You won't translate Turkish
71,810 parallel translation
That's why you won't tell me who Prometheus is.
Bu yüzden Prometheus'un kim olduğunu söylemeyeceksin.
We've already established that you think you won't kill me.
- Yoksa ne olur? Beni öldürmeyeceğini ikimiz de biliyoruz artık.
In exchange, I give him my help and his assurance that you won't get hurt.
Karşılığında ona yardım ediyorum ve sana zarar vermeyeceğine dair söz veriyor.
Renard won't stop until you're dead.
Renard, sen ölene kadar durmayacaktır.
As long as you promise your mom won't drag us to the Accords Hall for another Clave assembly.
Annenin bizi Anlaşmalar Salonunda başka bir Clave toplantısına götürmeyeceğine söz verirsen.
I mean, you have to know this won't end well, regardless of who stops Valentine.
Valentine'ı kimin durduracağının önemi yok ama bilmelisin ki bu işin sonu iyi bitmeyecek.
Walk with me, won't you?
Benimle yürür müsünüz?
You won't find him.
- Onu bulamazlar.
You'll be thinking that, won't you?
Böyle düşüneceksiniz, değil mi?
- you won't be able to relax and...
-... rahatlayamayacaksın...
You won't know this, but er..... my partner and I... my husband are in the final stages of adopting a child.
Haberiniz yok ancak hayat arkadaşım ve ben çocuk evlat edinmek üzereyiz.
I won't tell you to do that.
Sana bildirmeni söylemeyeceğim.
But you know that destroying Eros won't rid us of all the protomolecule.
Ancak biliyorsun ki Eros'u yok etmek bizi protomolekülün tümünden kurtarmayacak.
We won't let you silence us to protect your experiment.
Deneyinizi korumak için bizi susturmanıza izin vermeyeceğiz.
If you broadcast, people will come here to investigate and we won't be able to contain it.
Yayın yaparsanız insanlar araştırma yapmak için buraya gelir ve kontrol altında tutamayız.
It won't hurt you.
Sana zarar vermeyecek.
She won't come out, even if you ask her to.
İstesen bile çıkmaz.
She won't see me... without you here.
Benimle görüşmüyor. Sen yoksan.
If I tell you... you won't believe me.
Anlatsam inanmazsın.
I won't push you.
Zorlamayacağım.
- Promise you won't judge me?
Yargılamayacağına söz ver.
I know it's the secrets that you think won't kill you that always do, though.
Şunu biliyorum, insanı hep öldürmez sandığı sırları öldürür.
Okay, I did something... that I know you won't agree with, but...
Pekâlâ. Ben bir şey yaptım. Onaylamayacağın bir şey ama...
They won't eat anything that's dead, so smell dead, taste dead, they avoid you
Ölmüş olan hiçbir şeyi yemiyorlar, yani ölü gibi kokuyorsan, tadın ölü gibiyse seni es geçiyorlar.
You won't have to listen to my bullshit anymore.
Benim saçmalamamı dinlemek zorunda kalmazsınız artık.
Then you won't find your man and you'll be dead.
Sonra arkadaşlarını bulamaz ve ölürsün.
I won't return to King's Landing until I have that for you.
Sana o hediyeyi getirmeden Kralın Şehri'ne dönmeyeceğim.
If you ever think I'm failing the people, you won't conspire behind my back.
Halkı yüzüstü bıraktığımı düşünecek olursan arkamdan kuyumu kazmayacaksın.
They won't obey you unless they fear you.
Senden korkmadıkça sana itaat etmezler.
They won't just break your hands and let you walk away.
Sadece ellerini kırıp gitmene izin vermezler.
We get through this, you won't have to raise her like a fugitive.
Bu işi halledeceğiz. Onu bir kaçak gibi yetiştirmek zorunda kalmayacaksınız.
You won't see me coming.
Beni göremeyeceksin bile.
And you won't feel a thing.
Hiçbir şey hissetmeyeceksin.
Hmm. Who they won't find, since you already killed him.
Ki bulamayacaklar, çünkü onu çoktan öldürdün.
We won't hurt you.
Size zarar vermeyeceğiz.
And you won't change... because you can't.
Ve değişmeyeceksin de... Çünkü değişemezsin.
You won't get away with it.
Bu yanına kalmayacak.
I won't let you hurt him!
Onu incitmene izin vermeyeceğim!
♪ So won't you please help them ♪
♪ Lütfen yardım edin onlara ♪
I won't let you down, Kathryn.
Seni hayal kırıklığına uğratmam, Kathryn.
You won't get away with this.
Yaptığınız yanınıza kar kalmayacak.
I am not Bruce, and I won't let you tell Alfred.
Ben Bruce değilim. Alfred'e söylemene de izin vermem.
And I won't let you tell Alfred. Yeah?
- Ve Alfred'e söylemene izin veremem.
You won't be needing the gun.
Silaha ihtiyacınız olmayacak.
But I am sad you won't see the end of our little story, when the clock stops... and Gotham falls.
Ama küçük hikayemizin sonunu göremeyecek olmana üzüldüm. Saatler durup Gotham yıkıldığı an.
If I get outside and I'm worrying about you stabbing my neck, I won't be able to concentrate, and that's not good.
Dışarı çıkınca boğazımı keseceğinden korkarsam konsantre olamam. - Bu iyi olmaz.
Won't you?
Değil mi?
- Won't you?
- Öyle değil mi?
I know you won't.
Tereddüt etmeyeceğini biliyorum.
Now, I won't stop you.
Şu anda seni durdurmayacağım.
You won't, Bruce.
Başarısız olmayacaksın, Bruce.
you won't be alone 42
you won't get away with it 31
you won't believe it 101
you won't regret it 135
you won't get it 34
you won't understand 27
you won't be disappointed 56
you won't see me again 20
you won't say anything 21
you won't die 48
you won't get away with it 31
you won't believe it 101
you won't regret it 135
you won't get it 34
you won't understand 27
you won't be disappointed 56
you won't see me again 20
you won't say anything 21
you won't die 48