English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Spanish → Turkish / Lt

Lt translate Turkish

6,070 parallel translation
Lt trabajaba hace un minuto.
Bir dakika önce çalışıyordu.
# El amor puede ser engañoso
Aşk yanıltıcı olabiliyor
# El amor puede ser engañoso
Aşk yanıltıcı olabilir
# Se instala un susurro en mi almohada
Yastığıma fısıltını ser
♪ Ilumina su vida ♪ ♪ Déjalo brillar ♪
Onu şimdi ışığa tut ki ışıltıyı görsün.
Ya la vi, ¡ con el diablo en sus ojos!
Onun gözlerindeki şeytan ışıltısını çoktan gördüm!
El hecho es, vosotros sois el grupo de personas más equivocado e insubordinado que he supervisado nunca en mi carrera, y me niego a llevar un departamento donde no tenga un apoyo del 100 %
Bununla birlikte şu da var ki sizler kariyerimde idare ettiğim en yanıltılmış en isyankar insanlar grubusunuz. İdarem altındaki her memurun yüzde yüz desteğini almadığım bir müdürlüğü yönetmeyi reddediyorum.
La ira provoca delirios.
Öfke insanı yanıltır.
Hey, todavía no trae.
- Bayılt beni.
Bigas de Luna y estrellas Crepúsculo mágico
♪ Ay huzmeleri ve yıldız parıltıları ♪ Sihirli alacakaranlık
"Cries and Whisperers" es como ninguna película que haya visto antes, y como ninguna película que Ingmar Bergman haya hecho antes.
Çığlıklar ve Fısıltılar, daha önce seyrettiğim hiçbir filme benzemiyor. Zaten Ingmar Bergman'ın daha önce çektiği hiçbir filme de benzemiyor.
- Me lo llevo. - Éramos una parte entre sí... cuando Martín Lutero fue sólo un destello en los ojos de su madre.
Martin Luther daha anasının gözünde bir pırıltıyken birbirimizi yakıyorduk.
"Se desaparecieron árboles, los árboles que habían dado paso a la casa de Gatsby, una vez siendo consentida por susurros... a los últimos y más grandes de todos los sueños humanos..."
"Gatsby'nin konağına kerestelik eden yitik ağaçları bir zamanlar bütün insan düşlerinin en sonuncusuna en yücesine fısıltılarla muhabbet tellallığı etmişti."
- Noquéalo.
- Bayılt onu.
# Mi Mary est ‡ dormida por su corriente susurrante.
# Mary uyuyor mırıltılı akışında. #
Me estoy retirando y este silbido, este gruñido...
Tekrar geri döndüğümde ; bir takım fısıldamalar, hırıltılar...
Es tan brillante y alegre.
Işıltılı ve hayat dolu.
¿ Te suena el pecho?
Hırıltın var mı?
Un momento se deshacía en besos y susurros.
Bir dakika içinde, hemen değişiverirdi... Önce öpücükler, fısıltılar.
El polvillo de hada azul brilla mucho.
Mavi tozun güçlü bir parıltısı vardır.
Está susurrando como si alguien estuviera rezando.
- Fısıltı, biri dua ediyormuş gibi.
Y puedo oír el susurro de los muebles.
Mobilyaların fısıltılarını da duyabiliyorum.
Y... eres un parpadeo.
Sen... bir parıltısın.
Dios mío, ¿ usa una tanga con brillos?
Tanrım, ışıltılı tanga mı giyiyor?
Jasper me noqueó y me encerró en el almacén.
Jasper beni dün gece bayıltıp depoya kilitledi.
Cada susurro, todos los rumores en la ciudad finalmente llega a mis oídos.
Şehirdeki her fısıltı, her söylenti, sonunda kulaklarıma ulaşır.
Excelente brillantez y resplandor.
Parlaklığı ve ışıltısı harika.
¿ Quién pudo aturdirnos y traernos aquí?
Kim bizi bayıltıp buraya getirmiş olabilir ki?
Tan radiante.
Ne kadar ışıltılı.
Marrakech ya no tenía el mismo brillo para nosotros.
Marakeş bizim için ışıltısını yitirmişti.
Hay rumores entre mi rebaño de que un barco de la Marina Real ha atracado en isla Harbour recientemente.
