Translate.vc / Spanish → Turkish / Basketball
Basketball translate Turkish
238 parallel translation
Es una ampolla del tamaño de una pelota de Basketball.
- Basketbol gibi olsa
Fuí criada en una casa con 4 hermanos, 1 hermana y un padre que apostaba al basketball,
Bak, ben 4 erkek kardeş, 1 erkek kılıklı abla ve basketbol maçlarına bahis yapan bir babanın olduğu bir evde büyüdüm.
Mira, ¿ Cuántos juegos de basketball, football, baseball, hockey he soportado por tí?
Bak, kaç tane basketbol, futbol, beyzbol, hokey maçına senin için katlandım ben.
Por qué un jugador de basketball...
Bir basketbolcunun neden çocuğu olmaz?
- Basketball.
- Basketbol.
¿ Conoces algún buen jugador blanco de basketball?
Hiç iyi beyaz basketçi tanıyor musun?
No hay buenos jugadores blancos de basketball, mi amigo.
İyi beyaz basketçi yoktur dostum.
Voy a darte una linea en cualquier cosa, baseball, basketball, futbol, ponies
I'll give you a line on anything. Baseball, basketball, football, ponies.
Así cambiaría el basketball. Lo podrían hacer mucho más rápido.
Basketbolu da hızlandırırdım.
Otra cosa que le haría al basketball en la linea central de la cancha a 10 ft de cada lado de la línea central pondría fuego, alimentado por gasolina.
Basketbolda bir değişiklik daha yapardım. Sahanın tam orta yerinde, orta yuvarlakta ateş yansın.
Aquí hay otra sugerencia para el basketball,
Alın başka bir tavsiye daha.
Ahora, debo explicar el motivo por el cual solo mencioné baseball, basketball y football es porque en mi manera de pensar esos son los únicos deportes que tenemos.
Şimdi beysbol, basketbol ve Amerikan futbolundan bahsetmemin sebebini açıklayayım. Bana göre elimizdeki sporlar bu üçünden ibaret.
El va a ser todo un comentarista de football. Y basketball este año, Y no me voy a perder. Uno de esos juegos.
Bu sene futbol ve basketbol takımında olacak ve ben onun maçlarını hiç özlemeyeceğim.
¿ Alguna vez has tratado de gritar "bravo"... con el labio del tamaño de una pelota de basketball?
Sen hiç basket topu kadar açılmış bir ağızla "bravo" diye bağırdın mı?
Hola cariño. Los niños te esperan para jugar al basketball.
Çocuklar top oynamanı bekliyor.
Odias el basketball.
Basketboldan nefret ediyorsun.
Se espera que USA haga su parte a la hora de recoger medallas... Especialmente en basketball, natacion y hockey.
Amerika ise birkaç dalda madalyanın en büyük adayları arasında... özellikle basketbol, yüzme ve hokey'de.
Joseph Basketball Camp... hay algunos, como Arthur que el entrenador Pingatore está reclutando.
Koç Pingatore'nin dikkatle izlediği Arthur gibi birkaç çocuk var.
¿ Mencione que es mi primer partido de basketball?
Bunun benim ilk basket maçım olduğunu söyledim mi? Evet, 4-5 kez dedim.
Pondras a un equipo de basketball antes que a tu familia?
Basketbol takımını, ailenden önceye mi koyuyorsun?
No es esto mejor que el basketball?
Bu basketboldan daha iyi değil miydi?
Pero ella es una gran fanatica del basketball.
Ama o büyük bir basketbol hayranıdır.
¿ Estabas jugando al basketball?
Basketbol mu oynuyordun?
Lo que quisiste decir era que estabas sorprendido de que yo jugara al basketball, porque soy gay, pero, sabes, Stuart, también soy negro. Por lo que es realmente sólo una batalla entre tus estereotipos arcaicos.
Demek istediğin şey, basketbol oynadığıma şaşırdığındı çünkü ben bir geyim ama gördüğün gibi Stuart, ben ayrıca bir siyahım da yani bu, senin modası geçmiş önyargınla yapmış olduğun bir savaş.
La federación de basketball ha defendido la controvertida victoria de Rusia en basketball. Las cosas continuan cuesta abajo para los Estados Unidos en Munich.
Basketbol federasyonu Rusya'nın basketboldakı ihtilaflı galibiyetine destek verdi.
Tengo escrupulos del tamaño de una pelota de basketball.
Hemde basketbol topu büyüklüğünde.
Voy ir a jugar basketball.
