Youthful translate Turkish
463 parallel translation
Friends, we shall miss your youthful faces
Şimdi vedalaşalım, gelecekte yine görüşürüz.
- Mr. Parker, spare me these youthful horrors, please.
- Bay Parker lütfen beni bu çocukça korkulara bulaştırmayın.
Shangri-La will keep her youthful indefinitely.
Şangri-La onun gençliğini ebediyen koruyacak.
Youthful blunders.
Acemilik çalışmalarım.
A youthful peccadillo.
Gençlik hatası işte.
Youthful, passionate, idealistic.
Delikanlıca, hararetli, idealist.
Susan, your youthful exuberance is very tiring.
Susan, gençliğinin coşkusu çok yorucu.
That is the only available identification of the youthful Zelton Bandit.
Genç Zelton Haydut'una dair elimizdeki tek kimlik bilgisi bu.
It was no more than a piece of youthful bravado but it was one of those acorns from which great oaks are destined to grow.
Bu, gençliğe özgü boş bir meydan okuma değil kaderinde ulu bir meşe ağacına dönüşmek yazan, bir fideydi.
Truth colored by youthful imagination...
Gençlik hayalleri ile boyanmış gerçek...
Tell me, who is that youthful Aphrodite?
Söyle bana, bu genç Afrodit kim?
You are too full of youthful vigor.
Gençliğin verdiği kuvvetle dopdolusun.
You'd be surprised the youthful effect it'll give you.
Seni öyle gençleştirir ki şaşırırsın.
To me, it was more youthful.
Bence diğeri daha gençti.
Walter represented youthful innocence.
Walter genç masumiyetini temsil ediyordu.
In spite of all her youthful zeal
Gençlik coşkusuna rağmen
AGE, YOUTHFUL TWENTIES.
Aşık olmak.
It was also a period that youthful Industrial Agriculture Red Army laid their foundation in China.
Aynı zaman Kızıl Ordu'nun Çin'de temelinin atıldığı dönemdir.
But I'm ready to give up my youthful ways out of love for Yasuko.
Fakat Yasuko için tüm gençliğimi feda etmeye hazırım.
It's called a "youthful mistake." So nobody won't mention it again!
Gençlikte yapılan bir hataydı. Isıtıp durmayın artık!
- You look youthful as always
Her zamanki gibi genç görünüyorsun.
KEEP YOUR YOUTHFUL EYES
GÖZLERİNİZİ GENÇ TUTUN
Even though your brow gives a youthful glow
Gençliğinin kanıtı olarak, alnın kızarsa da
"Condemned to spend your youthful years in this uncivilized hamlet."
"En verimli gençlik yıllarınızı bu ilkel köyde geçirmeye mahkumsunuz."
I think you will enjoy hearing about my youthful adventures.
Sanırım gençlik maceralarımı dinlemek hoşunuza gidecek.
'... no longer will the Caped Crusader'and his youthful aid be able to combat crime in Gotham City.'
'... pelerinli kahramanın artık' 'Gotham City'de suça teşvik olabileceği.'
Here's a wonderful, youthful Persian-lamb coat.
Bu da genç işi, muhteşem bir İran kuzusu ceket.
It's a youthful coat.
Tıpkı gri ve kahverengi doğal deriler gibi, yıllar süren bir işçiliğin ürünüdür.
# Must keep her husband youthful
# Kocasını diri tutmakta...
Had she affections and warm youthful blood, she would be as swift in motion as a ball.
O da sevseydi. ılık gençlik kanı aksaydı damarlarında. top gibi uçabilirdi o da.
Yes Miss Qing-erh, go ahead and eat it This delicacy retains a lady's youthful looks
evet kötü gibi durabilir... ama bedeni iyileştirip insanı genç tutar!
Smart, youthful woman. - 21-year-old girl, virtuous... college graduate, wishes to marry Catholic professional... doctor, pharmacist, dentist.
İşçi çevresinden narin genç kız yaş 25, sevgi dolu, iyi huylu, iri boylu bir genç erkekle mutlu bir birlik için evlenecek.
Thou little, youthful maiden
# Küçük güzel kız.
A widow with youthful passion.
Genç ve tutkulu dul.
It may sound conceited to say I'm highly intelligent, youthful, successful, sensible, sexy and I care about the world we live in.
Kendimi müthiş zeki, başarılı, dinç, dengeli ve seksi diye tanımlarsam kibirli izlenimi verebilirim. Dünyada olanların bilinci ve sorumluluğu içinde kültürlü, iyi okumuş, popüler ve bunların iyi bir bileşimi.
- They give you a youthful air.
- Sana genç ve güzel bir hava verir.
The real fight was between an independent socialist, Charlie White, who had Common Wealth support, and the youthful conservative Lord Hartington, who had official Labour backing.
Asıl savaş, Common Wealth'in desteğini alan bağımsız sosyalist aday Charlie White ile, işçilerin desteğini alan, genç muhafazakar Lord Hartington arasındaydı.
The only difference between the NSB e the youthful movement he is that it was not a movement politician.
Gençlik hareketinin NSB'den tek farkı apolitik bir duruşunun olmasıydı.
To the look for the movement youthful in Germany, we saw that was very different, because they had German personality e in Holland the personality was dutch, therefore we pass of the movement for the NSB, because we saw the ideal, the danger it bolchevismo.
Tabiî ki Almanya'daki gençlik hareketini inceledik. Aramızda dağlar kadar fark vardı. Mâlûm herkesin yoğurt yiyişi farklıdır.
Sort of a youthful Adonis?
Genç Adonis?
It was youthful enthusiasm.
O bir gençlik macerasıydı.
A youthful nation rises ready for the storm
Fırtınaya hazır genç bir ulus doğuyor.
Full of pride in her youthful beauty.
Gençlik ve güzelliklerini tam bir gururla sergilerler.
It was on such a different plane than our youthful flirting... that the two can't be compared.
Gençliğimizdeki flörtten o kadar farklı bir düzlemdeydi ki bu ikisi karşılaştırılamaz.
She turned to the youthful sovereign with tears streaming down her cheeks and comforted him.
Yanağındaki gözyaşlarıyla genç hükümdara doğru döndü,
May his youthful drives unco ver to make of you an ardent lover.
Ve sizi sıcak gençlik dürtüleriyle, Bir plana uygun, aşık etsin.
It's traditions are handed down from one youthful generation to the next.
Gelenekleri miras bırakılmıştır. genç bir jenerasyondan geleceğe.
[Hannibal Narrating] In the hills near the town of Redwood, California... five miles from the Oregon border, a maniacal religious cult leader named Martin James... has been keeping his youthful followers isolated from the outside world... controlling their minds by terror and intimidation.
Pınar Batum California, Redwood kasabası yakınındaki tepelerde Oregaon sınırına beş mil mesafede, dini mezhep lideri Martin James genç müritlerini dış dünyadan izole edilmiş bir şekilde tutuyor. Onları korku ve tehditle kontrol altında tutuyor.
I had assumed that it was simply youthful passion.
Sadece gençlik ateşi olduğunu sanmıştım.
Handsome in a way... he had youthful eyes.
Kendi tarzında bir çekiciliği vardı. Gençlik dolu gözleri vardı.
Before going for the NSB, it stows in the youthful movement.
O nedenle Hollanda'da yaşam koşulları bir hayli zorlayıcıydı. NSB'ye katılmadan önce, gençlik hareketine üyeydim.