Translate.vc / Spanish → Turkish / Hacía
Hacía translate Turkish
22,208 parallel translation
Mi mamá lo hacía siempre.
Annem hep bundan yapardı.
Yo quería... No sabía lo que hacía.
Bilmenizi isterim ki ne yaptığımı bilmiyordum.
Si piensas que había alguna cosa dentro de Cathy, lo hacía de algún modo más emotivo ".
Cathy'nin içinde bir şey olduğunu anladığında bir bakıma daha dokunaklı olur.
Y hacía frío... ".
Ve hava soğuk...
¿ Alguna señal en su cuenta de qué hacía allí?
Finansal kayıtları orada ne yaptığı hakkında bir bilgi veriyor mu?
Los insectos vuelan hacía el anillo.
- Böcekler halkaların içinden uçacaklar.
Y temblaba mientras lo hacía.
- Yaparken titredi bile.
Se dio cuenta de que Daichan no se iba a jubilar nunca y que si lo hacía, probablemente le dejaría el negocio a su hijo.
Daichan'ın asla emekli olmayacağını, olsa bile işi muhtemelen oğluna bırakacağını anladı.
Esto es lo último que nos hacía falta ahora con todos esos rumores circulando.
İsteyeceğimiz son şey olur artık, etrafta söylentiler dolanırken.
Y le hacía falta la autodisciplina y conocimiento para hacer algo al respecto.
Ayrıca disiplinsizdi ve bu konuda bir şey yapacak farkındalığı yoktu.
A Andre Hannan le hacía falta la fuerza para acariciar a esas víctimas con sus propias manos.
Andre Hannan'da o kurbanlara çıplak elleriyle sarılacak güç yoktu.
Así que mientras Sands hacía...
Sands şeyi yaparken...
Una especie de diario de secretos que ella tenía que entregarle a las autoridades si hacía falta.
Eğer yetkililer isterse diye bir tür kara kaplı defter gibi bir şey.
Tuve que hablar con un tipo en la unidad de evidencias, pero me las arreglé para que quedara atrapado en el depósito mientras hacía el intercambio.
Kanıt odasındaki bir elemanla konuşmak zorunda kaldım ama tezgah yaptım ve ben ceketleri değiştirirken o bir odada kilitli kaldı.
Quiero saber cuáles eran los intereses de este tipo, cuáles eran sus aficiones, lo que hacía con su tiempo libre.
Ben boş zamanlarında ne yaptığını, hobilerinin ne olduğunu bilmek istiyorum.
Al igual que... Alison lo hacía.
Tıpkı Alison'ın yaptığı gibi.
¿ Qué la hacía especial? Me gustaba cómo me miraba.
Neyi bu kadar özeldi? Bana bakışını severdim.
Todo se hacía bajo sus términos.
Her şey onun kurallarına göreydi.
Así que probablemente lo hacía diferente. Quiero decir, ¿ verdad?
Bu bir farklılık yaratmıştır yani yarattı mı?
Dijo que la mataría, a ella y a mí si no lo hacía, pero aún así no lo hice.
Onu öldüreceğini, eğer yapmazsam onu ve beni öldüreceğini söyledi. Ama yine de yapamadım.
- Y lo hacía.
- Evet.
Lobos me contrató para matarte, dijo que la mataría, a ella y a mí si no lo hacía, pero aun así no lo hice.
Lobos, seni öldürmem için beni tuttu. Eğer yapmazsam onu da beni de öldüreceğini söyledi. Ama yine de yapamadım.
Se ponía mucho peor si lo hacía.
Yoksa çok daha kötüleşebilir.
Lo hacía antes.
Daha önce istiyordum.
Hacía que se enfermara.
Ve bu onun gerçekten hastalanmasına neden oluyordu.
Esa chica me hacía reír.
Bu kadın beni güldürürdü.
- No lo hacía.
- Etmedim.
Yo hacía mucha gimnasia rítmica con cinta.
Ben de pek çok kez kurdele dansı yaptım.
¡ Max, hacía cinco años que no me llamaban cerda rica!
Max, 5 yıldır zengin domuz denmemişti bana!
"Las similitudes entre su aparición de ayer y las que hacía en tiempos de guerra fue impresionante, y su popularidad entre el pueblo permanece intacta".
"Dünkü görüntüsüyle savaş sırasındaki hâli arasındaki benzerlik tartışılmazdı ve halk arasındaki popülerliği gücünü kaybetmedi."
No estaba seguro de si hacía bien en llamarles.
Sizi arayıp aramamak arasında kalmıştım.
Pero ella hacía todo lo que hacía yo.
Fakat benim yaptıklarımı yaptı.
Porque Marcus sabía lo que hacía.
- Neden? Çünkü Marcus ne yaptığını biliyordu.
No, siempre lo hacía por Keen. Su cooperación estaba vinculada a ella.
Onun için işbirliği yapıyordu, o öldüğüne göre devam eder mi?
- Todo lo que hacía falta era una enfermedad terminal y el regreso de entre los muertos de una chica asesinada para volver a juntar a la familia Weller.
- Evet. - Ölümcül bir hastalık ve öldürülen kızın dönüşü Weller ailesini bir araya getirdi.
¿ Oh, solamente de vez en cuando? Agente Patterson, ya sé que lo hacía.
Ajan Patterson, bir yerlere gittiğini zaten biliyorum.
Mateo nos estaba defendiendo. No, no lo hacía.
Mateo bizi savunuyordu.
Dijo que si no lo hacía, entonces matarían a Kurt.
- Hayır. Yapmazsam, Kurt'ü öldüreceklerini söyledi.
" Nuestro hombre hacía su trabajo.
" Adamımız işini yapıyordu.
Ella sólo amenazó con matarlo si no hacía algo.
Kız hiç bir şey yapmamış olsa bile O'nu öldürmekle tehdit etti.
O... Tal vez la mía lo hacía.
Ya da belki benimki bana oynamıştır.
Pensé que lo hacía.
- Tanıdığımı sanıyordum.
Solía darme aventones a mi casa luego de la práctica cuando a mi mamá se le hacía tarde.
Antrenmandan sonra annem geç kaldığında beni eve bırakırdı.
Sí, lo hacía por muchos niños.
- Evet, bir çok çocuğu bıraktı.
Lo hacía.
Kayıyordum.
- Alguien que sabía lo que hacía. - ¡ Hombre!
- Ne yaptıklarını bilen biri var mı?
Es lo que la hacía una buena policía.
Onu iyi bir polis yapan da bu oldu.
¿ Qué? ¿ Hacía demasiado frío para dormir en el coche?
Hava arabada uyuyamayacak kadar soğuk mu?
Una vez, cuando hacía frío, me dio su chaqueta.
Bir kere hava çok soğuktu ve bana montunu verdi.
Hacía mucho que no había uno de estos.
Bunu epeydir duymamıştık.
O al menos lo hacía.
Tabii biri ölmediyse.