English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Spanish → Turkish / Mé

translate Turkish

2,050,326 parallel translation
Así que me puse un traje rojo brillante e hice una cita con el director de admisiones.
Ben de parlak kırmızı bir takım giydim ve hasta kabul müdürüyle bir randevu ayarladım.
Entramos ahí y me paré frente a su habitación.
Oraya girdik ve odasının önünde durdum.
Después de haberme dado toda la información y dejarme, regresé exactamente por donde me había llevado, de regreso a su ala.
Kadın bana bütün bilgileri verip beni yalnız bıraktıktan sonra beni getirdiği yoldan Maskell'ın koğuşuna geri girdim.
Así que me acerqué a su rostro y puse las manos en sus brazos y dije : " Padre Maskell.
İyice suratına yaklaştım ve kollarını tuttum. Dedim ki " Rahip Maskell, ben Lil Hughes.
¿ Me recuerda?
Hatırladınız mı?
Le habría dicho exactamente lo que me había hecho, pero su mente estaba perdida.
Bana yaptığı şeyleri söyleyecektim ona ama tamamen bunamıştı.
No me dio la impresión de que Maskell fuera la clase de persona que haría eso él mismo.
Maskell bende bunu kendisi yapacak tipte biriymiş izlenimi bırakmadı.
Esa me parece una teoría mucho más posible.
Bu teori bana daha olası geliyor.
Recibí un mensaje de texto, y una mujer me pidió que la llamara.
Bir mesaj aldım, bir kadın onu aramamı istedi.
Por supuesto, me tomó por sorpresa.
Yani, elbette şaşırmıştım.
Y al siguiente día se lo mencioné en la cocina, y me miró asustada y dijo : "Nunca dije eso".
Ertesi gün mutfakta tekrar bu konuyu açtım ve panikle bana bakıp "Ben öyle bir şey anlatmadım" dedi.
Me estaba contando su versión de lo que sucedió la noche en que la hermana Cathy desapareció.
Rahibe Cathy'nin kaybolduğu gece olanların kendi versiyonunu bana anlattı.
Me sentí atraída hacia él inmediatamente.
Anında çekimine kapılmıştım.
El 7 de noviembre fue cuando me llamaron del Hospital Bon Secours y dijeron : " Mañana puede recoger a su hijita.
7 Kasım'da Bon Secours Hastanesinden beni arayıp dediler ki "Kızınızı yarın alabilirsiniz, 2,3 kilo oldu."
Dijo : " Mi jefe no me daba mi cheque y sé lo mucho que lo necesitamos.
" Patron maaşımı vermedi, çok ihtiyacımız olduğunu da biliyordum.
Así que me peleé con él y me golpeó en la nariz ".
Onunla kavga ettim ve burnumu yumrukladı " dedi.
Me dio la factura para que viera cuánto había sido, y dije : " Santo cielo.
Ne kadara mal olduğunu görmem için bana faturayı gösterdi, " Vay canına.
Entonces empecé a poner eso como otra pieza del rompecabezas y a pensar : "¿ Me pregunto si fue por eso que cambiamos los neumáticos, debido a las pistas?".
Ben de bunu bulmacanın başka bir parçası olarak gördüm. "Acaba tekerleklerini bıraktıkları izler yüzünden mi değiştirdi?" diye düşündüm.
Un año después, habría sido en octubre de 1971, mi amiga me llamó y dijo que había leído el periódico, y que había un tipo que merodeaba la Secundaria Rock Glen para recoger chicas.
Bir yıl sonra, yani Ekim 1971'de bir arkadaşım beni aradı ve gazetede okuduğu bir haberi söyledi. Rock Glen Lisesi'nde kız öğrencileri ayartmaya çalışan bir adam varmış.
Ed me había llamado la noche anterior o dos noches antes y dijo que estaba conduciendo un auto robado de British Imports en Towson.
Ed bundan bir iki gece önce beni arayıp Towson'daki British Imports'tan çalınmış bir araba kullandığını söylemişti.
Ed me dio este collar como parte de un regalo de Navidad.
Ed bana Noel hediyesi olarak bir kolye vermişti.
Y simplemente se me acercó y me lo puso en el cuello.
Arkamdan gelip boynuma takıverdi.
