Translate.vc / Spanish → Turkish / Nú
Nú translate Turkish
5,712 parallel translation
Y, um, si le dierais nueve bolas no sería un número primo y el número 48 no es... No es un... No es un nú...
Ve dokuz toplu olursa asal olmaz,... ve 48 de asal değildir.
¿ No le gusta La Caleta de O'Malley?
O'Malley'nin Koyu'nu sevmediniz mi?
La primera vez que observe...
O'Malley'nin Koyu'nu ilk gözlemlediğimde...
La primera vez que vi La Caleta de O'Malley...
O'Malley'nin Koyu'nu ilk gördüğümde.
La primera vez que vi La Caleta de O'Malley, sus vistas majestuosas y su magnífica belleza natural,
O'Malley'nin Koyu'nu, ihtişamlı manzarasını ve olağanüstü doğal güzelliklerini ilk gördüğümde,
Por tu culpa y la de esa bestia, quizás hayamos perdido la única oportunidad de salvar La Caleta.
Senin ve bu hayvan yüzünden O'Malley'nin Koyu'nu kurtarmak için tek şansımızı kaybetmiş olabiliriz.
Porque regresaremos a Hollywood, donde tenemos taxis y hoteles y café descafeinado con leche de soja, y no tendremos que escuchar la palabra "La Caleta de O'Malley" nunca más.
Çünkü Hollywood'a geri dönüyoruz, taksilerin, otellerin, kafeinsiz soya sütlü kahvelerin bizi beklediği ve bir daha asla "O'Malley'nin Koyu" nu duymak zorunda kalmayacağımız bir yer.
Pero si realmente queremos poner a La Caleta de O'Malley otra vez en marcha, tendremos que hacer algo para que el mundo conozca este lugar.
Ama bakın, O'Malley'nin Koyu'nu yeniden kalkındırmak istiyorsak bütün dünyaya burayı tanıtacak bir şey yapmalıyız.
Parece que el Zar ha ordenado que una sección se movilice frente al Imperio Austrohúngaro.
Çar, hareket edecek Avusturya İmparatorluğu'nu karşılayacak bir manga emretmiş gibi duruyor.
Porque si lo hiciéramos, todo el sistema, el acuerdo que ha mantenido la paz en Europa, que mantuvo incluso el anticuado... Imperio Austriaco a flore, empezaría a venirse abajo.
Çünkü bunu yaparsak bütün sistem Avrupa'da barışı koruyan, miadı dolmuş Avusturya İmparatorluğu'nu bile ayakta tutan uyum bozulmaya başlar.
No lo conozco muy bien.
O'nu çok da iyi tanımıyorum zaten.
Es difícil conocerlo bien, pero una vez que lo logras, no te imaginas la vida sin él, así que sé que tengo que hacer algo que lo haga... recordar... por qué nos amamos.
Anlaması çok zor ama O'nu bir kez anlayınca onsuz bir hayat düşünemiyorsun ve neden birbirimizi sevdiğimizi hatırlatmak için bir şeyler yapmam lazım.
Bueno, la úlitma vez que Gideon escapó de custiodia, se fue en busca del destripador.
Gideon en son kaçışında Chesapeake Matadoru'nu aramaya gitmişti.
¿ Darle al Destripador de Chesapeake?
Ona Chesapeake Matadoru'nu mu vermeliyim?
Están todos invitados al funcionario "Cogimos el culo crack Bandit" Dance Tonight En la cafetería!
Hepiniz, bu akşam yemekhanede yapılacak olan "Kıç Çatalı Haydutu'nu Yakaladık" partisine davetlisiniz.
Albert, que trabajó tan duro haciendo Imperio Otomano lo que es hoy, pero ¿ no crees ahora es el momento para hacer cosas como jugar al golf o tomar un baño de vapor o de comer a las palomas?
Albert, canını dişine taktın,... Osmanlı imparatorluğu'nu bu hale getirdin ama sence de golf oynamak, saunaya gitmek ya da güvercinleri beslemenin zamanı gelmedi mi?
¿ No?
- Peki şu... kafanızdaki nu şeyler bir tedavi mi? - Hayır mı?
Cuando cruzamos el Atlántico para jugar contra los mejores clubes de Ontario a los 16 años estaba feliz.
En iyi takımlardan olan biri Ontario ile oynamak için Atlantik Okyanusu'nu geçtik 16 yaşındaydım ve çok mutluydum.
Fue asesinado por el gobierno y el MIT traicionó todos sus principios básicos.
O'nu devlet öldürdü. MIT ise temel prensiplerinin tamamına ihanet etti.
Querían dar una lección con él.
... İbret olsun diye O'nu cezalandırdılar...
Cuando tenía dos o tres años, y Bob le presentó las computadoras.
İki, üç yaşındayken Bob O'nu bilgisayarla tanıştırdı.
Él decía : "¡ Hey! Tengo esta idea para un sitio web." A Paul Graham le gustó y dijo : " ¡ Claro!
Bir web sitesi fikrim var demişti, ve Paul Graham O'nu "Tabi neden olmasın"
Una de las cosas más importantes de recordar acerca de esa decisión, cuando Aaron abandonó la cultura del negocio, es que también dejaba atrás las cosas que lo hicieron famoso y amado, y estaba en peligro de defraudar a sus seguidores.
