Translate.vc / Spanish → Turkish / Frío
Frío translate Turkish
18,117 parallel translation
Hace... hace mucho frío.
Hava gerçekten çok soğuk.
Y... me quedé sentada por horas, y hacía mucho frío, y luego un viejo Buick se estaciona y sale un tipo alto y flaco.
Ve... Orada saatlerce oturdum, ve hava çok soğudu sonra eski bir araba geldi ve uzun, zayıf bir adam çıktı.
Lo que ve es ira controlada atemperada con frío desapego.
Gördüğün şey, buz gibi dekolmana maruz kalmış kontrollü kızgınlıktır.
¡ Tengo mucho frío!
Çok soğuk.
Pequeños testamentos de la fe, gritados en la noche oscura, en el frío de la oscura noche, cuando sopla el viento alpino, con la vana esperanza de que alguien... lea y escuche y entienda.
Minik inanç kalıntıları. Karanlık gecede haykıran. Rüzgarın buz gibi estiği soğuk, karanlık gecede.
No eres frío sin un gran abrigo?
Büyük bir tabaka olmaksızın soğuk değil misin?
Oh, es más frío hasta aquí seguro.
Oh, burada her şeyden daha soğuk.
¿ Llamadas en frío? ¿ Comenzando con una pizarra en blanco el primero de cada mes?
Rastgele birilerini aramak, her ayın başında her şeyin sıfırlanması kolay mı?
Verán, antes, Frank era todo estilo de pradera, con líneas duras y hormigón frío.
Bu evden önce sert çizgili Frank Prairie stili evler yapar, soğuk beton kullanırdı.
El pito que salió del frío.
Soğuktan gelen hergele.
Yo estoy en Albania cagándome de frío, ¿ y tú estás en Liv buscando chicas?
Arnavutluk'tayım götüm donuyor. Sen ise Liv'de karı kız ayartıyorsun.
Hace frío, querida.
Hava buz gibi tatlım.
Hace frío Al parecer viene una tormenta
Çok soğuk, hissediyor musun? Fırtına yaklaşıyor.
Hace frío afuera?
- Bugün hava buz.
Este hombre esta frío. Denme un abrigo.
- Adam donuyor, biri palto versin!
Después de tanta sangre... y frío y dolor... con esta pólvora en nuestras alforjas... nosotros ganamos.
Amigo, onca kan döktükten soğuğa, acıya katlandıktan sonra heybelerimizde bu kara barutla dönersek kazanırız.
Es tan frío que te mata instantáneamente al tocarlo.
O kadar soğuktur ki, temas ettiğiniz an ölürsünüz.
Hace demasiado frío, voy a dejarme el bóxer.
Hava fazla soğuk, baksırımı çıkartmam.
¡ Está tan frío...!
Çok soğuk!
Hace mucho frío...
Çok soğuk!
Aquí hace frío, ¿ no?
- Soğukmuş.
Hace frío.
" Soğukmuş.
Quizá resuelva la fusión en frío en primer año.
- Cold Fusion'ı hemen söker herhalde. - Herhalde.
Bien, también hay un solvente químico que puedes hacer de una batería alcalina que, entre otras cosas, causa que el vidrio de rompa en el frío.
Peki, alkalin pillerle, bazı malzemelerden elde edeceğiniz birtakım şeylerle, solvent türü bir kimyasal yapabiliyorsunuz... Bunu cama sürdüğünüzde, en ufak bir soğukta, cam kırılıyor.
Ahora, ya destruimos la calefacción, y está como a 2 grados afuera así que, como pueden imaginar, ese dormitorio se va a poner jodidamente muy frío.
Grainey'nin evine giriğimiz gece, ben de, ısıtıcıyı bozdum. Şu an, dışarıda hava 4 derece... Anlayacağınız gibi...
¡ Qué frío hace aquí!
Burası ne kadar da soğuk.
♪ Quiero ser un oso polar, en el frío polar ♪ ♪ Así no gritaría más ♪
# Kutup soğuğunda yaşayan bir kutup ayısı olmak isterdim. # # Daha da çığlık atmazdım. #
Tienes mucho, mucho frío.
Çok üşümüşsün, zavallı şey.
Noches sin dormir en el lodo, frío y húmedo.
Çamur içerisinde uykusuz geçen geceler. Soğuk ve ıslak.
¿ Pasar una noche en el frío te aflojó la lengua?
Gecenin soğuğu dilini mi kaybettirdi?
Se puso muy frío, como si fuera invierno.
Hava o kadar soğudu ki sanırsın kış gelmiş.
Y así se me pasó el frío.
üzerimdeki bütün soğukluk geçti.
Pero no sentí frío en lo absoluto.
Ama hiç üşümüş hissetmiyordum.
Viscoso, frío, hielo frío.
Zayıf, soğuk, buz gibi soğuk.
Hace frío por ahí.
Dışarısı soğuk.
Tengo frío.
Üşüdüm.
Hace tanto frío, Huffy.
Hava çok soğuk, Huff.
- Tengo tanto frío.
- Çok üşüdüm.
Papá, tengo frío.
- Baba, üşüdüm.
Tendrás que hacerlo rápido o tendrás frío, ¿ de acuerdo?
Sen hızlı yapmak gerekecek ya tamam soğuk alırsınız?
- Hace frío.
- Hava soğuk.
- Es que hará frío.
- Hava soğuk olacak.
Eso es frío.
Soğuk.
Hacía frío... Porque había nevado una semana antes.
Daha bir hafta önce kar yağdığından hava buz gibiydi.
Recuerdo que me senté en el suelo frío y me cubrí los oídos como un niña asustada pero todavía podía oír todo ese ruido y entonces, sólo se detuvo y cuando el entró buscándome, ya no era Evan.
Soğuk zeminde oturduğumu ve kulaklarımı tıkayıp... küçük bir çocuk gibi korktuğumu hatırlıyorum... ama hâlâ tüm sesleri duyabiliyordum... ve sonra her şey bir anda durdu... ve Evan banyodan içeri girdiğinde, artık kendisinde değildi.
Tengo frío en la cabeza.
Başım üşüdü.
Tengo frío en la cabeza.
Kafam üşüyor.
Hacía mucho frío, era el final de la Glaciación.
- Çok soğuktu, buz çağının sonuydu.
¿ Tienes frío?
Soğuk mu?
¿ Tienes frío?
Üşüdün mü?
Tengo frío.
Üşüyorum.