Translate.vc / Spanish → Turkish / Cray
Cray translate Turkish
644 parallel translation
Adelante, Sr. Cray.
Buyurun Bay Cray.
Yo probé una botella y me puse enfermo.
Bay Cray, Mountain Brook'dan bir şişe denedim beni hasta etti.
- Sr. Kray, lo ha matado.
- Bay Cray, onu öldürdünüz.
Cray Callan te matará.
Cray Callan seni öldürmeye çalışacaktır.
¿ Cray Callan le suena familiar?
Cray Callan bir şeyler çağrıştırıyor mu?
Un hombre fue herido y yo perseguía... al tipo que lo hizo, su nombre es Callan.
Bir adam vuruldu ve ben de vuran kişiyi takip ettim onun ismi Callan. Cray Callan.
No lo hice para que vinieras a dispararle al pastor, Cray.
Bunu buraya gelip de pederi vurman için yapmadım, Cray.
Eres el único hijo que tengo, Cray.
Biliyorsun, tek sahip olduğum evladım sensin, Cray.
Tampoco lo era Cray.
Cray de değil.
Si brincaras, anduvieras y saltaras los mismos kilómetros que yo... también estarías cansado.
Benim kadar sıçrayıp dans etseydin... ... sen de yorulurdun.
Saltaremos y brincaremos Con nuestros zapatitos de madera
Sıçrayıp zıplayalım küçük tahta pabuçlarımızla.
- Un amigo mio le atrapó en el primer salto.
Bir arkadaşım, ilk sıçrayışında yakalamış onu.
Y ahora, les presento... al elefante mas pequeño del mundo... el que saltará desde este trampolín... en un solo salto... a lo alto de esta pirámide, agitando su banderita... para un gran clímax!
Ve şimdi karşınızda dünyanın en küçük fili. Tramplenin üzerinde yaylanacak ve tek sıçrayışta piramidin tepesine inip, bayrağı sallayarak muhteşem bir final yapacak.
La liebre saltó y perdí la cabeza.
Tavşan önüme sıçrayınca paniğe kapıldım.
Bailando, jugando y con abejas retozando
Esintiyle oynama Arılarla sıçrayıp oynama
Pero todavía está saltando.
Ama hala şurada sıçrayıp duruyor.
Saltó la valla y entró en el patio.
Çitten sıçrayıp, avluya girdi.
Es buen saltador.
Tam bir sıçrayıcı.
Todo lo contrario, al primer reparo salí disparado diciéndome : "Espero que ahora ya no presumas de domador".
Pek sayılmaz. Yağız tay, daha ilk sıçrayışta beni üstünden attı... Ve babam yanıma gelip beni çizmesiyle dürttükten sonra dedi ki :
Rezo día y noche pero mis plegarias no son escuchadas... hundiéndose en la helada oscuridad... en las profundidades insondables... de las negras aguas que cubren el abismo del mar.
Sabah akşam dua ettim. Beyhude dualarım gökteki yıldızdan yıldıza sıçrayıp uzaklardaki buz kesen karanlıkta yittiler. Düştüler denizin derinliğini örten kara suların altındaki dipsiz derinliğe.
Puede brincar y desovar En lo más profundo del mar
Deniz altında sıçrayıp oynamak.
Así es como la condesa de Landsfeld abandonó el poder y la gloria, recordó nuestra generosa oferta y dio un increíble salto por encima del océano...
İşte bu şekilde, bayanlar ve baylar, Landsfeld kontesi güç ve şöhreti arkasında bırakmış bir halde teklifimizi hatırladı ve okyanus ötesi inanılmaz bir sıçrayış gerçekleştirdi.
"El desayuno con vitalidad propia."
"Sıçrayışlarla kahvaltı."
Y era en la época de su apareamiento y brincaban muy alto en el aire y volvían al mismo agujero que habían abierto en el agua al brincar.
Tam da çiftleşme zamanlarındaydılar. Sudan ok gibi sıçrayıp suda zıplarken oluşturdukları boşluğa düşüyorlardı.
Quería saltar y tocarla.
Hayalim, sıçrayıp ona dokunmaktı.
Buena planta y gran saltador.
Ayakları çok iyi. Büyük sıçrayıcı.
Y saltarás sobre mí para arañarme la cara.
Sonra da sıçrayıp, yüzümü tırmalarsın.
Seguro moriría en el Salto del Diablo, Sr. Blore.
Şeytan Sıçrayış'ında ölümden emin olabilirsiniz.
¿ El Salto del Diablo?
Şeytan Sıçrayışı?
- El Salto del Diablo.
Şeytan Sıçrayışı.
Los CyberHombres cruzaron y ustedes, con esos discos cuando saltan entre realidades, hacen un agujero.
Sonra Siberler, ardından da sizler şu diskleri kullanarak geçtiniz! Bir gerçeklikten diğerine her sıçrayışınızda evrende bir delik açıyorsunuz.
Está a un paso.
Küçük bir sıçrayış.
Es un buen salto para una niña nacida al sur de la frontera.
Sınırın güneyinden küçük bir kız için bu hayli büyük bir sıçrayış.
Y el mundo de la canción, con Anne Zeigler y Webster Booth.
Bu büyük bir sıçrayış. Muhasebecilikten aslan terbiyeciliğine.
Cuando empezó a saltar, podía mover la mano.
O sıçrayınca ben elimi hareket ettirebiliyordum.
Desde luego es un gran salto.
Bu büyük bir sıçrayış.
Daba saltos muy altos, así.
Sıçrayıp böyle vurdu.
Jadeas, enganchado a la maquina, acompañando con grandes golpes de pelvis los rebotes de la bola metálica.
Hırlayarak, çelik topun ani sıçrayışlarına abartılı bel hareketlerine eşlik ederek yapışıyorsun makineye.
Sé porqué saltas, intentas... esconder la vocación por la muerte que llevas dentro de ti. ¡ lmbécil!
"sıçrayışın, Lionello." "Neden sıçradığını biliyorum..."
Sr. Hilltop, ¿ le importaría bajar de un salto y quedarse de pie junto a la mesa?
Bay Hilltop, sıçrayıp, masanın yanında ayakta durur musunuz?
Puede saltar...
Bir sıçrayışta...
- ¿ Cómo se llama ese salto?
- Bu sıçrayışın adı ne?
Con las riendas de un lenguaje y suposiciones arcaicos, esforzándome por saltar a una nueva pista de existencia que apenas adivino.
O atın kafası benim omuzlarımın üzerinde duruyor... eski bir lisanın içinde, eski varsayımlara zincirlenmişim... bunlardan bir sıçrayışta kurtulup toynaklarımı orada olduğunu umduğum yeni bir patikaya basmak istiyorum.
Salten!
Sıçrayın!
Lo hacemos así. Prueben con un saltito, 1, 2, 3.
Biraz sıçrayıverin.
- El gran golpe de los Teleñecos.
- "Büyük Muppet Sıçrayışı."
¡ Un bote de cara!
Yüzüstü sıçrayış!
¡ Doble bote de cara!
Yüzüstü çifte sıçrayış!
- Bote de cara...
- Yüzüstü sıçrayış...
Una de éstas podría sorprenderte.
Şunlardan bir tanesi sıçrayıp, seni öldürebilir.
No esperabas que hiciéramos el último salto, ¿ verdad?
Son sıçrayıştan sağ çıkamayacağız sandın, değil mi?