Ben basketbol oynamaya gidiyorum.
Dawson, lo que quiero decir es que tú golpeaste a Pacey en la cara con una pelota de basketball.
Dawson, Pacey'nin suratına basketbol topu fırlattın.
Gracias. ¿ Así que ahora podrías de dejar de tirar pelotas de basketball a mi cara, Dawson?
Tesekkürler peki artık suratıma basketbol topu atmaktan vazgecicekmisin, Dawson?
Te ves bien, pero para basketball.
Güzel görünüyorsun... basketbol oynamak için ama.
Basketball.
Basketbol.
Esas figuras de hombres tiesos jugando basketball... Tenía algo tan simple y primitivo.
O çöp adamların basketbol oynamasında gayet sade ve basit bir taraf vardı.
También tenía "Basketball Digest".
"Basketball Digest" dergisi de vardı.
Voy a jugar basketball con Julius.
JULiUS iLE BiRAZ BASKET OYNAYACAGIZ.
Es el único que cree que podemos competir en algo más que basketball.
Basketbol dışında bir şeyde yarışabileceğimizi düşünen tek kişi sensin.
Cada día que piso la cancha de basketball, aunque yo estaba en la cima del mundo, Yo me sentía como si tuviera algo que demostrar.
Basketbol sahasına adım attığım her gün, dünyanın zirvesinde bile olsam, kanıtlayacak birşeylerim olduğunu hissettim.
Y el no quiere que las personas que aman el basketball... no tengan esa oportunidad.
Ve basketbolu seven insanların bu fırsata sahip... olmamasını istemezdi.
Buenas tardes, para todos, y bienvenidos una vez más... para el basketball de los Bulls...
Tünaydın herkese, ve bir kez daha...
los playoff basketball... nos movemos a la Final de la Conferencia del Este... los Bulls y los Indiana Pacers.
Bulls basketboluna, playoff basketboluna hoşgeldiniz... Doğu konferansı finallerine doğru gidiyoruz... Bulls ve Indiana Pacers.
" Que parara de jugar basketball.
" Basketbol oynamayı bırak.
y él sentía que yo podía jugar baseball... y lo hice con la misma convicción y actitud... que cuando jugaba basketball.
Ve o beysbol oynayabileceğimi... ve bunu basketbolu oynadığım inanç ve tutumla... yapabileceğimi hissetmişti.
Pienso que la experiencia es una bendición... que viene a través del basketball... y entendiendo que el regalo que me a dado este deporte... es muy especial.
Sanırım bu tecrübe ona basketbola geri dönmesi için... biraz cesaret verdi... ve bu oyun için ona lütfedilen yeteneklerin ne kadar özel olduğunu... anlamasını sağladı.
me mantuve en el gimnasio en el verano, trabajando en mis habilidades... tratando de ser el mejor jugador de basketball que podría haber.
Yaz boyunca becerilerimi geliştirmek ve olabileceğim... en iyi basketbolcu olmaya çalışmak için beni salonda tuttu.
El tipo de ayuda que Michael necesitaba afuera en la cancha de basketball... y le enseño algunas pequeñas cosas... algunos de sus pequeños trucos que el usaba.
Michael onun basketbol sahasına çıkmasına yardım etti... ve ona bazı küçük şeyler öğretti... kullandığı bazı küçük numaraları.
es una gran experiencia, tu sabes, ir a través, no solo por el basketball, pero por el resto de mi vida.
Evet! Çok harika bir tecrübe, bilirsiniz, bunları yaşamak, sadece basketbol için değil, hayatımın geri kalanı için de.
... todos por el corazón... y la caída en la cancha de basketball.
Hadi beyler. ... tüm kalbimizle... ve onu basketbol sahasına serelim.
Entonces sabes de basketball.
Çemberlerini biliyorsun.
Jugábamos Basketball todos los domingos.
Her pazar birlikte basket oynardık.
Sabes, nunca supe lo que le hice a tu ego de macho por perder un juego del básketball.
Bir basketbol oyununun bir erkegin egosunu bu kadar etkileyecegini bilmezdim.
¿ A comer básketball?
Basket topu yemeyemi?
Bien. Ayer, después de que me rompiste la nariz con eso del básketball, las cheerleaders estaban siendo muy amistosas conmigo.
Peki dün sen basketbol topuyla suratımı patlattıktan sonra ponpon kızlar benimle oldukca yakından ilgilendiler, ve bilirsiniz burnumu bandajladılar sarıldılar falan. ve ben biraz etkilendim