Bu seçimle ilgili hatırlamamız gereken önemli şeylerden biri de, girişimcilik kültürünü bıraktığında, O'nu meşhur eden, sevdiren şeyleri hayranlarını hayal kırıklığına uğratmak pahasına bıraktı.
Se asustó mucho más cuando el FBI finalmente lo llamó por teléfono e intentaron hacerlo ir a una cafetería sin un abogado.
FBI O'nu arayıp, yanında avukatı olmadan bir kafede buluşması için kandırmaya çalıştığında daha da çok korkmuştu.
Fui al Congreso y lo invité a venir para pasar el rato y practicar por nosotros por un tiempo de esa manera podría aprender el proceso político.
[Arkadaşı] Ben meclise girmiştim, O'nu da yanımızda takılması, staj yapması için davet ettim. Böylece siyasi işleyişi öğrenebilirdi.
A lo que dijo : "Bueno, he sido... he sido arrestado por descargar muchos artículos académicos, y quieren dar un ejemplo conmigo."
Tabiki ondan dinlemek istedim. Çok fazla sayıda akademik makale indirdiğini söyledi, ve O'nu ibret olsun diye yakacaklardı.
Aaron iba a rendirse, y lo arrestaron.
Aaron teslim olmaya gittiğinde O'nu tutukladılar.
Creo que el gobierno tomó nota del Manifiesto de la Guerrilla por el Acceso Abierto de Aaron muy seriamente y creo que vieron en él a alguien comprometido, con un imperativo moral a quebrar la ley, a derrotar la ley que Swartz veía como injusta
Bana kalırsa, devlet, Swartz'ın Açık Erişim Manifestosu'nu çok ama çok ciddiye aldı. O'nu davasına sımsıkı bağlı, ahlaki zorunluluk hissetmesinden ötürü adil görmediği yasaları çiğnemeye kararlı biri olarak gördü.
Es toda suya, reverendo.
Düzeltin O'nu.
- Liv, lo está bordando.
- Liv, O'nu ezip geçiyor. Geri döndü.
Tendrás solo una oportunidad de quitarla de en medio antes de que tus compañeros del servicio secreto apunten sus pistolas sobre ti.
Gizli servis ajanları silahlarını sana doğrultmadan önce O'nu indirmek için tek şansın olacak.
Bueno, el servicio secreto intentó arrastrarla fuera, pero fue imposible.
Gizli servis O'nu buradan götürmeye çalıştı ama mümkün değildi.
¡ La pantalla dividida le hace parecer una cabeza que habla en las noticias de un domingo por la mañana!
Ayrık ekran, O'nu sabah haberlerinde konuşan birisi gibi gösteriyor!
Estaba deseando llamar a la puerta, pero no lo hice.
O'nu feci şekilde öldürmek istedim ama yapamadım.
¡ Por fin la tenemos!
Sonunda O'nu yakaladık!
Le encontramos a él, encontramos a Maya.
O'nu bulursak, Maya'yı da buluruz.
- ¿ Lo conocías?
O'nu tanıyor musun?
- ¿ Puedes encontrarle?
O'nu bulabilir misin?
Lo único que quiere más que nada es traer a mi madre para detenerla.
O'nun her şeyden çok istediği tek şey annemi geri getirip O'nu durdurmak.
- Llámala.
- Ara O'nu.
Ella lo amó toda mi vida, y cuando llegó el momento de salvarle, dejó que mi padre lo matara.
Onu hayatı boyunca sevmişti. Ama iş onu korumaya geldiğinde, O'nu Babamın ellerine terk etti.
Como los asesinos de Columbia, los francotiradores de Washington... los hermanos Menéndez... aquellos dos patanes que volaron la maratón de Boston.
Columbine katilleri, D.C. keskin nişancıları Menendez kardeşler Boston Maratonu'nu havaya uçuran kardeşler gibi.
La profecía dice que matar a los Una Mens también crea el poder de la Semilla del Origen...
Kehanete göre Una Mens'i katletmek aynı zamanda güçlü Kök Tohumu'nu yaratır.
"Ella se alzará, con el Errante como su soldado, y juntos liberarán al Señor de la Oscuridad".
"Kız yükselecek, bir asker olarak Gezgin ona yardım edecek ve birlikte Karanlıklar Lordu'nu serbest bırakacaklar."
Juntos liberarán al Señor de la Oscuridad.
Birlikte Karanlıklar Lordu'nu serbest bırakacaklar.
¡ Me tragué la semilla del origen, y ahora intenta devorarme!
Kök Tohumu'nu yuttum ve şimdi beni tüketmeye çalışıyor!
¿ Resucitar al ejército de terracota?
Terracotta Ordusu'nu tekrar mı diriltelim?
Tu frappuccino, Holly.
- Frappucino'nu getirdim Holly.
Tengo que verlo.
O'nu görmem gerek.
¿ Dónde podemos encontrarle?
O'nu nerede bulabiliriz?
- ¿ Le has encontrado?
- O'nu buldunuz mu?