You really don't have to translate Turkish
923 parallel translation
I really don't know anything, so I have nothing to tell you.
Gerçekten bir şey bilmiyorum, söyleyecek bir şeyim de yok.
Really, you don't have to go through all that.
Gerçekten, bütün bunları bilmenize gerek yok.
Well, I guess all I'm trying to say is that - and I really mean this, Lloyd - if what you want is a family like our fathers have and promotion in the air force and position in society like our mothers have, and you marry me because I'm pretty and smart and have guts and know the ropes... then I don't think you want to marry me, Lloyd.
Aslında sana anlatmak istediğim şu, bu konuda çok ciddiyim, Lloyd eğer bütün istediğin babalarımızınki gibi bir hayatsa Hava Kuvvetleri'nde yüksek bir rütbeyse annelerimizin sahip olduğu gibi sosyetede bir pozisyonsa benimle sadece güzel ve akıllı olduğum, cesur olduğum için evlenmekse benimle evlenmek istediğini sanmıyorum, Lloyd.
Why have you come to me, when you really don't believe... that I can help you?
Size yardım edebileceğime inanmıyorsanız neden bana geldiniz?
You don't really have to go at all.
Gitmenize gerek yok. Hoşuma gitti.
If you don't mind, I really have a lot of work to do.
Sakıncası yoksa, yapacak çok işim var, gerçekten.
Well, y - You don't really, uh, have to...
Ama hiç gerek yoktu...
Really, I mean it. You don't have to pay me.
Gerçekten, bunun için ödeme yapmana gerek yok.
Well... if I don't slit your throat... you'll really have something to write him about, won't you?
Boğazını kesmezsem oğluna yazacak bir şey çıktı değil mi?
Really, my lord, you don't have the moral right to spend their lives.
Gerçekten lordum, ahlaken onların canını harcamaya hakkınız yok.
There's something I have to tell you about this situation which you don't really...
Durum hakkında sana anlatmam gereken bir şey var. Senin için gerçekten...
You know, you really have to have everything you want, don't you?
İstediğin her şeyi elde etmek zorundasın, değil mi?
What I'm trying to tell you is, you really don't have a leg to stand on.
Sana anlatmaya çalıştığım şey, dayanağın geçerli değil.
And I don't really feel I have time to explain it all to you so just do as I say, and you'll stay healthy and everything will be all right.
Size açıklamak için gerçekten zamanım yok o yüzden dediğimi yapın ve sağlığınızı koruyun ve her şey yolunda gitsin.
I have to tell you I'm afraid even I really just don't know.
İtiraf edeyim, korkarım ben bile gerçekten hiç bilmiyorum.
Paul That's a very splendid performance but you really don't have to get quite so carried away .
Paul, çok iyi bir performanstı, ama kendini bu kadar kaptırmamalısın.
I don't want to sound like I'm accusing you... but it's a question I really have to ask.
Sizin işiniz yüzler. Belki hapishanede iken onunla karşılaşmışsınızdır diye düşündüm.
I'm sorry, I really don't have anything to give you.
Üzgünüm, gerçekten sana verecek bir şeyim yok.
You don't really have to be one.
Gerçekten öyle olman da gerekmez.
Look, I don't mean to be rude, really I don't, but I do have friends, and they are coming back, so why don't you just leave?
Bana bak, kabalaşmak istemem ama birazdan gelecek olan arkadaşlarımı bekliyorum neden gitmiyorsun artık?
People don't like to acknowledge that, because it means a loss of control, but you really have to be lucky.
İnsanlar bunu kabul etmek istemiyor çünkü bu kontrolün olmadığı anlamına geliyor, tek gereken şanslı olmak.
You'd have to ask the Prince, I really don't know
bilmiyorum! Prense sormalıyız,
Sam, I don't pay you a lot of compliments, but I really don't feel you have any need to feel inferior to anyone.
Sam, sana pek iltifat etmem ama bence başka birine karşı aşağılık kompleksine girmene sebep olacak bir şeyin yok.
You really don't have to put in the odd appearance out of sentimentality.
Duygusuz bir görüntü takınmak zorunda değilsin gerçekten,...
Look, I really don't care what you gentlemen think as long as we don't have to listen to it.
Bak, gerçekten, siz beylerin ne düşündükleri umurumda bile değil... ta ki, biz dinlemek zorunda kalmadığımız sürece.
Don't really have much to tell you.
