Translate.vc / Spanish → Turkish / Llevo
Llevo translate Turkish
22,410 parallel translation
Ya no llevo yo el caso. - Porque tú estás en él.
Artık bu dosyada yokum çünkü sen de dahil oldun.
Llevo toda la noche llamándote.
Neredeydin? Btün gece seni aradım.
Ya se lo llevo yo...
Bunu Winter'a ben iletirim.
Llevo tres años tras un hombre apellidado Golding.
Son 3 yıldır, Golding denilen bir adamı arıyorum.
Me lo llevo de aquí, Harry.
Bundan sonrasıyla ben ilgileneceğim, Harry.
Llevo tres años tras un hombre apellidado Golding.
Son üç yıldır, Golding adında bir adamı arıyorum.
se llevo un articulo del trabajo!
Etkilemek için kişisel bir eşya getirdi.
Vale, yo te llevo.
- Seni bırakırım.
Tú lleva la banda sonora, yo llevo la cruda realidad.
Sen hamasi laflar söylüyorsun, ben ise katıksız gerçeği.
Es por eso que no me llevo bien con ella.
Bu yüzden ben elimi bile sürmem o şeye.
Te llevo de vuelta con tu amante.
Seni sevgiline götürüyorum.
¿ El tipo que se llevo a sus padres? No, no, no.
Ailesini götüren adam mı?
Ahora me lo llevo de nuevo.
Şimdi yeniden çekiyorum.
Me llevo el avión de la empresa.
Sirket uçagini aliyorum.
Llevo toda la vida esperando esa explicación, y el caso es que ni siquiera sé si me la creo.
Bu açıklama için bütün hayatım boyunca bekledim. İşin ilginci, inandığımdan bile emin değilim.
Mira esto, llevo 53 invitados.
Şuna baksana. 53 tane misafir getiriyorum.
Hey, Brian, mama se llevo el carro.
- Selam Brian. Annem arabamızı almış.
- Mil. - No llevo tanto.
- Üzerimde bin kron yok.
- Me llevo esto.
Bunu alıyorum. - Al tabii.
Llevo la investigación preliminar.
Ön soruşturmayı ben yürütüyorum.
Llevo despierto toda la noche.
Tüm gece ayaktaydım.
No cambia quién quiero y no cambia quién me llevo al lecho.
Sevdiğim, yatağıma aldığım kişiyi değiştirmeyecek.
"Y en virtud de la prerrogativa que es sancionada dogmáticamente por la supremacía del romano pontífice, no voy a tolerar ningún retraso o concesión mientras llevo a cabo mi plan".
Yüce Roma Piskoposu tarafından dinen tasdik edilmiş olan... bu ayrıcalıktan dolayı... planımı gerçekleştirme sürecinde... hiçbir gecikme veya tavize tahammül etmeyeceğim.
Llevo años luchando contra tal derroche.
Bu müsrif davranışla yıllardır mücadele ediyorum.
Llevo aquí un tiempo.
- Uzun süredir buradayım.
Me lo llevo a casa.
Eve götürecem.
- No llevo. ¿ Estás contento? - ¿ Qué haces?
Giymiyorum, mutlu oldun mu?
Yo llevo su pesado raquetero y ella me dice :
Ben ağır raket çantasını taşırken bana şöyle der :
¿ Sólo llevo eso?
Sadece bu mu taşınacak?
¿ Me lo llevo a desayunar y le pregunto si nos va a joder?
Onu iHop'a götürüp bizi düdüklemesini mi isteyeceğiz?
La llevo para sentirme más cerca de ella hoy.
Bugün kendimi ona yakın hissetmek için giyiyorum bunu.
- Lo siento, llevo las manos llenas.
- Kusura bakmayın, ellerim dolu.
- Yo lo llevo.
- Ben hallederim.
Llevo una blusa linda.
- Güzel bir tişört giyiyorum.
Me echo un colchón a la espalda y lo llevo a todas partes, ¿ crees que me pondrán en televisión?
Arkama bir şilte koyup taşıyacağım, onların beni TV'ye koyacaklarını düşünür müsün?
¿ No vas a preguntar cómo lo llevo?
Şimdi nasıl olduğumu sormayacak mısın?
- Vamos, Paula, yo te llevo.
Tamam, Paulinha, seni götürürüm.
Bueno, lo llevo en la sangre.
Bu benim kanımda var.
No soy del tipo que se convence con publicidad, pero me llevo 20, sin preguntar.
Reklamlara kanacak bir adam değilim açıkçası. Ama yirmi tane daha soracağım olsa da daha fazla sormayacağım.
Llevo todo el mes en urgencias.
Bütün ay boyunca acil serviste görevdeydim.
No llevo la cabeza.
Başımda kafa yok ki.
- No, ya llevo tres.
- Üç tane içtim zaten, sağ ol.
Nada, que llevo seis días de retraso con la regla.
Bir şey yok. Adet dönemim gecikti sadece.
¿ Te llevo a casa?
- Eve bırakmamı ister misin?
¿ Te llevo a casa?
- Eve götürmemi ister misin?
- ¿ Te llevo?
- Seni bırakmamı ister misin?
Si llevo este micro, me devuelves mis archivos.
Bu işi yaparsam dosyalarımı geri vereceksin.
No llevo la cuenta.
Hiç saymadım.
Llevo la vida entera librando esta guerra.
Hayatım boyunca bu savaşta yer aldım.
Me la llevo.
Onu götüreceğim.
Llevo un negocio bien organizado.
- Sıkı yönetim yapıyorum.