English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Spanish → Turkish / Había

Había translate Turkish

144,877 parallel translation
Nunca había visto tanta madera buena en un mismo lugar.
Bu kadar iyi ahşap işlemeyi bir arada hiç görmemiştim.
Había olvidado lo que me encanta verte comer.
Yemek yiyişini nasıl da özlemişim.
¿ Sabes? Había olvidado lo rápido que corres con tacones.
Topuklularla bu kadar hızlı yürüdüğünü unutmuşum.
Cuando nos dimos cuenta, supimos que se había acabado.
Bunu farkettiğimizde, anladık ki olay çoktan bitmiş.
Tío, nunca había pasado un día entero con una persona famosa.
Daha önce hiç meşhur birisiyle tüm günümü geçirmemiştim.
Cuando era un crío en Memphis, había una tienda de discos, Hoppy's.
Memphis'de ufak bir çocukken, bir kasetçi vardı, ismi Hoppy's idi.
Se había provocado un ataque de nervios.
Sinirlerini alt üst edene kadar çalışmıştı çünkü.
Ya sabes, porque había pasado diez años autoconvenciéndome que no terminaría como mis padres.
Çünkü on yılımı, benim evliliğimin sonunun, ailemin evliliğinin sonu gibi olmayacağına dair kendimi ikna etmeyle geçirmiştim.
Es como si cada día tuviera algo nuevo, algo en lo que había tenido que pensar hasta que se presenta y yo...
Sanki her yeni gün yeni bir şeyler oluyor, sanki o hissi kaybetmeden önce varlığını hissetmemem gibi...
Les dije a los de nuestro grupo de Narcóticos Anónimos que había muerto y no hubo quien no llorara.
Gruba öldüğünü haber verdim, ağlamayan tek bir kişi bile kalmadı.
Pero creo que la verdadera razón de que no me pidiera que hablase es que sabía que había alguien que se merecía este micro mucho más que yo.
Aslında bugün burada konuşmamamı istemesinin asıl nedeni, bu mikrofonu alıp konuşmayı hakeden başka birinin olduğunu bilmesiydi.
Me avergonzaba de lo que me había convertido.
Ne hale geldiğimden utanır olmuştum.
No, ella... de alguna forma... ella había ocupado mi lugar y yo el suyo cuando nos besamos, supongo, pero no fui yo.
Hayır, o... Bir şekilde ikimiz... Sanırım öpüştüğümüzde ben onun yerine geçtim o da benim.
No me había sentido así antes, las otras veces...
Önceki gibi hissetmedim yani.
Me mandaron a casa y entonces me di cuenta... Quiero decir, el apartamento había desaparecido.
Beni eve yolladılar, sonra da dairemin olmadığını fark ettim.
Se había ido.
Fakat yoktu.
Había una caravana.
- Kamyonet gibi bir şey vardı.
Sí, te lo había dicho.
Evet, söyledim ya.
Pedí un taxi y pensé que ya había llegado, pero normalmente envían un mensaje, así que pensé que no podía ser mi taxi.
Ve bir taksi çağırdım ve taksinin geldiğini düşündüm, ancak normalde bir mesaj gönderiyorlardı, bu yüzden benim olamayacağının farkındaydım.
No lo había visto antes.
Onu daha önce hiç görmedim.
Él la había visto.
Seni gördü.
Las fibras en el pelo y en la nariz indican que había usado un pasamontañas.
Saçlarındaki ve burnundaki lifler kar maskesi giymiş olduğunu gösteriyor.
Ella nunca había estado allí antes.
Hana daha önce orada bulunmamıştı.
¿ Dónde dijo que había estado esa noche?
O gece nerede olduğunu iddia ediyor?
Dijo a su jefe que había estado en un hospital...
'Yetkililere bir hastanede olduğunu söyledin...
Había también la huella de una bota perteneciente a una persona desconocida.
Ayrıca bilinmeyen bir kişiye ait bir bot izi de vardı.
No había nada que conectara la huella de la bota con los objetos personales.
bot taban izini kişisel eşyalara bağlayan hiçbir kanıt yok.