Topluluğum arasında duyduğum fısıltılara göre Kraliyet Donanması'nın bir gemisi yakın zamanda Harbour Adası'na giriş yapmış.
En realidad hay mucha luz aquí.
Aslında ev biraz ışıltılı.
Si papá empieza a tararear, dale un golpecito. Normalmente lo arregla.
Eğer baba sessiz mırıltılar çıkarmaya başlarsa dürtüver.
Escucha, como carne sensible que somos, por muy ilusorias que sean nuestras identidades, elaboramos esas identidades haciendo juicios de valor.
Duyguları olan birer et parçası olarak, kimliklerimiz ne kadar yanıltıcı olsa da bu kimliği, değer yargılarıyla oluştururuz.
Millones de destellos dorados destacaban las flores...
" Altın rengi ışık yansımaları milyonlarca parıltıyla çiçekleri aydınlatıyordu...
Nora, quizá necesitemos la pistola tranquilizante.
Nora, büyük ihtimalle bayıltıcı silaha ihtiyacımız olacak.
Comparándolas con líneas obtenidas de sustancias incandescentes en el laboratorio, podemos determinar que los mismos elementos conocidos por nosotros en la Tierra también existen en la estrella más lejana.
Bunları laboratuvardaki parıltılı maddelerden gelen çizgilerle kıyaslarsak bizim Dünya'dan tanıdığımız elementlerin en dıştaki yıldızlarda da var olduğunu tespit edebiliriz.
Si me fallas esta vez...
Beni bu kez de yanıltırsan...
Si me fallas esta vez, se acaba.
Bu kez de yanıltırsan biter.
Este espacio deslumbrante, donde la imaginación y la realidad se cruzan... es donde todo el amor y las lágrimas y la dicha existen.
Hayalle gerçeğin kesiştiği o pırıltılı mekan işte tüm aşkın ve gözyaşlarının ve sevincin var olduğu yer orası.
No, este celular brilloso hace toda tu historia muy creíble.
Hayır, bu parıltılı cep telefonu hikayeni inanılır kılıyor.
Oh, sólo el brillo cegador de su uniforme es una especie de un claro indicativo.
Üniformanın göz kamaştıran pırıltısı kendini ele veriyor.
No susurra todo el tiempo, es un mito.
Her zaman fısıltıyla konuşması bir efsane.
Un breve guiño en alguna parte de una historia sin fin.
Sonsuz bir hikayenin bir yerinde kısa bir parıltı.
Recogen todas las cosas brillantes y llamativas y no le prestan atención a lo que realmente importa.
Herşeyi ortadan kaldırır... aydınlığı ve boktan ışıltıyı sonra gerçekten neyin önemli olduğuna dikkatini veremezsin.
Siempre te ha atraído el océano profundo, los susurros oscuros, un espejo tras los ojos de cristal.
Kendini hep derin okyanuslara karanlık fısıltılara cam gözlerin arkasındaki aynalara yakın hissettin.
Siempre te atrajo el susurro siniestro.
Karanlık fısıltılara doğru sürüklendin hep.
Lo único que me contó un pajarito es que un Inspector está trepando el palo enjabonado. Ojalá.
Fısıltı gazetesinden tek öğrenebildiğim malum bir müfettişin bu badireyi atlatacağı.
Mi alma está en un estado tan precario que cuando saco mi nariz por la ventana la luz del día me aflige con su brillo constante.
Ruhumda belirsiz bir hâl var. Başımı camdan dışarı çıkardığımda gün ışığının o durağan ışıltısı canımı yakıyor.
El Cinturón de Campeón representa honor, respeto, trabajo duro, dedicación, la misma alma de la WWE.
Evet, bu paha biçilemez taş ve mücevherlerle donatılmış som altın ama her WWE süperstarı size bunun sadece parıltıdan ibaret olmadığını size söyler. Şampiyonluk kemeri onurun, saygının sıkı çalışmanın ithafını, WWE ruhunu temsil eder.
Actores en posición. ... y el gorjeo de pájaros...
Hafif bir meltem ve kuş cıvıltılarıyla vurgulanan...

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]