Translate.vc / Spanish → Turkish / Lc
Lc translate Turkish
3,258 parallel translation
No estoy seguro, pero quizás la mejor forma de determinarlo sea averiguando cómo se formó la conexión en primer lugar.
- Emin değilim. Fakat en akılcı yol bu bağın ilk başta nasıl oluştuğunu öğrenmek.
En algún momento, cuando estemos menos desesperados, elegiremos mejor.
Sonuç olarak, çaresiz olduğumuz zamanlar azaldı. Daha akılcı kararlar veriyoruz.
No sé, quizá esté equivocado pero creo que está haciendo acercamientos para ver si aún queda algún rescoldo.
Bilmiyorum belki yanılıyorumdur, ama sanırım eski kıvılcımın hala yerinde olup olmadığını yokluyordu.
Pero cuando llegas a algo así, tienes una sensación, como... Como una ráfaga.
Onlarla öyle bir göz göze geldik ki sana nasıl desem bir anlık kıvılcım gibiydi.
Rojillo, te podemos reconstruir mejor que como estabas antes.
Kızılcık, seni eskisinden daha iyi hâle getirebiliriz.
la espada de Juana de Arco.
Joan of Arc ( jan dark )'ın kılcı olabilir.
Sus inquisidores estaban obsesionados por descubrir algo sobre su espada y eso debido a que la espada de Juana de Arco tenía fama de tener un poder legendario, un poder divino.
Engizisyon mahkemesi yargıçları kılıcın gizemini öğrenmeyi kafaya takmışlardı, çünkü Joan of Arc'ın kılcının efsanevi ve ilahi bir güce sahip olduğu ün kazanmıştı.
La espada Excalibur le llega a él de una dama en el lago, dónde una mano se le acercó y le entregó una espada mágica.
Excalibur kılıcı bir elin gelip, ona sihirli kılcı verdiği bir gölden çıkan bir kadından gelmiştir.
¿ En realidad existe una espada de fuego?
Bir ateş kılcı gerçekten varoldu mu?
Cada vez que lo tomó para cortar algo con él, era más cegador que el sol.
Nezaman birşeyi kesmek için kılcı alsa, güneşten daha fazla ışık veriyormuş.
Ese fue el punto de ignición.
Kıvılcım ve yangına davetiye.
Tenemos gas y chispa.
Gaz ve kıvılcım ikilisi var.
El propano... una chispa.
Propan... Bir kıvılcım.
Creo que está tirando las redes a ver si todavía queda alguna chispa.
Sanırım eski kıvılcımın hala yerinde olup olmadığını yokluyordu.
Perdona, pero soy una persona sumamente racional.
Afedersin ama, ben fevkalade akılcı biriyim.
Voy a ser esa pequeña brasa que inicia el fuego del cambio.
Değişim ateşini başlatan küçük kıvılcım ben olacağım.
Traté de ser detallista, ¡ pero ustedes me sólo me devuelven una patada!
Ben küçük bir kıvılcım olmaya çalıştım, ama siz üzerime bastınız!
Hice pastelitos de arándano.
Kızılcık keki yaptım.
- ¿ Como las bengalas?
- Kıvılcım gibi mi?
¡ El fuego ha comenzado! .
İlk kıvılcım çaktı.
No le gusta la salsa de arándano agrio.
Kızılcık sosunu beğenmedi.
Estos tipos son más inestables que la nitroglicerina.
Bu herifler çok dengesiz. Bir kıvılcımla her şeyi yaparlar.
Mañana vamos a ir a seleccionar un árbol de navidad y haremos maíz inflado, y cadenas de arándanos.
Yarın gidip çam ağacı alırız. Mısır patlatırız, kızılcık ayıklarız.
¿ Te refieres a cuando salen todas esas chispas?
Kıvılcımları mı kastediyorsun?
Porque trabajamos juntos, y esa es una receta para el desastre.
Olmaz, çünkü birlikte çalışıyoruz ve bu hiç akılcı olmaz.
Se fue con Russ para obtener la salsa de arándanos.
Russ'la kızılcık sosu almaya gittiler.
¿ No hubo química con Tom?
