You got to do it translate Turkish
1,567 parallel translation
FBI wants to see it, you got to do it officially.
FBI onu görmek istiyor, bunu resmi olarak halletmek zorundasın.
I guess if you want to commit suicide around here you got to do it yourself.
Sanırım intihar etmek dahi istiyorsan, kendi işini kendin yapacaksın.
You got to do it.
Bunu yapmalısın.
You got to do it yourself!
Kendin yapmalısın!
- YOU GOT TO DO IT IN PERSON.
Gidip şahsen özür dileyeceksin.
You've just got to let me do it.
Bana izin ver yeter.
When I got to the restaurant I saw all the cops, but I had no idea that it had to do with you.
Restoranta gittigimde tüm o polisleri gördüm, fakat seninle ilgili olduguna dair bir fikrim yoktu.
You've got to obey orders in the Army. It's my right to do my duty.
Orduda emirlere itaat edilir, bende bunu yaptım
If you spent time together, it's got everything to do with this case.
Beraber zaman geçirdiyseniz davayla alakalı bir şey demektir.
So you make £ 400,000? Hey, it's a dirty job, somebody's got to do it.
Biliyorum kirli bir iş, ama birisinin yapması gerekiyor.
When you asked me to move in it seemed like the right thing to do but... when I got there I sort of realized that I'm just doing it cause I'm too afraid to start my life.
Taşınmamı söylediğinde mantıklı gelmişti ama sonra fark ettim ki, bunu sadece hayatıma başlamaktan korktuğum için yapıyordum.
But it's got nothing to do with you.
Ama bunun seninle alakası yok.
what you asked, i thought i do some research that's very nice, Lewis, it's just you didn't need to do that no, that i've got way too much time on my hands look, find us some really cool stuff
Sorduğun şeyi düşündüm, bir kaç araştırma yapıyorum. Çok güzel, Lewis, ama bunu yapmana gerek yoktu. Hyır, bunun için elimde çok zamanım var.
not fair, why don't i get the cool stuff it's not anything cool, it's scary but you should do see the look on Zane's face this isn't funny, we've got to keep this as a secret, from everyone
Adil değil, o harika şeye ben neden sahip değilim. Bu harika birşey değil, bu korkunç. Ama Zane'nin yüzündeki bakışı görmeliydiniz.
We got to stay hard, dude, because you can't do it if...
Sert kalmalıyız dostum, çünkü eğer fazla çekersek...
What I really got that my primary aim is to feel and experience joy, then I began to do only those things which brought me joy, we have a saying, you know, "if it ain't fun, don't do it"
Ama esas amacımın : hissetmek ve tadını çıkartmak olduğunu anladığımda, bana mutluluk getiren davranışlarda bulunmaya başladım. Biz de bir deyiş vardır : "Eğlendirmiyorsa, yapma!"
Unless you can persuade him to give up diplomatic immunity, yes, it's our only option. - How long have we got to do that?
Diplomatik dokunulmazlığından vazgeçmesi için ikna edemediğiniz sürece tek seçeneğiniz bu.
- -No, I'll do it, you got Bonnie to take care of.
- -Hayır, bunu ben yaparım, sen Bonnie ile ilgilen.
I'll kill him before I let him do it, but you've got to admit the kid's got balls.
Bunu yapmasına izin vermeden onu öldürürüm, ama kabul etmelisin, çocuğun cesareti var.
YOu got to know What to do With it.
Onunla ne yapacağını bilmen lazım.
It's got nothing to do with how frightened you are.
Bunun korkup korkmamanla alakası yok.
You do realize it will be impossible for us to take over the company if he's got any power there.
Eğer orada güç kazanırsa, şirketi ele geçirmemizin imkansız hale geleceğinin farkındasındır.
If you got nothing to do, don't do it here.
"Elindeki işi yapmazsan, yapacak bir şeyin kalmaz"
Now, you got something to arrest me for, then do it otherwise, excuse me.
Beni tutuklamaya yetecek bir şeyiniz varsa, tutuklayın. Yoksa, izninizle.
Some guy come in, swinging a gun in your face, start making threats, demanding cash and you're thinking you're the muscle there, so you got to do something about it.
Anlıyorum. Birisi içeri girip, yüzüne silah doğrultup, seni tehdit edip, senden para isterken ; Orada kaslı olanın sen olduğunu düşünüp, bir şeyler yapmaya karar verdin.
