Translate.vc / Spanish → Turkish / Balón
Balón translate Turkish
2,700 parallel translation
Encuentra tú lugar, Devon, Rhodes hará un cruce a la línea, pásale el balón.
Yerine geçiyorsun. Devon, sen de boşluktan katederek Rhodes'u buluyorsun. Topu ona indiriyorsun.
Estoy aquí para meter el balón en la canasta.
Basket atmak için buradayım.
O lanzo el último balón, o me quedo en el banco.
Ya son atışı ben yaparım ya da kenara geçerim.
- ¿ Es para tanto? No puedo elegir un balón, mucho menos una Peyton sin sentir que me estoy equivocando.
Peyton'ı bırak doğru mu, yanlış mı karar olduğuna emin olamadan daha bir basket topu bile seçemiyorum.
De noche. De las luces del tráfico se pasa al estacionamiento. Una figura solitaria entra en escena, picando un balón usado. "
" Park alanına yansıyan ışıklar ıssız bir figür eskimiş bir top sürerek sahneye giriyor.
Jugaba al balón con nosotros en el patio.
Arka bahçede bizimle top oynardı.
Puede lanzar un balón a 27 metros.
Futbol topunu 30 metre fırlatabiliyor.
Lo único que logré es cuando Joey Allen me golpeó en la cabeza esquivando un balón durante el juego en tercer grado.
Benim aklıma gelen tek şey, üçüncü sınıfta Joel Allen'ın, yakartop oynarken kafama vurması oldu. - Pekâlâ. Ne buldun?
Si rellenas un balón de fútbol de metralla...
Eğer topun boyutu kadar bir paket hazırlarsan...
Sabes, mi espalda me está matando, y dentro de tres semanas voy a sufrir el pero dolor de mi vida para sacar algo del tamaño de un balón de fútbol de mi vagina.
Sırtımın ağrısından geberiyorum. Ve 3 hafta içinde kukumdan futbol topu büyüklüğündeki birşeyi çıkarmaya çalışırken hayatımın en büyük acısını yaşayacağım.
El balón es mío.
Top bende.
Te llevaré el balón.
Topu sana vereceğim.
Te llevaré el balón.
Sana topu kazandıracağım.
Shearson roba el balón.
Shearson topu alıyor.
El balón es nuestro.
Top bizde.
El balón es nuestro. ¡ Vamos!
Top bizde. Hadi!
35 años, en el primer partido usaron este balón en cada una de las finales. Y en éste lugar, el lugar donde comenzó.
40 yıldır bizim ilk oyunumuzdan son oyuna kadar buradayım insanlar başlamanızı istiyorlar
1, 2, 3. Dale al balón.
Bir, iki, üç, vur topa.
Tírame el balón.
İşte geliyor.
Era como un balón enorme gris.
Büyük, gri bir amerikan futbol topuna benziyordu
- Señor, ¿ nos da el balón?
Bayım, topu bize atabilir misin?
¿ Acaso tu vida es un balón al que puedes patear?
Hayat bir futbol topu mu?
- Son pelotas de balón prisionero.
Bunlar yakantop.
- Así es como se gana en balón prisionero. Tienes que.. tienes que atraparlo.
Yakantop'ta kazanmak için onu yakalamalısın.
La tirolina se rompio, y estaban esas pelotas de balón prisionero... y algo de aceite cayó en los engranajes.
Halatlar koptu, ve yakartoplar vardı ve biraz yapışkan çamurluk dişlilerine girdi.
Mantén la mirada en el balón, no intentes apuntar.
Gözünü toptan ayırma, yön vermeye çalışma.
El primer jugador que pueda meter un balón entre esos palos se quedará con su puesto.
Topu şu iki direk arasından geçiren ilk oyuncu onun görevini üstlenecek.
Lo descubrí viendo a Kurt patear el balón y marcar entre los postes.
Kurt golleri atarken bunun farkına vardım.
La princesa Grace se tragó un balón de baloncesto.
- Baksanıza. Prenses Grace basket topu yutmuş.
- Trajiste tu balón nuevo.
- Yeni bir topun oldu demek.
¿ Sabes? Puede que el viejo balón esté un poco oxidado.
Muhtemelen bu eski top paslanmıştır.
Lo más importante al tirar el balón de fútbol es acompañarlo.
Topu fırlatırken en önemli şey dengeni korumaktır.
Me rompí el dedo jugando al balón el mes pasado.
Geçen ay top oynarken parmağımı kırdım.
Tienes el balón, amigo.
Top sende, dostum.
Jacob trata de irse con el balón, pero lo derriban en la yarda 40 con un tacle de Lewis Slaughter.
Jacob çalım atıp koşmaya çalışacak, 35 metre çizgisinde indirildi, Lewis Slaughter onu durdurdu.
Jonathan sostiene el balón para nuestro pateador, Joshua Webster.
Bu Jonathan. Şutörümüz Joshua Webster'ın toplarını tutar.
- ¿ Quieres probar un poco con el balón?
- Gidip birkaç şut çeksene.
Sabía que iba a fallar antes de patear el balón.
Daha vurmadan, kaçıracağımı biliyordum.
Actúas como si fueras a errar antes de patear el balón.
Daha topa vurmadan, kaçıracakmış gibi davranıyorsun.
El balón tiene que pasar por el medio.
Top ortadan geçmeli.
Pero el balón tiene que pasar por el medio.
Ama top direklerin arasından gitmeli.
Jerod House recibirá el balón. Corre por el campo.
Jerod House pası aldı ve koşuyor.
El balón queda libre.
Topu kaptı.
Las Águilas tienen el balón.
Top Eagles'da.
El balón va en camino.
Top havada. İlerliyor.
Porque no es en historia ¡ y estoy muy seguro que no es en defender el balón!
Çünkü tarih dersinde olduğun kadar savunma yapmakta da berbatsın! Anladım koç.
Cariño, cuando la estela decidió no presentarse puso el balón en mi campo de juego.
Tatlım Görüntü ortaya çıkmayarak benim ekmeğime yağ sürmüş oldu.
Pásale el balón a Gerhardt.
Sen iyi misin?
Yo le entregué el balón.
Ona sürekli pas çıkardım.
"Balón prisionero de Baylor"
" Baylor Yakartopu.
- Balón pie.
- Futbol.