Me dijo : "Esto es para ti".
"Bu senin için" dedi.
Él realmente no me daba regalos como ese.
Bana genelde öyle hediyeler vermezdi.
"¿ Por qué me das una campana nupcial cuando hemos estado casados por un año, o casi dos años?".
Ben de "Neredeyse iki senedir evliyiz, neden bana bir düğün çanı hediye ediyor?" diye düşünmüştüm.
Sentí como si fuera para alguien más y me lo hubieran dado.
Sanki bir başkasına alınmış ama bana verilmişti.
Simplemente me olvidé de él.
Yani... Unuttum gitti.
Me puse en contacto con los primos de Cathy en Pensilvania quienes fueron agradables al inicio, pero dijeron : " Ya hemos sufrido bastante, déjennos en paz.
Cathy'nin Pennsylvania'daki kuzenleriyle iletişime geçtim, başta çok naziklerdi. Ama " Yeteri kadar acı çektik, bizi rahat bırakın.
Así que me ofrecí para cubrir su lugar.
Ben de onun yerine geçmeye gönüllü oldum.
Hasta el momento nadie me ha herido.
Henüz kimse beni incitmedi.
Me parecía una discusión realmente intensa.
Çok gergin bir şekilde tartışıyorlardı.
- Listo. ¿ Me entiendes?
- Bitti. Anladınız mı?
Me casé con su hermano, Ronald Francis Schmidt.
Onun ağabeyi Ronald Francis Schmidt'le evlendim.
La conocí una vez. Él me la presentó.
Onunla tanışmıştım, bizi tanıştırmıştı.
Dijo : "Me peleé en el bar".
"Barda kavga çıktı" dedi.
Me lo presentaron como Skippy, nunca con otro nombre.
Onu bana Skippy olarak tanıttılar, başka bir isim kullanmadılar.
Un auto se me emparejó. Me había estado siguiendo, y tuve la sensación de que alguien me estaba mirando.
Beni takip eden bir araba yanıma doğru yaklaştı ve birinin bana baktığı hissine kapıldım.
Me pasé los semáforos en rojo.
Kırmızı ışıklarda durmadım bile.
Y cada vez que lo intentaba, me llamaba.
Buna her kalkıştığında beni arardı.
Me llamó, pero para decirme :
Beni aradı ama sadece şunu söylemek için :
Me volví loca con estos papelitos.
Bu küçük kağıtlarla kendimi kaybettim biraz.
Me parece que es muy reservada, pero está muy decidida a realizar esto paso a paso con su sistema de apoyo a su alrededor.
Bence o çok temkinli birisi ama bu sorununu, etrafındaki destek sistemi ile yavaş yavaş çözmekte çok kararlı.
El amor de Mike me impidió caer totalmente en el abismo.
Kendimi kaybetmememin tek sebebi Mike'ın bana olan sevgisiydi.
Me di cuenta.
Anlamıştım.
Me di cuenta de que era diferente.
Onun farklı olduğunu anlamıştım.
Tuvo que tragarse mucho de lo que estaba escuchando y de lo que me estaban diciendo.
Duyduklarını, bana söylenenleri yutması gerekti.
No había forma en que pudiera lidiar con eso, no había nada que pudiera hacer porque no iría en contra de mis deseos y no iba a hacerme daño haciendo algo que me asustaría más.
Bununla başa çıkamadı, elinden bir şey gelmezdi. Benim isteklerime karşı çıkıp beni daha da korkutacak bir şey yaparak beni incitemezdi.
Creo que las cosas más importantes que me llevo del gemólogo fueron, primero que nada, los materiales que se usaron.
Değerli taş uzmanının söylediklerinden aklımda kalan en önemli şey kolyede kullanılan materyaller.
Me inundaron recuerdos de la infancia.
Bütün çocukluk anılarım geri gelmişti.
Después de la muerte de mi hermano, Abbie me envió la entrevista de él. HERMANO DE SHARON
Kardeşimin vefatından sonra Abbie bana kardeşimin röportajını yolladı.
LLAMADA GRABADA ENTRE ALAN HORN Y BRIAN SCHMIDT Usted no me conoce, pero su madre sugirió que lo llamara.
Beni tanımıyorsun ama annen, seni aramamı önerdi.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]