Translate.vc / Spanish → Turkish / Calder
Calder translate Turkish
438 parallel translation
- Mark Calder.
- Adı, Mark Calder.
- Me llamo Calder.
- Adım Calder.
Matt Calder.
Matt Calder.
- ¿ Qué es lo que tiene aquí, Calder?
- Bu nedir? Burada ne yapıyorsun, Calder?
Calder, ¿ cuánto cree que tardaremos en llegar desde aquí a Council City?
Calder, sence buradan Council City'e gitmek ne kadar zamanımızı alır?
Calder, tengo que registrar una mina en Council City.
Calder, Council City'de altın madenim var.
No está ahí, Calder.
Orada değil, Calder.
Me llevo el rifle, Calder, y tomo prestado el caballo.
Tüfeği alıyorum, Calder ve atını da ödünç alacağım.
No puedo, Calder.
Bunu yapamam, Calder.
Calder.
Adım, Calder.
Ojalá el río no te mate, Calder.
Umarım bu nehir seni öldürmez, Calder.
Matt Calder.
Matt Calder!
- ¿ Con Calder?
- Calder'la mı?
Quizás no, General. Calder puede haber recuperado el control.
Belki de Calder gemiyi kontrol edebilmiştir general.
Si me acompaña, le presentaré al Coronel Calder.
Benimle gelin, sizi Albay Calder'e götüreyim.
Coronel Calder.
Albay Calder.
El Coronel Calder, aquí presente, acaba de regresar de una expedición a Venus.
Albay Calder Venüs'e yapılan keşif gezisinden yeni döndü.
Excepto el Coronel Calder, toda la tripulación pereció.
Albay Calder hariç bütün mürettebat zayi oldu.
Hubo un solo superviviente : el Coronel Calder, sentado aquí a mi lado.
Sadece bir kişi kurtuldu, yanımda oturan Albay Calder.
Puedo permitir que tres de ustedes acompañen al Coronel Calder al zoo.
Albay Calder'le birlikte hayvanat bahçesine gitmek için üç kişi seçmenizi istiyorum.
Soy el Coronel Calder, póngame con el General McIntosh.
Ben Albay Calder, bana General Mclntosh'u bulun.
- Calder al habla.
- Ben Calder.
Callaghan, Calder...
Callaghan, Calder.
Calder.
Calder.
Leroy, el sheriff Calder no se acuerda de esas cosas.
Leroy, Serif Calder bunu hiç hatırlamaz.
- ¿ Calder?
- Calder?
¿ Dónde está Calder?
Calder nerede?
- Me lo debes, Calder.
- Bunu bana borçlusun, Calder.
Calder quiere verte.
Calder seni görmek istiyor.
- No se preocupe, Calder.
- Her zaman bekleriz, Calder.
- Tómate una copa, Calder.
- Bizimle bir içki iç, Calder.
Calder, ¿ por qué no te quedas y nos ayudas a protegerlo?
Calder, sen de kalıp onu korumamıza yardım etsene.
"Calder, hazte un buen regalo y dale un puñetazo a Damon Fuller".
"Calder, kendine bir hediye ver, Damon Fuller'ı benzet." derim.
¡ Oye, Calder!
Hey, Calder!
Calder ha dicho que se dirige a casa.
Calder, buraya doğru geldiğini söyledi.
Estaba paseando, Sr. Calder.
Yürüyüşe çıkmıştım Bay Calder.
Calder, los impuestos del pueblo pagan tu sueldo para que lo protejas.
Vergilerimizden, şehri koru diye sana maaş veriliyor Calder.
Le diré a Calder que tendremos 5.000 dólares el lunes por la mañana.
Calder'a pazartesi sabahına kadar 5 bin dolar bulacağımızı söylerim.
Vamos, Calder.
Haydi, Calder.
Lester había pasado a saludarme, Calder.
Lester beni görmeye gelmiş, Calder.
Calder, ¿ dónde está Bubber?
Calder, Bubber nerede?
¡ Calder es un asesino!
Calder bir katil!
Que yo sepa, hay un negro en la cárcel... que sabe dónde se encuentra Bubber Reeves porque... Anna ha venido y Calder le ha dicho... que tiene una hora para encontrar a Bubber.
Anlayabildiğim kadarıyla, hapiste Bubber Reeves'in yerini bilen zenci bir adam var, çünkü Anna buraya geldi ve Calder ona Bubber'ı bulmak için bir saat verdi.
Vamos, Calder.
Kalk, Calder.
¡ Maldito seas, Calder!
Canın cehenneme, Calder!
¿ Calder?
Calder?
Calder te necesita.
Calder'ın sana ihtiyacı var.
- Calder, por favor.
- Calder, lütfen.
No le ha dicho a Calder dónde estabas.
Calder'a yerini söylememiş.
Calder me ha dado una hora.
Calder bana bir saat verdi.
- Tú tienes el cuchillo.
- Elimde tüfeğim ve vurabileceğim uzaklıkta iki adamım var, atları çok işime yarardı tabii eğer böyle istiyorsanız. - Bıçak sende, Calder.