English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Spanish → Turkish / Buckley

Buckley translate Turkish

790 parallel translation
Deme con Buckley.
Buckley'i verin.
- Deme con Buckley.
- Buckley'i bağlayın.
¿ Buckley?
Buckley?
El hombre se llama Floyd Buckley.
Bu adam Floyd Buckley.
Pero si quieres conseguir 20 millones... y piensas, como Buckley, que una montaña es sólo una montaña, te enseñaré dónde buscar.
Ama 20 milyon dolar kaldırmak istiyorsanız... ve şu Buckley gibi dağ dağdır diye düşünüyorsanız... size yolu göstereceğim.
Encontré a Floyd Buckley, que yacía muerto.
Floyd Buckley'i nalları dikmiş bir halde buldum.
La prisa no significaba nada para Buckley pero sí para mí.
Hızın Buckley'e bir yararı yoktu artık, ama bana vardı.
No eres buscador pero estabas donde dispararon a Buckley.
Maden arayıcısı değilsin, ama Buckley vurulduğunda tepedeydin.
Sé que suena mal, pero estaba siguiendo a Buckley.
Biliyorum kötü görünecek, ama Buckley'i takip ediyordum.
Floyd Buckley visita Phoenix
Floyd Buckley Phoenix Yolcusu
Sr. Buckley, me gustaría hacerle un par de preguntas sobre este artículo.
Bay Buckley, bu gazete haberiyle ilgili birkaç soru soracaktım.
Pero Buckley era muy hábil.
Ama Buckley çok zekiydi.
¿ Cuáles eran tus planes si Buckley hubiera encontrado la mina?
Buckley madeni bulsaydı, ne yapmayı planlıyordun?
A Buckley le dieron por la espalda.
Buckley arkadan vuruldu.
A no ser que Buckley se diera la vuelta antes de caer.
Buckley düşmeden önce etrafında dönmediyse tabii.
Otros tres tipos han muerto en esta misma zona... antes que Buckley, incluso antes de que tú vinieras aquí.
Buckley'den çok önce, sen buraya bile gelmeden... aynı bölgede üç kişi daha mıhlandı.
¿ Buckley fue el cuarto?
Buckley dördüncü müydü?
Apuesto a que Buckley la encontró.
Bahse girerim Buckley onu bulmuştu.
- ¿ A eso se refería Buckley?
- Buckley bunu mu kastetmişti?
Buckley tenía un mapa Peralta.
Buckley'de bir Peralta haritası vardı.
No quiero que acabes como Buckley.
Sonunun Buckley gibi olmasını istemem.
El aviso sobre Buckley de Covin... me quitó parte de la emoción, pero sólo durante un minuto.
Covin'in Buckley'i hatırlatması... heyecanımı biraz azalttı, ama sadece bir dakikalığına.
Lo único que aprendí fue que el tipo que asesinó a Buckley... no era el único asesino suelto en Superstition.
Sadece şunu öğrendim ki, Superstition'da dolaşan tek katil... Buckley'in katili değilmiş.
Mataste a Buckley.
Buckley'i sen öldürdün.
No tengo la menor idea.
Buckley.
Tienes que tenerla o no lo habrías mencionado.
- Kim? - Buckley.
- Buckley. - ¿ Buckley, qué?
- Tabii duymuşsundur defalarca evimize geldi.
Ya sabes, ese chico, Buckley no sé qué.
- Öyleyse ne olmuş?
- ¿ Quién era? - Buckley.
- Birkaç dakika sonra beni görmeye gelecek.
Ben no es un crío, papá, ya es un hombre.
- 19 yaşında mı? Buckley'nin dediğine göre bir erkek o yaşta evlenebilirmiş.
Buckley dice que a esa edad ya se puede uno casar.
Biliyorum baba ama bu milyonlarca yıl önceydi.
Fíjate en los condiscípulos de Ben. - Muchos se casaron y tienen niños.
Buckley'nin dediğine göre herkes genç yaşta evlenmeliymiş.
Buckley dice que uno debe casarse joven.
Bu çocuk yaşta yapılacak evlilikleri kimin finanse edeceğinden de bahsetti mi bu Buckley?
¿ Y no mencionó Buckley quién iba a financiar las bodas infantiles?
Ailelerin masraflarını karşılamaları gerektiğini söyledi. Uzun vadede bunun ekonomik olduğunu da söylüyor. Erkek daha iyi çalışır ve bebekler daha sağlıklı olurlar.
Dijo que debían mantenerlos sus familias, que a la larga es una buena inversión. Los hombres trabajan mejor y los niños son más sanos.
Buckley'den öyle bir bahsediyordu ki Musa, Einstein ve Gallup'un hepsinin bir arada olduğunu düşünürdünüz.
Por como hablaba del tal Buckley, se diría que era Moisés, Einstein y Gallup a la vez.
Hangisinin o olduğunu hatırlamaya çalışıyordum. Evimizin yolunu arşınlayan çok çocuk oldu.
¿ Cuál de ellos sería Buckley?
Yoksa şu kirpi saçlı olan mıydı?
Seguro que mi hija no se enamoraría de ninguno de ellos. ¿ O sí?
Ondan bahsetmeyi hâlâ sürdürüyordu. Buckley bunu hesapladı.
Buckley lo tiene todo pensado, dice que no habrá ninguna depresión.
Hafta sonu evde olamayacağım. - Nereye gidiyorsun, canım? - Buckley'nin ailesiyle zaman geçireceğim.
Eso me recuerda que no estaré en casa el fin de semana. - ¿ A dónde vas? - A pasarlo con los padres de Buckley.
Bu vatandaşla evlenecek misin?
¿ Y cuándo pensáis casaros?
Henüz tam olarak bilmiyorum, anne. Hepsi Buckley'nin plânlarına bağlı.
Pues todavía no lo sé, mamá. Todo depende de los planes de Buckley.
Belki aylar sonra, belki de birkaç hafta, belki de her an.
Espero que Buckley no me crea un fisgón si hago algunas preguntas.
Peki, baba. Sanırım bunu yapmalıyız. - Bana öyle geliyor ki...
Hazlas, papá.
- Hem bu Buckley kimin nesi oluyor?
- y me parece que... - Vamos a ver, ¿ quién es ese Buckley?
Umarım ilk isminden daha iyidir.
No dejas hablar a Kay.
Ben 20 yaşındayım Buckley ise 26 ve biz yetişkin insanlarız.
- De Buckley.
Soyadını bilmiyorum.
- Está bien, será otro.
- Buckley.
Intenté recordar quién sería.
Hangisi Buckley'di?
No podemos decirlo aún.
Buckley bu tür şeylerde oldukça kararlı.
No admite la menor imposición.
Umarım şu Buckley birkaç basit soru sorarsam benim çok meraklı olduğumu düşünmez.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]