Translate.vc / Spanish → Turkish / Bak
Bak translate Turkish
415,561 parallel translation
En cierto modo, te envidio, Emily.
Bir bakıma, sana imreniyorum Emily.
Mira, acabas de perder un gran cliente.
Bak, önemli bir müşteriyi kaybettin.
Vale, mirad, si Alex es un superhéroe, debería poder atrapar... esto.
Peki bakın, Alex bir süper kahramansa bunu yakalamayı... -... başarır. - Hey!
Se llama cuidar de uno mismo, Emily.
Evet, buna kişisel bakım denir Emily.
Oye, mira.
Hey, bak.
¡ Mira esa escultura del rey Orin!
Şu Kral Orin heykeline de bakın!
Mira, si te quieres ganar el respeto de tu padre, entra ahí y sé el jefe.
Bak, eğer kendi babanın saygısını istiyorsan oraya git ve "patron" ol.
¿ Sabes, Jackie? Voy a necesitar que...
Bak Jackie, sana ihtiyacım var...
Tiene esa mirada.
Gene o bakış.
La mirada de "Voy a joderte el día obligándote a hacer un molesto encargo personal".
"Sinir bozucu şahsi görevlerimden vererek gününüzü mahvedeceğim" bakışı.
Mira, te he mandado un avión de Wonder Woman de juguete.
Bak, sana oyuncak Wonder Woman jeti gönderdim.
Esto te da otra perspectiva de las cosas.
- Vay canına, gerçekten farklı bir bakış açısı.
Pasea perros.
Kız kardeşim köpek bakıcısı.
Tú eres mi hermano médico espacial, lo cual me convierte en tu hermana paseadora de perros.
Sen benim uzay doktoru kardeşimsin bu da beni senin köpek bakıcısı kız kardeşin yapar.
Vale, mirad, si estáis preocupadas por el crimen, os puedo acompañar hasta el coche por las noches.
Bakın, eğer suç konusunda endişeliyseniz gece arabanıza kadar size eşlik edebilirim.
Mira, no tengo tiempo de ir a clases.
Bak, ders almak için zamanım yok.
Mira, no le daremos dinero a Jackie a menos que sepamos para qué es.
Bak, ne için lazım olduğunu bilmeden Jackie'ye para vermiyoruz.
Mire... una de mis buenas amigas tiene una hija en su clase, ¿ Ruby?
Bakın, arkadaşlarımdan birinin sizin sınıfınızda bir kızı var, Ruby?
Mire, no sé qué clase de broma enfermiza está gastando.
Bak, ne türde hastalıklı bir şaka yapıyorsun bilmiyorum.
Ahora ejecutaremos la operación Meternos en Nuestros Asuntos y Hacernos los Guays.
Şimdi "Kendi İşinize Bakın" ve "Cool Davranın" operasyonları var.
Mira... son 1000 dólares.
Bak, bu bin papel.
Mira, ya sé que propasé los límites...
Bak, sınırımı fazla aştığımı biliyorum...
Míranos.
Bize bir bak.
Bueno, veo que al fin encontraste el monitor para bebé del basurero. Lo escondí para escucharlos a ti y a Kimmy.
Eh, bakıyorum sonunda seni ve Kimmy'yi dinlemek için çöpten aldığım bebek telsizini bulmuşsun.
Santo diagnóstico, compa.
Teşhise bak, siyah adam!
- Busca en la ropa limpia.
- Kirli sepetine bak!
Míralos.
Şu insanlara bak.
"Qué genial es ese Kimmy, que vino por su Titus".
"Bakın, Kimmy harika bir erkek, Titus'ını almaya gelmiş!"
Es decir, mira dónde la conociste, mira cómo la conociste y si eso no te convence, mírala a ella.
Onunla nerede ve nasıl tanıştığına baksana bunlar seni ikna etmezse ona bak.
Mira, Krystal, creo que lo mejor que puedes hacer es quedarte y apoyar a Brie.
Tamam, bak Krystal, bence yapman gereken şey burada kalıp Brie'yi desteklemek.
Mira.
Bak.
Mira, es que ahora tengo que priorizar mi carrera, cielo, ¿ sabes? Acabo de cerrar un trato tremendo.
Bak, sadece kariyerime odaklanacağım bebeğim şu anda, tamam mı? Hey. Daha yeni dev bir anlaşma yaptım.
Rachel, mírame.
Rachel, bana bak.
Mirad, mirad.
Bak, bak.
Mirad, es joven.
Bak, genç bir adam.
Ha estado reparando ese generador de escudo y esos droides.
Droidlerin ve kalkanın bakımını o yapıyormuş.
A ver si puedes conectarlo con Underwood.
Underwood'a bağlayabilecek misin, bak.
Mírenlos.
Bakın. Şunlara bakın.
Ese es el rostro que contempla la derrota.
Bu, kaybetme düşüncesinin bakışı.
Sí, miren alrededor.
Evet, etrafınıza bakın.
En el noticiero nocturno, los activistas de los veteranos pedirán mejores cuidados.
Gece haberlerinde gazi hakları aktivistleri daha iyi bakımı savunacak.
Mira, perdiste. Pero más de la mitad del país te considera su presidente.
Bak, sen kaybettin ama ülkenin yarısından fazlası seni başkanları olarak görüyor.
Si sus libros son indicio de algo, tuvo una vida muy intensa.
Kitaplarına bakılırsa epey fırtınalı bir hayat yaşamış.
Yo solo quiero asegurarme de que sus cuatro años sean ocho, pero... La decisión es suya, por supuesto.
Bak, ben sadece dört yılını sekiz yıla çıkarmaya çalışıyorum ama karar senin tabii.
Miro a gente que espera, con una sonrisa en la cara, a que llegue su turno.
Yüzlerinde bir tebessümle sıralarını bekleyen insanlara bakıyorum.
- Él ya no trabaja aquí.
- Bakın, artık burada çalışmıyor.
Fíjate mejor.
Daha dikkatli bak.
¿ Lo ves?
Bak, işte bu yüzden sunmak istemedim.
¡ Mira!
Bak!
- Mira, tenías razón.
Bak, sen haklıydın.
Vaya.
Şu işe bak.