have to see me again or even speak to me again, but... save yourself, leave him.
Beni tekrar görmeniz hatta benimle tekrar konuşmanız gerekmiyor ama kendinizi kurtarın. Onu terk edin.
Don't you see that I have to leave?
Gidiyorum, görmüyor musun?
You don't have to leave the house.
Evden gitmenize gerek yok.
Just because Sam McCord's a bum and you lost a gold mine, you don't have to leave Alaska.
Çünkü Sam McCord bir serseri ve sen bir altın madeni kaybettin. Alaska'dan ayrılmamalısın.
You don't have to leave on my account.
Benim yüzümden gitmene gerek yok.
Maybe it's good you did it this way, because I don't think I'd have ever had the courage to leave you otherwise.
Belki bu şekilde yapman iyi, çünkü başka türlü sana veda edecek cesareti asla bulamazdım.
Hey, Gloria, you don't have to leave like this.
Gloria, bu şekilde gitmen gerekmiyor.
And if you don't go with me, I'll have to leave you here.
Eğer benimle gelmek istemiyorsan, seni burada bırakırım.
But don't forget, the money increases as the film goes on... so the longer you leave it, the more you have to pay.
Ama unutmayın, film ilerledikçe ücret artacak, bu yüzden ne kadar oynarsa, o kadar ödemek zorunda kalırsınız.
Don't do as you always do, don't touch me, leave me leave me... - What have I done to you?
- Ne yaptım ben?
You don't have to tell me when to go. I'll just leave.
Ne zaman gideceğimi söylemene gerek yok.
You don't have to leave.
Gitmek zorunda değilsin.
If you don't wish to go to bed with me, I shall have to leave you.
Benimle yatağa gitmek istemiyorsan, seni terk etmeliyim.
For the enlisted men, our entertainment... Because you're entertaining only between battles or on one day's leave, and you may die next day, we don't have much time for any lengthy entertainment, we go straight to the comfort girls.
Gönüllü askerleri eğlendirirdik çünkü çatışmaların arasında bir iki gün eğlenebiliyordunuz ve ertesi gün ölebilirdiniz, uzun eğlencelere çok zamanımız olmuyordu direkt olarak rahatlatıcı kızlara gidiyorduk.
Look, I don't mean to be rude, really I don't, but I do have friends, and they are coming back, so why don't you just leave?
Bana bak, kabalaşmak istemem ama birazdan gelecek olan arkadaşlarımı bekliyorum neden gitmiyorsun artık?
Hey, neil, you don't have to leave.
... gitmene gerek yok.
- You don't have to leave the city.
- Şehirden ayrılmak zorunda değilsiniz.
If you don't behave you'll have to leave. OOOOOOOOH!
Adam gibi davranın, ya da burayı terk edin.
What I have said is prima facie I don't blame you for not believing me so I leave it to you to find out the truth
Elbette dediklerim beni bağlar Bana inanmazsan seni suçlayamam! bence gerçeği kendin bulmalısın!
You don't have to leave the country.
Şehirden ayrılmak zorunda değilsin.
I don't care if you have to hit me over the head..... just don't let me leave.
Beni durdurmak için kafama da vurabilirsin... Sadece gitmeme izin verme.
Well, you don't have to leave.
Gitmek zorunda değilsin.
If you don't mind, I'm gonna have to ask you to leave.
Sakıncası yoksa gitmenizi isteyeceğim.
You don't have to just leave it with...
Şöyle deyip bırakma :
- 11 of those years I knew... - I'm sorry, but you have to leave. Don't feel sorry for me.
Kusura bakmayın ama gitmeniz gerek.
Don't fire unless, you have to in order not to leave a trace.
Mecbur kalmadıkça... ateş etmeyin, iz bırakmayın.
Do whatever you have to do, but don't leave that class without getting detention.
Ne yaparsan yap sakın göz altına alınmadan sınıftan çıkma.
I have a lot to do before we leave, so if you don't mind.
Gitmeden önce yapmam gereken çok iş var, kusura bakma.
That means you don't have the courage to leave your wife and live with me
Yani karını bırakıp benimle olmaya cesaretin yok.
Warden, if you don't stop, I'll have to ask you to leave.
Müdür Bey, eğer tekrar keserseniz, çıkmanızı istemek zorunda kalacağım.
You don't have to leave
Terketmek zorunda değilsin.
Do what you have to do and leave me out of it, and don't describe it when you come back.
"Yapman gerekeni yap beni karıştırma yeter." "Ayrıca geri döndüğünde de bokunu betimleme bana!"
Sorry, Peg, but I'm gonna have to leave you there as a lesson to other women who don't cook for me.
Affedersin Peg ama bana yemek pişirmeyen diğer kadınlara ibret olması için seni burada bırakmak zorundayım.
You don't have to leave money.
Para bırakmanız gerekmez.
- Don't tell me you have to leave soon because I won't let you go.
- erkenden gitmek istediğini söyleme çünkü seni bırakmayacağım.
You don't have to leave right away. You just waxed the enemy.
Hemen gitmene gerek yok, düşmanlarını temizledin.
For instance, um, when you leave this office, don't think about everything you have to do in order to get out of the building. Just think of what you must do to get out of this room. And when you get to the hall, deal with that hall and so forth.
Bu ofisten çıktığında, tüm yapman gerekenleri düşünme, sadece bu binadan çıkmak için, yapman gerekenleri düşün... bu odadan çıkmak için... ve koridora geldiğinde, koridorla icabına bak, ve devam et... görürsün?
Until I have some answers, I don't want you to leave the Enterprise.
Ben bazı yanıtlara ulaşana kadar, Atılgan'dan ayrılmanı istemiyorum.
You don't have to leave on her account
Moralini bozmasına izin verme.