Translate.vc / Spanish → Turkish / Llamó
Llamó translate Turkish
23,230 parallel translation
No, no, la tía ya me llamó y me felicitó.
Hayır, hayır... Teyze sabah iyi dileklerimi sundum.
Ahorita te llamó de nuevo.
Seni arayacağım.
- ¿ Te llamó?
- Aradı mı seni?
Llamó tu madre.
Annen aradı.
No lo interrumpamos. Siefert llamó.
Bu keyfi bozmayalım o zaman.
Y hasta Roger me llamó.
- Ve Roger bile aradı beni.
- ¿ Roger te llamó?
- Roger aradı mı?
Will llamó a Operaciones Especiales.
Will Birimi aradı.
La sra. Blaine dijo que llamó a la policía.
Bayan Blaine polisi aradığını söyledi.
Quiero decir, ¿ escribiste que la escuela llamó a la policía?
Yani, okulun polisi aradığını yazmışsınız.
El tipo que llamó dice que dirige la célula de Broussard.
Arayan adam Broussard'ın hücresini yönettiğini iddia ediyor.
Sí, ella lo llamó Magnus.
Evet, ona Magnus demişti.
Al cabo de unos días su hermano me llamó pidiéndome que fuera a su casa para ayudarlo en un exorcismo.
Birkaç gün sonra... beni aradı. Bir şeytan çıkarma ayininde yardım etmek için evine çağırdı.
Lo digo porque alguien llamó a la policía.
- Bunu sormamın nedeni, biri polisi aramış.
Héctor me llamó.
Hector beni aradı.
Seguro que no te llamó cuando estaba ahogando a su hermana en la bañera, ¿ o sí?
Küvette ablasını boğarken seni aramadığı kesin ama, değil mi?
Entonces no llamó a Dios, ¿ verdad, padre?
O zaman Tanrı'yı aramadı, değil mi Peder?
No, Ray, te llamó a ti.
- Hayır Ray, seni aradı.
Eso es, me llamó a mí.
- Aynen öyle. Beni aradı.
Me llamó a mí, padre.
Beni aradı Peder.
Cuando me desperté, papá me llamó.
Uyandığımda babam aradı.
Llamó y lo invité.
O aradı ve ben de davet ettim.
La Clave me llamó para una conferencia.
- Merkez toplantı yapmak için çağırdı.
- ¿ Me llamó?
- Çağırmışsınız.
¿ Llamó a la policía?
Polise haber verdiniz mi?
El Director de las Instalaciones me llamó personalmente.
Tesis müdürü beni bizzat aradı.
- Sí, Birch me llamó hace un instante.
- Evet, Birch birkaç dakika önce aradı.
¿ Me llamó, señor?
Beni mi çağırdınız efendim?
Esa fue una de las cosas que me llamó, y fue por eso que tuve que irme.
Aklıma gelen şeylerden biri buydu, bu yüzden gitmek zorunda kaldım.
Brett está metido en un lío y necesita ayuda legal. Estaba desesperado y me llamó.
Brett başının büyük belada ve avukata ihtiyacı olduğunu söylüyor beni arayacak kadar çaresiz durumdaydı.
Dormimos juntos. Y entonces nunca llamó de nuevo.
Yattık, sonra beni hiç aramadın.
Ella llamó... Aquí e intercambió llamadas con la agencia de Ty un par de horas antes de que la mataran.
Burayı aramış ve ölmeden birkaç saat önce Ty'ın ajansıyla görüşmeler yapmış.
Joe señaló a Debra, la llamó loca.
Joe dikkati direk Debra'ya çekti, kızı deli gibi gösterdi.
Yo sólo le llamó para tratar de ayudar. De Verdad?
- Sırf yardım etmek için aradım seni.
El colega de mi marido, el Dr. Medina, me llamó.
- Sen bunu nasıl öğrendin? - Kocamın meslektaşı Doktor Medina aradı.
Fui a ver a Pops hace unos días, Porque junior me llamó para decirme que iba a volver a casa.
Birkaç gün önce Babuş'u görmeye gittim çünkü Junior beni arayıp eve döneceğini söylemişti.
No tengo ni idea. Le llamó su "obra más grande" y dijo "Juntos podemos hacer cualquier cosa".
- Hiçbir fikrim yok. - "En büyük eserim" ve "Birlikte her şeyi yapabiliriz." dedi.
Devon me llamó. No supe qué decirle.
Devon dün gece aradı ne diyeceğimi bilemedim.
Shari. Hal siempre llamó a Cruz. Nos hacía descuentos.
- Hal Cruz'u kullanıyordu, bize katkısı oldu değil mi?
Es una broma, ¿ no? ¿ Qué idiota llamó a la policía?
Hangi şerefsiz polisleri aradı?
¿ Cree que la heroína todavía va a estar en la iglesia de precio después de que los chicos lo llamó el centro con su abogado?
Adamı avukatıyla merkeze çağırdıktan sonra, eroinin hala Price'ın kilisesinde olacağını mı sanıyorsunuz?
No había hablado con él en un tiempo, pero cuando me llamó, hablamos.
Onunla bir süredir konuşmamıştım, ama beni aradığında, tartıştık.
Así que su hermano, Dennis... que lo llamó Klip.
Kardeşi Dennis de... ona Şarjör derdik.
Steph, si pudiera, averiguar que llamó a Goldman en esas ocasiones.
- Steph, mümkünse, o olaylarda Goldman'ı kimin aradığını bul.
No significa que él llamó por primera vez, Teniente.
Silahı ilk önce onun çektiği anlamına gelmez, Komiser.
Usted llamó a Pedro, también?
- Peter'ı da mı aradınız?
Dennis me llamó.
Dennis beni aradı.
Entonces, Pedro, favor de decirle al reverendo que 40 minutos después de John Barnes fue arrestado por tratar de heroína, tu hermano, Dennis, llamó a su teléfono móvil.
- Öyleyse Peter lütfen Peder'e şunu da söyle. Jon Barnes eroin satmaktan tutuklandıktan 40 dakika sonra, sizin kardeşiniz, Dennis, senin cep telefonunu aramış.
No. Pero volvimos y nos registramos-cruz los otros seis detenciones que hemos mencionado, y, como se puede ver, su hermano llamó el Sr. Goldman aquí menos de una hora de cada reserva.
Ama geri dönüp bahsettiğimiz diğer altı tutuklamayı karşılaştırmalı kontrol ettik ve görebileceğiniz gibi, kardeşiniz Bay Goldman'ı, her tutuklama işlemi sonrası, bir saat içinde aramış.
Según los registros, alguien llamó a Emile y Tamika justo antes de morir.
- Los Angeles İstihbarat'taki telefon kayıtlarına göre, birisi, ölmeden hemen önce Emile ve Tamika'yı aramış.
Y solo quería asegurarme de que usted estuviera al tanto de, digamos, un conjunto de mujeres que me llamó la atención.
Aynı zamanda sizi son zamanlarda fark ettiğim bir kız grubu hakkında uyarmak istedim.