Translate.vc / Spanish → Turkish / Cafetería
Cafetería translate Turkish
3,872 parallel translation
La vi tambalearse por la cafetería esta mañana.
Onu daha bu sabah kafeteryada gördüm.
Sólo quería decir que lamento haber huido de la cafetería.
Bir şey söylemeye geldim. Kahve içerken öyle bırakıp gittiğim için özür dilerim.
Lo beben en una cafetería.
Kafede içiyorlar.
Sí, dile a Cailin que me espere en la cafetería.
Cailin'e kafeteryada beni bekleyebileceğini söyle.
El techo de la cafetería es blanco.
Kafeteryadaki tavan beyaz.
En la cafetería del instituto Sagebrush.
Sagebrush Lisesi, okul kafeteryasında.
Charlie, como reciba tan solo un puñetazo en el estómago en la cafetería, ¿ sabes qué?
Charlie, kafeteryadayken ciddi bir yumruk yediğini düşün, bil bakalım ne olur?
Nada los vuelve en sí mejor que las viejas albóndigas de la cafetería.
Hiçbir şey eskimiş yemekhane köftesi kadar birilerini hayata döndüremez.
A la cafetería y de vuelta a casa para ver "Take Your Pick".
Bir kafeteryada ve sonra da vaktinde "Seç Bakalım" için evde olacağım.
No es demasiado tarde para ir a la cafetería.
- Kafeteryaya gitmek için çok geç değil.
En la cafetería ponen "All Folked Up".
All Folked Up kahve evine geliyormuş!
La misma cafetería cada mañana.
Her gün aynı kahve dükkanında.
No es una emergencia, pero, tenemos un pequeño incendio en la cafetería.
Acil bir durum yok ama büfede ufak bir yangın çıktı.
Mi fantasma frecuentará esta mesa hasta que la cafetería se derrumbe. ¿ Qué? ¿ Qué?
Hayaletim bu dükkanı unufak edene dek peşini bırakmayacaktır.
Una camarera me encontró en un contenedor detrás de la cafetería. Marilyn.
Sonra da bir garson beni lokantanın arkasındaki çöplükte buldu.
Una cafetería.
- Bir lokanta.
En la cafetería.
- Kafeye gidelim bari.
Fue a la Sala de Emergencias y a Ortopedia luego de vuelta a Emergencias y después a la cafetería.
Acil servise gitti. Sonra ortopediye, sonra tekrar acil servise. En son da kafeteryaya gitti.
¿ La cafetería?
Kafeterya mı?
Esta mujer en la cafetería luce preciosa.
Kafedeki şu kadın güzel gözüküyor.
Ahora van a cotejar el calzado que llevabas puesto con la goma que había pegada el suelo de esa cafetería y todo se va a ir a pique.
Giydiğin ayakkabıları restorandaki lastik artığınla karşılaştıracağım. Eğer eşleşirse yandın.
La cafetería es mi favorita.
Kafeterya favorim.
La Cafetería JJ's subasta una antigua wafflera.
JJ'in Yeri eski waffle makinesi için ilan vermiş.
Vi que hace poco ganó una subasta por la wafflera de la cafetería JJ's.
Yakın zamanda JJ'in yeri waffle makinesini kazandığınızı gördüm.
Hace ocho meses cuando estaba encerando el puto... suelo de la cafetería, mi madre falleció.
8 ay önce ben kafeteryadaki fayanslari silerken, annem öldü.
¿ Has parado en la cafetería?
Atıştırmalık mı aldın?
Así que he encontrado una cafetería genial al otro lado de la calle llamada "Coalición anti-hambre de Nuevo México para los discapacitados."
Ben de sokağın karşısında "New Mexico İmkanı Olmayanlar için Anti-Açlık Koalisyonu" adlı küçük bir kafe buldum.
¿ Quieres ir a una cafetería?
Lokantaya gitmek ister misin?
Cha Jong-woo... se ha visto el sospechoso en la cafetería.
Cha Chung U kafede. Kaçıyor.
Entonces, viste los cabrones en casa del pastor... y en la cafetería...
Gördüğün gibi... Bu demir kulenin senin eline geçmesi Fransızları başına sardı. Sonra da kafede o piç kurusuyla karşılaştın.
Bien, ese vaso de refresco te permite rellenarlo gratis en la cafetería, y lo pintó nuestro profesor Ed Hardy...
O içecek kabıyla kafeteryadan istediğin an yeni içecek alabilirsin. Bizzat Ed Hardy'nin kendisi tarafından boyandı ki kendisi bikini sınıfının öğretmenidir.
Greendale es una cafetería sin espuma en la leche.
Greendale köpüksüz kafeteryadır.
Como en el mostrador de la cafetería.
Kasapta sıra bekler gibi.
La cafetería está abierta hasta las 8 : 00.
Yemekhane 8'e kadar açık.
Dejaste esto el otro día, en la cafetería.
Geçen gün bunu kafeteryada bırakmışsın.
Querido compañero de estudios... estoy en el equipo de la cafetería... y mi trabajo es comprobar que te has servido la cantidad adecuada.
Sevgili okul arkadaşım, yemekhane yönetim takımındayım. Benim işim doğru miktarda hizmet aldığını kontrol etmek.
Lléveme a la cafetería Lotus.
Beni Lotus Kafe'ye götür.
La vi una vez en la cafetería.
Bir kez yemekhanede karşılaştık.
Y luego... después, por poco tiempo, y, supongo, otra vez en la cafetería.
Sonra da yine kısaca tekrar yemekhanedeydi sanırım.
He mirado en la cafetería, en el área de trámite...
Yemekhaneye de dahil bakılabilecek her yere. Saklanıyor demek ki.
- Jeff, si no quieres venir a mi baile eres libre para ir al de Sadie Hawkins, que se estará celebrando al mismo tiempo al otro lado de la cafetería.
- Jeff eğer baloma gelmek istemiyorsan... Sadie Hawkins'in balosuna gitmekte özgürsün ki o da aynı anda kafeteryanın diğer yarısında olacak.
La vi en la cafetería intentando pagar la comida con una canción.
Kafeteryada yemeğin parasını şarkı söyleyerek ödemeye çalıştığını görmüştüm.
Por cierto, me sorprende que dejara que compartiera la cafetería con usted.
Bu arada kafeteryayı paylaşmasına izin vermene şaşırdım.
¡ He visto ketchups de cafetería más rápidos!
Kafeterya ketçaplarının bile daha hızlı hareket ettiklerini görmüştüm.
Estaba preocupada cuando no fuiste a la cafetería.
Kafeye gelmeyince çok merak ettim seni.
- Hay un fuego en la cafetería. - Garrett, no ahora
Garrett, şimdi olmaz!
Oye. ¿ Qué tal si... voy a la cafetería por algo de helado?
Gidip kantinden ikimize de birer tane dondurma alayım mı?
Te traje un guiso de fideos de atún de la cafetería del colegio.
Sana okul kafeteryasından ton balıklı makarna getirdim.
Bien, más allá hay una cafetería.
Sonrasında, şurada bir kahve dükkanı var.
La cafetería... dijiste que la mujer... recaudaba fondos para familias de bomberos, ¿ no?
Kahve dükkanındaki kadının itfaiyecilerin aileleri için bağış topladığını söylemiştin, değil mi?
Una cafetería es adecuada.
Lokanta gayet düzgün.