English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ Y ] / You won't believe it

You won't believe it translate Turkish

400 parallel translation
You won't believe that, sir, but it's true.
İnanmayabilirsiniz, ama bu doğru.
You won't believe this, you've probably heard it before... but I've never known any artists.
Buna inanamayacaksınız, muhtemelen daha önceden de duymuşsunuzdur ama daha önce hiçbir sanatçıyla tanışmamıştım.
Only, when you write it, they won't believe it.
Ama sen yazdığında, inanmayacaklar.
And now, Donald, how would you like to hear a story... about another bird so amazing you won't believe it?
Bir başka kuşla ilgili bir hikayeye ne dersin? Buna inanmayacaksın.
You must believe that it won't.
Buna inanmalısın.
Besides, you won't believe it.
Ayrıca inanmazsın.
Even if they believe you, it won't go too hard with me.
Sana inansalar bile, bana o kadar sert davranmazlar.
Witchcraft won't help if it gets in my sight. You won't make me believe that. Witchcraft won't help if it gets in my sight.
Hele bir göreyim, sihrin bir etkisi olmaz.
You won't believe it, but it's my very first.
Buna inanmayacaksınız ama bu benim ilk sigaram.
She says, "Darling, you won't believe it, " but I found an adorable baby on our doorstep " and I've decided to keep it.
Karım diyor ki, " Sevgilim inanmayacaksın ama Kapımıza bırakılmış dünya güzeli bir bebek buldum ve eve almaya karar verdim.
"You won't believe it, but it's got exactly my eyes and nose."
İnanmayacaksın ama bebeğin gözleri ve ağzı tıpatıp bana benziyor. "
If you can't see it, they won't believe me. Let's drop it.
Sen bir şey görmüyorsan bana inanmazlar.
You won't believe it until you see it.
Görene kadar inanmazsın da ondan.
You won't understand it because you're a man, but, believe me, every mother would be on Sissi's side.
Erkek olduğunuz için bunu anlamayacaksınız ama inanın, her anne Sissinin yanında olurdu.
If you won't believe it, go up to the loft and get the letter from Leopold Simon, from the Matto Grosso.
İnanmıyorsanız tavan arasına çıkıp Matto Grosso'daki Leopold Simon'dan gelen mektuplara bakın.
You won't believe it, boss.
Belki inanmayacaksınız efendim ama..
YOU WON'T BELIEVE IT YOURSELF BY TOMORROW MORNING.
- İnanmaz. Kimse inanmaz.
IF YOU DON'T BELIEVE, BOLI E, IT WON'T BE TRU E. THAT'S THE WAY MAGIC WORKS.
Büyü diye bir şey yoktur. Büyü yoktur, Henry. O dövüşü bileğimin hakkıyla kazandım.
Well, my dear, you won't believe this, but it turns out not only is he handsome and wildly rich, he's absolutely cuckoo for me.
Tatlım, inanmayacaksın ama sadece yakışıklı ve zengin olsa iyi, aynı zamanda benim için deli oluyor.
You may not believe it, but this state of things won't last.
Belki inanmayacaksınız ama, şimdiki durum sürekli olmayacak.
But it'll still be the same and you still won't believe me, because you don't want to.
Ama aynı olacak ve bana yine inanmayacaksın çünkü inanmak istemiyorsun.
They won't believe it, you'll see.
Lastiğimin patladığını söyle. İnanmayacaklar, göreceksin.
- You won't ever believe it, but it's so.
- İnanmayacaksınız ama öyle.
- No, Perico, it won't help you to enter, believe me.
Hayır Perico, inan bana odaya girmenin faydası yok.
Why won't you believe it?
Niye inanmıyorsun?
You won't believe me, but I said it before you.
İnanmayacaksın ama senden önce ben söyledim.
If you say Velasquez was also involved, I won't believe it.
Velasquez de bu işin içinde derseniz, buna inanmam.
Lady, you won't believe it, but some nut's throwing his money away.
İnanmayacaksın ama delinin biri parasını sokağa atıyor.
I know you won't believe this, sweetheart, but here it goes anyway.
Buna inanmayacağını biliyorum. bir tanem, Ama yine de..
You won't believe it but we had to make our way all by ourselves. Isn't that right, dear?
İnanmazsınız ama her şeyi kendimiz yapmak zorunda kalmıştık.
You still won't believe it.
- Tat, olmazsın!
You better drop that blade or you won't believe what happens next, even while it's happenin'.
O bıçağı indirsen iyi olur yoksa ne olacağına inanmazsın,... olurken bile.
They say where we're going is prettier than here, but I won't believe it unless you say so.
Gittiğimiz yerin buradan daha iyi olduğunu söylediler ama sen söyleyene kadar inanmam. Daha mı iyi?
You won't believe it.
İnanmazsın.
You won't believe it, but we've been invited to a Fourth of July party.
- Buna inanamayacaksınız. ... 4 Temmuz Kutlamalarına davet edildik.
You won't believe it?
İnanmıyor musunuz?
You won't believe that I'm doing it just for the sake of humanity?
Bunları insaniyet namına yaptığıma hiç inanmayacaksınız, değil mi?
You won't believe it, but a man once loved me.
İnanmayacaksın ama, bir keresinde bir adam bana aşık olmuştu.
I can't believe you won't get it.
- "Ölümün gölgesinin düştüğü vadide yürüsem de, kötülükten korkmuyorum."
If I tell you about it now, you won't believe me.
Şimdi söylesem de inanmazsınız.
- You are making matters worse! - They won't believe it.
- Sadece işleri karmaşıklaştırıyorlar.
You won't believe it, but he never let go, until the bartender was dying... on the street with foam coming out of his mouth.
İnanabiliyo musun, köpek adamı bırakmadı, bar sahibi ağzında köpüklerle... öylece yerde ölene kadar.
Anyuta, you won't believe it!
Anyuta, kulaklarına inanamayacaksın!
- You won't believe it.
- İnanmayacaksın
You won't believe it, but see it with your own eyes!
İnanamayacaksınız, ama kendi gözlerinizle görün.
You won't believe it.
İnanamayacaksın.
Larry, you won't believe it.
Larry, buna inanamayacaksın.
You won't believe it.
İnanamazsın.
But believe it or not You won't find it's so hot
Ama inanın bana Paranız yoksa
You won't believe it, come.
İnanamayacaksın, gel.
You won't believe how difficult it was for me to convince Larry to come this weekend.
Larry'i bu hafta sonu buraya gelmeye ikna etmek için ne kadar uğraştım, tahmin bile edemezsin.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]