Tom'la aranızda kıvılcım çakmadı mı?
Creo que Dios le dio una chispa de genio y la apagó en sufrimiento.
Tanrı ona bir zekilik kıvılcımı verdi ve onu yoksullukla söndürdü.
- Si. Quiero decir, estás aquí, estoy aquí, y, me siento como si hubiera esta - esta chispa.
Yani, sen buradasın, ben buradayım, ve sanki bir kıvılcım oluştuğunu hissediyorum
Saldrá una chispa.
Biraz kıvılcım çıkabilir.
Una chispa.
Bir kıvılcım.
Lógico.
Akılcı biri.
Si la hubieses visto hoy, quizá también habrías sabido cómo peude cambiar mundo en sólo un estallido de luz.
Bugün orada olsaydın, ayrıca biliyor olacaktın. Dünyanın ufacık bir kıvılcımla nasıl da değişebileceğini.
Soy mentalista, tengo mente, como ustedes.
Ben akılcı biriyim. Bir aklım var, sizin gibi.
Un comentario sobre lo que me gustaría hacerle a alguien si lo tuviera desnudo y atado ¿ y de repente se siente incómodo?
Adamı çırılçıplak yatağa bağlamışsın, fantezilerini anlatıyorsun sonra bir anda rahatsızlık veriyorsun, öyle mi yani?
Juraste defender a tu país y aquí estás totalmente desnudo cubierto en drogas.
Ülkeni koruyacağına yemin etmiştin. Ama uyuşturucular üstünde, çırılçıplaksın.
Mi asistente dental está desnuda en la cama de Phil.
Asistanım çırılçıplak, Phil'in yatağında yatıyor!
Bien, ¿ te acuerdas de ese viejo vídeo mío corriendo desnudo?
Hani benim çırılçıplak koştuğum eski bir video vardı ya?
# Estoy fría y avergonzada # # yaciendo desnuda en el suelo #
Üşüdüm ve utanıyorum çırılçıplak uzanıyorum yere...
# así es como me siento # # tengo frío y me avergüenzo # # yaciendo desnuda sobre el suelo # # la ilusión nunca se convirtió # # en algo real #
Hislerim böyle. Üşüdüm ve utanıyorum çırılçıplak uzanıyorum yere... Dönüşmedi hayaller gerçek bir şeylere.
Este es el más prolífico de ellos, Fassbinder desnudo delante de su propia cámara mostrando su vida privada en la gran pantalla.
Onların en üretkeni Fassbinder'di. Kamerasının önünde çırılçıplak, kendi hayatını perdeye taşıyor.
Sus cineastas, politizados e innovadores habían dejado desnudo al cine lo habían cargado de simbolismo sobre la individualidad y lo habían convertido en oro.
Siyasi ve yenilikçi sinemacılar sinemayı çırılçıplak soymuş birey olmaya dair sembollerle doldurmuş ve onu altına dönüştürmüştür.
En los grandes espacios abiertos.
- Hayatta çırılçıplak.
Le dije que sentía envidia de sus padres.
Kılçıksız Kodari balığı Ji Min için. Elleri yok mu onun? Kılçığı boğazına takılır.
Por supuesto.
Büyükannen senin için kılçığını ayıklayacak.
Fallé un tiro y estoy casi completamente desnuda.
Bir tane kaçırdım ve neredeyse çırılçıplağım.
Ves esa chispa.
O kıvılcımı görüyorsun.
Yo estoy parado totalmente desnudo frente a la reina Isabel.
Çırılçıplak bir biçimde Kraliçe Elizabeth'in karşısında duruyorum.
Me desperté en la cama sin ropa y con ella.
Yatakta yanımda yatıyordu ve çırılçıplaktık.
Me volteo y ella está desnuda detrás de mí de repente me dijo, " Voltea.
Arkamı döndüm ki çırılçıplak arkamdaydı Dön arkanı bu çok çirkin diyordu
Estaba paseando en Buti-Nakeon, y mí abuela sin dientes toco el clarinete del abuelo como el Sr. Benny Goodman.
İçeri girdiğimde çırılçıplak dişsiz ninem dedemin klarnetine Bayan Benny Goodman gibi üflüyordu.