¿ Y había alguna otra prueba que presentara a la fiscal superior?
Üst düzey savcının dikkatine... sunduğunuz başka kanıtlar vardı mı?
El sargento Neil Twyler me informó que Michael Farmer había dado esta nueva información en un nuevo interrogatorio tras ser acusado.
Müfettiş Neil Twyler, Michael Farmer'ın gözaltı sonrası sorgulamasında bu yeni bilgileri.... verdiğini bildirdi.
No me había dado cuenta de que fuerais tan cercanos.
Ona bu kadar yakın olduğunu bilmiyordum.
Tim estaba convencido de que había una conspiración para proteger a un sospechoso de los delitos de los que se ha acusado a Michael Farmer.
'Tim, Michael Farmer'ın suçlanmasının...''sebebinin, bir başka şahsı korumak'için kurulmuş bir komplo olduğuna ikna olmuştu.'
Pensaba que hacía siglos que había oído tu coche,
Arabanın sesini yıllar önce duymuşum gibi geliyor.
¿ Quizás Tim había tenido contacto con el asesino?
Belki Tim katille iletişim halindeydi?
Resulta que Tim era un poco maníaco de la seguridad, por tanto no había nada guardado en internet, según su ISP.
İnternet sitesinin internet servis sağlayıcısına göre, Tim'in biraz da bir güvenlik manyağı olduğu ortaya çıktı.
Aunque no se haya encontrado más material biológico en la escena donde había partes de Leonie Collersdale, hay un importante nuevo hallazgo...
Leonie Collersdale'in cesedinin parçalarının bulunduğu yerde başka biyolojik... materyal bulunmamasına rağmen, önemli yeni bir bulgu var...
No había más avistamientos del vehículo de Nick Huntley - en la noche del asesinato de Tim.
Tim'in öldürülme gecesi için Nick Huntley'nin aracının başka görüntüsü yok.
Había una prueba, señor, la KRG-13, una salpicadura aislada del piso de Tim Ifield.
KRG-13 no.lu delil ile ilgili, efendim. Tim Ifield'ın evindeki izole kan sıçraması.
Pensaba que había un bate de béisboll, pero no lleva ninguno.
Bir beysbol sopası var sanıyordum, ama sopası yok.
No tenía ni idea de dónde había conseguido la información.
Bilgileri nereden aldığımı bilmiyordu.
No tenía ni idea de dónde había conseguido las informaciones.
bilgileri nereden aldığımı bilmiyordu.
Sí. Bien, te lo dije, amigo, si alguna vez había una filtración, sabríamos que eras tú.
Evet, sana söylemiştim, dostum, bir sızıntı oldu, sen sızdırdın.
¿ Y había otras diferencias?
Ve başka farklılık yok muydu?
Dijo que la caza de brujas ya había acabado, pero todavía van detrás mía.
Sen onların cadı avının... bittiğini söyledin ama hâlâ peşimdeler.
El tejido estaba muerto y la infección había alcanzado tu corriente sanguínea.
Doku ölmüş ve.... enfeksiyon kan dolaşımına girmiş.
No había otra opción.
Başka seçenek yoktu.
Pero Roz Huntley os había recusado y acusasteis a Nick Huntley de estar involucrado en las lesiones del sargento Arnott.
Roz Huntley sizi suçladı ve siz Nick Huntley'i Müfettiş Arnott'un... yaralanmasına karışmakla suçladınız.
Creí que no había tiempo para una sesión de terapia.
Terapi seansı için vaktimiz yoktu hani?
Kyle dijo que encontró ocho cuerpos. Pero había nueve.
Kyle sekiz ceset bulduğunu söyledi ama dokuz kişi vardı.
No había espacio en la limo, y yo no tengo auto.
Limuzinde yer yoktu ve arabam yok.
Sabes, creo que ya te había visto.
Sanırım seni daha önce gördüm.
Nunca había visto a Jenny tan resuelta con nada.
Jenny'yi hiç bu kadar kararlı görmemiştim.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]