In fact, they got a song I want to play for you, but, um, only if Truck Sugar will come up and do it with me.
Aslında, size çalmak istediğim bir şarkıları var ama tabi Truck Sugar buraya gelip bana eşlik ederse.
long legs she couldn't get across me, unfortunately there is big about it, seems obvious you try to find out a new position it does mean you can't do it it's just, obviously, you got to work around it
Ne yazık ki beraber olamadık... ona birkaç beden büyük geldim. Çeşitli pozisyonlar denedik... ancak yapamadık.
You're going to be ready to do what has to be done, too, got it?
Sizin de zihnen hazır olmanıza ihtiyacım var.
But I've got to do something to raise my profile, to distinguish me in some way and I have to do it soon- - you ate that whole thing?
Ama profilimi yükseltmek için bir şeyler yapmam gerek. Bir şekilde beni diğerlerinden ayıracak bir şey. Ve bunu...
So it just seems pretty obvious to me what you've got to do.
Bence yapman gereken çok açık.
I'm still waiting in for a call-back, but I got to tell you, these guysune in packs, and..... I just don't think he would do it without his friends.
Arkadaşları olmadan bunu yapacağını sanmam. Silah kaçakçısı Trent Peters'tan ne haber?
You got a chance to show her what you can do, and now you're blowing it.
Ona neler yapabileceğini göstermek için bir şans yakaladın, ve bunu mahvediyorsun.
Here I was thinking this had something to do with us, when it's who has the upper hand in this family feud you've got going on.
Ne aptalım Ben de konu biziz sanıyordum. Asıl önemli olan, ailenizin kan davasında kimin üstün olacağıymış.
You want to get To the fish, You got to bust a hole In the ice, But as soon as you do, It starts to freeze over again.
Balığı yakalamak istiyorsan,... buzda bir delik açman gerekir, ama bunu yaptığın gibi, su tekrar donmaya başlar.
I have no idea how horrible that must have been for you, but knowing that they're still out there, that you alone can do something about it, that's got to be driving you crazy.
Bunun senin için ne kadar kötü olduğunu bilemem, ama onların orada olduğunu bilmek hala tek başına birşeyler yapabilmek,... seni çılgına çeviriyor olmalı.
And i'm sure it's got everything to do with the two of you.
Eminim ki ikinizle de çok alakılıdır bu.
If you do decide to get it fixed, then you've got my name and number.
Eğer tamire gerek olursa, işte adım ve numaram.
Now you've got to do it for her.
Yarın onu yerine getirmeniz lazım.
But you've got to do it.
Ama sizin yapmanız gerekiyor.
Nate, you got to do this. I can't take it anymore...
Nate, bunu yapmak zorundasın.
DO YOU REMEMBER HOW FREAKED OUT YOU GOT WHEN DAD WANTED TO TAKE IT DOWN WHEN HE WANTED TO PAINT?
Babamın duvarı boyamak için posteri indirmek istediğinde nasıl çılgına döndüğünü hatırlıyor musun?
As for me, I always assumed growing up happened dogmatically as you got older but it's really something you have to choose to do.
Bana gelince, büyümenin, yaşlanmayla gerçekleşeceğini düşünmüştüm, aslında seçmemiz gereken bir şeymiş.
I'm sorry. It's got nothing to do with you or me or my dad or the cake.
Seninle, benimle, babamla ya da kekle ilgili değil.
You got it, and if I do turn anything up, you'll be the first to know.
Tamamdır, ben bir şey bulacak olursam da, ilk sana haber vereceğim.
But you wanna know what's it got to do with you.
Ama senin bilmek istediğin şey, bunların seninle alakası ne?
You wanna know What's it got to do with that dead family.
Bilmek istediğin o ölü aile ile alakası ne.
You got paid a half a million dollars to adapt the book and you didn't do it.
Kitabı uyarlaman için sana yarım milyon dolar ödendi ve sen öyle yapmadın.
It's got nothing to do with you.
Seni ilgilendiren bir mesele değil.
But like it or not, you've got work to do.
Ama ister beğen, ister beğenme, yapmanız gereken işler olur.
It's got nothing to do with you guys.
Bu sizinle alakalı değil.
Fish, I got to give it to you, hiding out in the Hamptons sure do beat that crack house in the Bronx.
Çaylak, hakkını vermeliyim, Hamptons'ta saklanmak, Bronx'taki o keş evinde saklanmaktan bin kat iyi.