Sana söyleyebileceğim fazla bir şey yok.
You don't really have to yell like that.
Böyle bağırman gerekmiyor.
When Dr. Sommers tells you to come to his house to meet his brother who's into Eastern philosophy you really don't have much choice, do you?
Dr. Sommers sana doğu felsefesi okuyan kardeşi ile tanışman için gelmeni söylediğinde fazla bir seçme şansın yoktu, değil mi?
I don't have the guts to ask you, but I really need your help.
Sormaya cesaret edemiyorum, ama gerçekten yardımına ihtiyacım var.
No way to really explain it but, fortunately, between friends, you don't have to.
Tamamen açıklamak imkânsızdır ama şansına dostlar arasında buna gerek yoktur.
Listen, Benny, next time I'm really gonna have to do some damage, you know? So don't let me down, huh?
Dinle, Benny bir dahaki sefere ciddi bir hasar vermek zorunda kalırım kalıcam, beni hayal kırıklığına uğratma?
Have I really taught you everything I have to give? I don't think so.
Sana vermem gereken her şeyi öğretebildim mi?
We have a few items we want to straighten out first... or you might be looking at three actors... who really don't feel like making a Geronimo picture.
İlk olarak düzeltmek istediğimiz birkaç nokta var. Ya da bunun yerine bir Geronimo filmi çekmekten hiç hoşlanmayacak üç aktörün yüzüne bakabilirsiniz.
You don't really have to cheer.
Sevinmene gerek yok.
Why don't you really cheer me up and tell me again how lucky I am to have inherited the Bundy forehead?
Neden bana Bundy alnına sahip olduğum için ne kadar şanslı olduğumu söyleyip beni rahatlatmıyorsun?
If you really want to marry my daughter... "... why don't you go get some snow from the mountain, and we'll have a drink? "
Kızımla evlenmeyi gerçekten istiyorsan dağdan biraz kar getir ve beraber içelim.
If you don't think you really have a date, why did you pass up a chance to go to the game?
Eğer, randevun olmadığını düşünüyorsan neden maça gitme şansını da tepiyorsun ki?
I think that really allows the show to stay away from to much heavy melodrama and kinda keep it balanced ooooh snap trouser it Cohen you guys have pirates yeah I know, it's a bit minty I don't know
Hatta ben bunu Summer'dan önce söylemiştim.
You know, if you really don't have the capacity to remember things, you ought to put them on a chain round your neck.
Bazı şeyleri hatırlayamıyorsanız onları bir zincirle boynunuza asmanız iyi olur.
You really don't have anything better to do than harass me when there are real criminals out there?
Gerçek suçlular dışarıda dolaşıyorken beni rahatsız etmekten başka yapacak daha önemli bir işiniz yok mu gerçekten?
And you have enough good taste to tell me : "I don't really care".
Üstelik "Umurumda değil" diyecek rafine bir zevkin var.
You really don't have to stay.
- Gerçekten kalmanıza gerek yok.
A Woman's Guide to Happiness you don't really have to worry until a man stops buying white underwear.
Kadının Mutluluk Rehberi " bir erkek beyaz iç çamaşırı almayı bırakana dek endişe etmeye gerektirecek bir şey yokmuş.
Really, you don't have to.
Buna mecbur değilsin.
If I tell you, you're not going to believe me... but I have to tell you... so it really doesn't matter if you don't believe me.
Sana anlatırsam bana inanmayacaksın ama sana anlatmalıyım bu yüzden inanmasan da beni bağlamaz.
Holling, really, you don't have to explain.
Açıklamak zorunda değilsin.
- You don't have to, really.
- Yapmak zorunda değilsin, gerçekten.
They have a directory but the problem with it is, even if you figure out where you are and where you wanna go you still don't really know, sometimes, which way to walk because it's an upright map.
Küçük haritaları vardır ama onunla ilgili problem de, nerede olduğunuzu çözseniz de ve nereye gitmek istediğinizi hala hangi yolu kullanacağınızı tam olarak bilememeniz çünkü harita duvarda asılıdır.
You really don't have to do that.
Bunu yapmanıza gerçekten de gerek yoktu.
I don't wanna get into it, but I have to tell you, it is really, really serious.
Bu konuyu açmak istemiyorum ama ilişkimizin ciddi olduğunu sana söylemek zorundayım.
I don't really have much to give you, but...
Sana verecek pek bir şeyim yok, ama...